Bölüm 8

109 6 12
                                    


KARA ÇUKUR

  Ben ne zamandır bu kadar vahşi bir kişilik olmuştum? Aciz bir insana saldıracak kadar gözüm dönmüştü. Elimde kalan saçları, yüzüne bir mühür gibi bıraktığım tırnak izleri, kıpkırmızı bir çift göz ve arkadan beni çekmeye çalışan Hazar Hoca. Ne için dövmüştüm ben bu şırfıntıyı? Regl olmam yeterli bir sebep miydi?, ya da bana hakaret etmesi?

'Hayır Hazar Hocayı kıskandın.'

"Sen ne yaptığını zannediyorsun!" Hala konuşabiliyormuş. Demek ki yeterli miktarda dövmemişim. Belimde duran ellerini yeni yeni gevşetmeye başlayan Hazar Hoca yeniden öne doğru atak yapmamla hemen geri yakalayıp izin vermedi.

"Hala konuşuyor musun sen! Yediğin dayak az geldiyse biraz daha pataklayayım." Korkuyla irileştirdiği gözlerine baktım. Korku tohumları filizlenmişti. Amacıma ulaşmıştım. Kimse bana böyle davaranamazdı. Gerekirse her zaman da bunu kanıtlardım.

"Bu kadar şov sence de yetmez mi?" Arkadan sarılıp kulağıma fısıldayarak söylediği sözcükler beynimde hipnoz etkisi yaratıyordu. Ne yani kızmadı mı? Arkamdan sarılması tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Zaten hızlı olan nefes alışverişlerim daha da hızlanmıştı. 

En zehirli mahcupluklar sarılarak yok olurlar.

Kollarının arasından kurtulup özgürlüğüme kavuştum. O nasıl güzel bir tutsaklıktı. Vildan'ın karşısına geçip onu hırpaladığım yetmezmiş gibi aşağıladım. "Emin ol alçaklık bile bir seviyedir, ama sen çukursun!"

    Hazar Hocanın gözleri parlıyordu. Bana kızması gerekiyordu. Ama o yine beni şaşırtmayı başarmıştı. Vildan çantasını alıp çıkmıştı, hemde koşar adımlarla. Bu durumun beni utandırması gerekirken içimdeki heyecan engelliyordu. Kötü hissetmiyordum. Sorsalar yine yapar mısın? Düşünmeden cevaplardım.

Yaparım.

    Yanımda olması gereken kişi yanımdaydı. Neden bana hakaret edeni dövmeyeyim ki! Oh olsun ona.  Bir daha beni bu kadar hafife almaz. Artık duracağı yeri bilir. Hazar Hoca ayakta dikilmiş öylece beni izliyordu. Ama gözlerinin en derinine işlenmiş duyguyu ilk defa görüyordum. Daha önce hiç kimseye böyle tuhaf bakmamıştı. İç gıdıklayıcı bakıyordu. Bakışlarımı alev alev yanan kahvelerinden kaçırdım. Adım sesleri yaklaştıkça yaklaştı. Kulağıma çok yakın bir yerde sert nefesini hissedebiliyordum. Her yaklaştığında bana bu duyguyu yaşatabiliyordu. 

"Bir daha yapma, beni çok fena kışkırtıyorsun."

   Aynı anda adem elmalarımız hareket etti. Bu sözleri sarf ederken sesinin tınısı asla kızgın değildi. Ya da korkutucu. Sadece çok erkeksi bir tınıydı. Sesinde ki dalgalar da arzuyu barındırıyordu. Kulağımın hemen yanındaki dudakları tenimi kıpkırmızı etmeye yetmişti. Arsızca sözler söylemek isterdim. Onu utandırmak, bir seferliğine olsun sözlerimle etkilemek istiyordum. Ama ağzımı bıçak açmıyordu. Hiç susmayan ben konuşmayı bilmeyen bir bebek kadar masum kalıyordum.

"Sabrımı zorluyorsun."Derince bir nefes alış sesi eşlik etti muazzam kadife sesine. Konuşmasam da onu etkileyebildiğimi görüyordum. Ama içimdeki arsız kız bununla yetinmiyordu. Gözü hep yüksekteydi. Doymak bilmeyen bir sürü aç göz gibi en tepeye dikmişti gözlerini. İnsanoğlu doymak ne demek bilmiyordu. Zaten bu yüzden değil midir Adem'in perişanlığı, Havva'nın çaresizliği. 

'Yasak elma.'

    Yine her zaman yaptığım gibi ondan uzaklaştım. Olmayan ten temasımıza son vermiştim. Dokunmadan bu kadar yakıyorsa, dokunduğun da kim bilir ne kadar yakar? Sınırları zorlamayı seviyordum, seviyorduk. Ama her şeyin bir zamanı vardı. Aramızda ki çekimi inkar edemezdim.

AŞK-I PSİKOLOGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin