ölü bir çiçeğin korkuları

80 18 1
                                    

eve dönüyorum bacaklarım yara bere içinde ve açıkçası beni karşılayan biri yok. acaba annem meşgul mü? ayakkabılarımı çıkarıp bir köşeye koyuyorum, ötekiler sonunda gitmiş, gün batımının son renkleri duvara yansımış. evde bir yalnızlık kokusu, duvarlar bu durumdan benden daha şikayetçi.
uzun sayılmasa da uzun koridorda adımlarımı yavaş yavaş atıyorum, sanki evin hastalığını rahatsız etmemek istermişcesine, bir kurbanımın yanına sessizce yaklaşırmışcasına. büyük bir karmaşadan çıkmış gibi gülümsüyorum, sessizlik her zaman daha iyi, anlıyorum.
mutfağa girdiğimde annemin gözlerinin dışarıyı kolaçan ettiğini görüyorum işte o sırada kahvesinden bir yudum alıp sigarasını yakıyor. büyük ihtimal ablam ve abimi bekliyor, ancak onların bugün geleceğinden ben pek emin değilim.
ilerleyip zambak beline sarılıyorum, korkmuşum. oyun parkındaki hayaletlerden, ağaçların arasında kaybolan kargalardan korkar gibi. gece karanlığı beni hep korkutmuştur. gece saçlıyla tanışmadan çok çok uzun zaman önce.
kahve koyuyorum sonra ben de kendime, etraf bulanık. sanki bir rüyadaymışım gibi. bir çiçeği salıyorum suyun üzerine, ölü bir çiçeği. salınıp uzaklaşıyor yaşamadığından bir habersiz, siyaha dönüyor. kendi yansımasını görüyor. eziliyor. hayatın yükü içinde, ölüyor.
bir o kadar narin ölüyor, bir o kadar kibar konuşuyor.
çokça siyah ve çokça mis gibi.
ölüm kokuyor.
her anı gibi uzun uzun yüzüyor ve geçip gidiyor. kalbimin tam üstünde duruyor avuç tarafım. tam olarak burada diyorum, tam olarak burada bir çiçeği öldürüyorum. nehrin akıntısına karşı koyamaz, öldürüyorum. huzurla yok olması için, gün doğumunun gecenin devamında konduracağı ışıkla. bir tablo daha düşüyor, nehir kayboluyor sonra.
çiçek zaten akıntıda.

iki üç paragraftan uzak bir hikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin