3. Bölüm

94 8 13
                                    

Uzun bir yoldu. Gerçekten çok uzun hele de taksicinin bana bakan boş aptal bakışlarını çekmek zorunda kaldığım için çok daha uzun gelmişti. Kafamı dağıtma çabalarım belki biraz sonuç vermişti. Ama uçurtma kurtarıcısının yüzüne biraz daha baksaydım kafamda canlanan sadece arkadan görülen takım elbiseli bir vücut olmazdı belki de. Daha iyi olurdu ama. Kesinlikle.

Taksicinin aptal bakışları altında geçen uzun yolun bitmesine az kalmıştı. Tamam tabii ki mütevazı yaşamaya çalışıyorduk olduğu kadar ama yine de evimiz şehrin içindeki değil babamın annemin isteğine göre özel tasarlattığı şehrin biraz daha dışında bulunan tek tük evler arasındaydı. Bu taksiciyle geçirdiğim sürenin uzamasına benim canımın daha çok sıkılmasına neden oluyordu. Bir an durup üzerime baktım. Toz içindeydim ya da siyahlara büründüğüm için tozlar gözüme çok daha fazla batıyordu. Üzerime bakarken

‘neler düşünüyorum ben böyle’ diye mırıldandım. Bindiğimden hemen sonraki sert ve net ifademden sonra bulanık da olsa bir şeyler duymak taksicinin gözlerini yine dikiz aynasında benimkilerle buluşturdu. Ah lanet herif önünü dön ve yola bak.

Kardeşlerimin cenazesinden kaçmış. Evet kaçmış. Arkadaşının annesinden tokat yemiş. Bir çocuğun uçurtmasını kurtarmasına yardım etmeye çalışırken neredeyse kemiklerini kıracakken çıkıp gelen yüzüne tam bakamadığı ‘adam’ olarak nitelendirdiği yaş aralığını bile kestiremeyecek derece önemsiz birini kafamda canlandırmaya çalışıyordum ha? Harika. Gerçekten harika. Ne kadar bencil, aptal, umursamaz bir insan olmuştum böyle.

Yanımda para yoktu param var derken evden almayı düşünüyordum eğer para olsa tekrardan mezarlığa gider kimsenin olmamasını fırsat bilerek düzgünce vedalaşırdım kardeşlerimle. Düzgünce. Kesin. Son olarak. Bundan sonra herkes için beni düşünen şimdiki insanlar için, benim için önemli olan insanlar için güçlü olacaktım. Belki en başta Dağhan için.

Sonunda çekilmez taksi yolculuğumun sonuna erdiğimde taksiden indim. O boş bakışlar şimdi telaşlı bir hal almıştı. Parasını alamamaktan korkuyordu sanırım. Pislik. Gözleriyle yol boyunca aptal bir şekilde beni yediğini var sayarsam ödenecek bir bedel kalmamıştı aslında.

Ama orada bekleyeceğini biliyordum. İçeri girip kapının yanındaki aynanın altında duran kutudan taksimetrede gördüğüm tutarı çıkardım ve hızlı adımlarla kapıdan çıkıp yanına ilerledim. Tahin ettiğim gibi bekliyordu ve elimdeki parayı görünce keyfi yerine gelmişti.

Parayı ona uzattım

“ne kadar adi bir insan olduğunu söylememek için kendimi zor tutuyorum” dedim suratıma zorla iliştirdiğim iğrenç gülümsememle.

Tepki vermeden parayı aldı yüzündeki sırıtış silinmişti önüne dönüp hızla uzaklaştı.

Az önce refika teyzenin açtığı kapıya tekrar yöneldiğimde kapı hala açıktı. İçeri girdim annem ve Dağhan mutfaktaydı ve annem Dağhanı yemek yemesi için zorluyordu. Her zamanki gibi.

Yanlarına gittim ve nolur bugünden konu açma dercesine gözlerine baktım annemin sonra da

“küçük beye yemeğinde ben eşlik edebilirim sanırım” dedim. Annem şaşkınca bana bakıyordu. Ne düşünüyordu acaba ya delirdiğimi ve tedaviye ihtiyaç duyduğumu ya da gerçekten umursamaz bir pislik olduğumu düşünüyor olmalıydı. Kafamdan geçenlerle boş bir şekilde kafa salladım. Annem aynı gariplikte hala bana bakarken Dağhan sevinmiş bir şekilde

“bence harika olur anne sen de biraz dinlenebilirsin” dedi. Dinlenmekten kastı beni artık rahat bırakabilirsin demek oluyordu. Ona gülümsedim ve saçlarını karıştırdım. Annem ayağa kalktı Dağhan’a döndü

LabirentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin