Taktisyen

613 40 57
                                    

Mektubu bitirdiği gece, biraz Ay'ı izlemiş ve uyumuştu Steve. Şimdi, bir sonraki gecenin karanlığının açtığı kucağa kendini bırakmıştı ve saçlarını dalgalandıran soğuk gece rüzgarında kendini kaybediyordu. 

Balkona çıkmış ve Wakanda'yı tepeden izliyordu. Dünya'nın güncel teknolojisinden en az on yıl ileride olan Ülke'ye Wakandalı olmayıp da bir günden fazla sağ kalabilmiş tek grup, Steve ve dostlarıydı. 

T'Challa'nın ve halkın kendini neden Dünya'ya karşı gizlediğini ve kendilerini orta seviyeli bir Afrika ülkesi olarak gösterdiklerini anlayabiliyordu. 

Bu güzelliği Tony ile beraber görmek, izlemek ve gezmek isterdi. Ne yazık ki, kader ikisini acımasız bir yolla beraber ayırmıştı ve ikisine iki ayrı yol çizmişti. Steve, kendi yolunda ilerlerken Tony'nin yolunu gözlüyordu. Ona ihtiyaç duyuyordu.

Burada olmasına, yanında durmasına ve Wakanda'nın durumu hakkında bir kaç güzel espri yapmasına muhtaçtı.

Fakat bu şartlar altında, Steve'in isteği belki de isteyebileceği en olasılıksız dilekti. Sıcak bir yuvaya sahipti, dostları yanındaydı. Amma velakin Tony yanında değildi. Balkonun trabzanına kollarını yasladı asker. 

Yazdığı mektuba geri cevap gelir mi, gelirse ne olduğunu düşündü. Aynı konu, oval bir yarış pistinde son hızda gidiyormuş gibi sürekli dönüp, aynı noktaya geliyordu. Bir cevap buluyordu ve bulduğu cevaptan memnun olmayıp tekrar düşünüyordu. Yine de sonuç aynı noktaya çıkıyordu. 

Yeşil gözleri, bembeyaz Dolunay'ın ışığı altında zümrüt gibi parlıyordu. İçinde kara düşüncelerin volta attığı zümrüt gözler... Önünde bir şeffaflığın biriktiği, zümrüt gözler. 

Tony ile geçirdiği zamanlara götürdü kafasını. Belki güzel anılarını düşünürse, kendisine iyi gelecek bir şey yapmış olurdu. Onunla geçirdiği oldukça fazla güzel anı vardı. Hepsi de tekrar tekrar düşünülmeye doyulmayacak cinstendi Rogers için. 

New York, uzaylı istilası sonucunda ağır hasar görmüştü. Bir çok bina yıkılmış, yollar parçalanmış ve arabalar hurda olmuştu. Tony, bombayı uzayın derinliklerine yolladıktan sonra bütün ekip, soluğu dönercide almışlardı. 

Altı kişi masanın etrafına dizilmiş, ellerinde sandviçlerini tutarak sessiz sessiz yemeklerini yiyorlardı. Tıpkı şehrin tamamı gibi, dönerci de hasar görmüştü. Personeller bir yandan tavandan dökülmüş olan molozları temizliyordu, diğer yandan da Dünya'nın En Kudretli Kahramanlar'ı yemeklerini yiyorlardı. 

"Size bu fikri verdiğim için kendime teşekkür ediyorum," diyerek sessizliği bozdu Tony. "Döner gerçekten de harika."

"Bütün bu savaştan sonra," dedi Clint elindeki yarısı bitmiş sandviçe bakarken. "Bu savaştan sonra oldukça iyi geldi. Gerçekten de lezzetliymiş."

O sırada masanın gerisinde, kasanın orada temizlik yapan personellerden biri, "Teşekkür ederiz efendim," dedi titrek ve çatallı bir sesle. 

Natasha, personele bakarak kafasını salladı. "Hele şu içindeki..." deyip ısırdığı taraftan sandviçin içine baktı ancak ne olduğunu bilmediği şey hakkında konuşamadı.

Tony elini Natasha'ya kaldırıp, "Hardal o adlandıramadığın şey. Dönere hardal koymak mükemmel bir fikir. Bunu daha önce ben bulmalıydım. Bütün o icatları, buluşları yapan aklım bunu nasıl akıl edemedi hala şaşırıyorum," dedi. Elindeki dönerden büyük bir yudum aldı ve yavaş yavaş çiğnedi.

Steve, Tony'e bakıyordu. Adamın döner yemesini ilginç bir şeymiş gibi izliyordu. Hayatında ilk defa döner yiyordu Steve ve tadı hoşuna gitmişti. Etin, diğer malzemeler ile olan uyumu, gerçekten de bir daha yemeye değerdi. 

Ay || Rogers [Stony]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin