Aradan 1 hafta geçmişti, konuşmuyorduk göz göze gelmiyorduk. Her şey dibe vurmuştu. Soğuk, donmuş. Ağlıyordum durmaksızın. Yemeğe inmek bile istemiyordum. Odasından sesler gelmiyordu ne bir tıkırtı ne bir mırıldanma. Ona kısa sürede alışmıştım. Odasına girip konuşmak istiyordum, ona sorular sormayı bile özlemiştim kahretsin! Bal gözlerine bakmayı özlemiştim. Camımın önündeki turkuaz renkteki tekli koltuğuma kurulmuş bunları düşünüyordum. Dışarıda kar yağıyordu. Ürperti gelmişti omuzlarımı titretmeme sebep olmuştu bu. Arkama dönüp kapıya doğru baktım. Kapı aralıklıydı sanki orada birileri varmış gibi hissediyordum. Hemen ayaklanıp kapıya doğru yöneldim. Kapının aralığını açtığımda Arthur'un kapısı hızlı ve seslice kapandı. Bu Art mıydı? Olamazdı beni umursamıyor bile. Odasının kapısının önündeydim. Anahtar deliğinin olduğu bölgeye eğilip baktım. Oradaydı kapının önünde dikiliyordu. Hızlı hızlı nefes aldığını hissediyordum. Onu görüp görmediğimi merak ediyordu eminim. En son yüzümü dün öğle yemeğinde gördü. Ama bana baktığından bile şüpheliyim. Odama geri gidip telefonumu aldım. Tori davasını hatırlatmak istemiyordum kendime ama Erik her şeyi öğrenmişti ondan öğrenmem gerekti her şeyi. Ne olup bittiğini, Tori'nin ona ne dediğini öğrenmek istiyordum. Hemen rehberden Erik'i bulup 'ara' düğmesine bastım. Bir kaç defa çağrı uyarısı çaldıktan sonra telefonu açtı.
''Selam Clary!'' sesi gür ve sakin geliyordu ama dışarıdaydı galiba rüzgar seslerini duyuyordum. ''Selam Erik sana bir şeyler sormak için aradım.'' ''Tabii ama ." ''Harikayım. Neyse Tori ile.... k-konuştun mu?'' sesimi biraz incelttim. ''Şey onunla konuşmadım ama arkadaşı ile konuşmuş bana anlattı olan biteni.'' "Bana anlata bilir misin?" ''Emin misin? Konuyu kapatıp bir daha açmak istememiştin.'' "Evet eminim hadi anlat.'' "Tori'nin arkadaşına anlattıklarına göre. Tori arka bahçeden okula giriyormuş ve bahçede Arthur banklarından birinde oturuyormuş ama kendisini gördükten sonra Arthur ayağa kalkmış. Tori'ye doğru yürümüş. Sonra Tori'ye bir şeyler demeye çalışmış ama Tori başından savmaya çalışmış. Sonra Arthur 'Erik ve Clary' demiş zaten o an durmuş aniden. Asıl konu burada başlıyor Arthur Bizi merdivenlerde ve bahçede gördüğünü söylemiş. 'Hala birbirlerini seviyorlar' demiş.''
"Tamam yeterli sağ ol.'' kapatıp olan biteni tekrar başa aldım. Hala sevdiğimizi sanıyor. Sadece Erik'i bir anda unutmam ama onu sevmiyorum. Evet sevmiyordum. Hemen kendimi toparlayıp. Arthur ile gittiğimiz o ormana gidecektim. Hava almak istiyordum, sakinleşmek istiyordum, düşünmemek istiyordum. Kalın montumu dolabımdan alıp dışarı attım kendimi. Kar soğuğu yüzüme keskin keskin vuruyordu. Ormana doğru yola koyuldum. Sokakta ne bir çocuk vardı nede köpek. Bomboş. Nasıl barışacaktık Arthur ile. Beni resmen kendinen uzaklaştırdı. Farkındayım bunun. Beni kendinden uzaklaştırıyor ama neden!?. Botlarımın bağcık deliklerinden karlar giriyordu ama kalın çorabım beni yinede sıcak tutuyordu. Arthurla konuşacaktım. Evet yüz yüze. Dinlemezse zorla dinlettirecektim. Ama asıl bunu yapmaya cesaretim var mı? Daha onunla karşılaşmamak için okula ondan önce gidiyorum sıramıda en öne aldırdım, dönüşlerde ise okuldan herkesin çıkmasını bekliyordum geç gidiyorum, bir şeyler yemek için anneme hastayım diye bahaneler üretiyorum odama yemeğimi getirmesi için, geceleri evde dolaşıyorum. Cidden bunu yapabilecek miyim? Ah kahretsin şu durumuma bakın, yapacaktım evet çok çılgınca benim için ama yapacaktım. Yoksa bir yıl böyle katlanamazdım. Ormana gelmiştim bile. Çam ağaçlarının muhteşem görüntüsü, nehir neredeyse buz tutmuş gibiydi. Ormanda hiç bir neşe yoktu. Sincaplar, yusufçuklar, çiçekler, çimler, böcekler. Hiç biri yoktu. Sade ve ruhsuz. Sadece ben dikkat çekiyordum bu ormanda kimseler yoktu. Ormanın içinde yürüyerek turlar atıyordum. İyi geliyordu her adımım. Eldivenlerim rahatsız ediyordu hiç bir şeyi hissedemiyordum, çıkardım ve ağaçların koca gövdesinde gezdiriyordum. Bu soğun en keskin haliydi. Ellerimi yakıyordu soğuk. Ormanın güzelliğine hayret ile bakıyordum. Burnum kızarmış olmalı ki burnum akıyordu. Ormanın çıkışına doğru ilerliyordum. Hafif bir yamaçtan çıkarken ayağım kayıp düşmüştüm. Kafamı küçük bir ağaça çarptım ama acıyordu. Çok açıyordu. Ayağım ağrıyor kalkamıyordum. Denedim kalkmayı ama başarısız oluyordum daha çok acı çekmeme sebep oluyordu her denemem. Telefonumu cebimden çıkarıp annemi aradım. Ağlıyordum resmen. Sıcak göz yaşlarım yüzümden akıyordu. Annem telefonu açınca hemen sesimi düzelttim. "Anne ayağımı burktum galiba ormanın çıkışındayım beni alabilir misiniz? Çok acıyor lütfen." Annem her zaman ki gibi telaşlandı. "Ne nerdesin ambulansı arıyorum hemen. Söyle çabuk araba ile geliyoruz." "Anne lütfen sakin ol! İyiyim sadece yürüyemiyorum. Ormanın çıkışındayım!" "Tamam orada bekle Clary!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARS
Science FictionBaşka bir gezegenden gelen bir çocuk onun dünyadaki ismi Arthur. Ve bir kız. Sahiplenici ailenin kızı ve eyaletin en zeki kızı. Kaç milyar ışık yılı mesafeler artık bir araya geliyor. Clary'nin hayatı artık eskisi gibi normal gitmeyecekti.