Twitterda bulunan videom üzerine yazdım. Eğer anlatım hoşunuza gittiyse devam edecek - SavasciSmyrna
At arabalarının teker sesleri taş kaplı yolları usul usul dövüyordu. Seyyar satıcıların sesi, yaşlı kadınların söylenmeli mırıltıları, delikanlıların kahkahaları... Paretis Pastanesinden gelen muhallebi kokuları. Genç kızlar ailelerinin eşliğinde sevdikleriyle hasbıhal ediyorlardı. Öyle ya sevda denilen meret nasıl birşeydi. Yolda ilerliyodum. 3 sokak sonra bizim ufak tefek evimize varmış olacaktım. Etrafı seyre dalmış birkaç adım daha atarken şangırtılı bir ses yükseldi sokaktan. Üstümdeki esbabın ıslanmasıyla çığlığı basıvermem bir oldu. Ah şu nezaket bilmez arabacılar... At arabası birkaç adım ötemde durdu. İçinden inen bey pişman bir ses tonuyla benle konuşmaya başladı. " Affedin beni. Arabacıya mühim bir işim olduğunu söyleyince... " öfkeyle ona döndüm. " Dikkat etmeniz gerekmez mi? " Adam tam gözlerimin içine bakıyordu. Maviydi gözleri en hazalından en derininden bir mavi. Daha kelama lüzum yoktu. Uzatmaya hacet duymadım olan zaten olmuştu ya. Adam tebessüm edip cebinden ipek bir mendil çıkarttı. " Buyrun... " Almadım. Neden alacaktım ki. Kimdi neydi neciydi bu bey. Kafamı çevirmemle teklifini yineledi " Lütfen. Israr ediyorum. Benim hatam... Telafi etmeme müsade edin rica ederim. Niyetim kötü değil " Önce uzattığı medile sonrada kendisine baktım. Kötü niyeti yok gibiydi sahi. Kafamı olumlu anlamda salladım. " Peki. Teşekkür ederim. Gerisini ben hallederim. " Ben üzerimi silerken adam tebessüm ederek geri dönüp at arabasına bindi. Birşeyler mırıldanmıştı lakin işitmek nasip olmadı.
....2 Ay Sonra ;
" Hilal! " Kemalettin her zaman oturduğumuz bankta beni bekliyordu. Sesini hemen tanımıştım. Toktu sesi... Hüzün akıyordu birazda. Oysa o kadar emindim ki. Bu gün izdivaç konusunu açacaktı. Tanışalı iki ay olmuştu. Babama bu isteğini dillendirmişti Kemalettin lakin bana hala söylememişti. Ama bu gün emidim dillendirecekti sonunda. " Otursana? Seni mühim birşey söylemek için çağırdım. " " Annem çok kısa olsun dedi. Hastanede de hasta ço-" " Lütfen. Çok kısa. " Sıkılara yanına oturdum. Cümleleri tamamlamaya çabalıyordu. " Cepheye gitmem gerek. " Tek nefeste söylemişti bunu. Derin bir nefes verdi. Beklediğim bu değildi. Benden cevap bekliyor gibi gözlerimin içine bakıyordu. " Gidin tabi. Bu sizin vazifeniz. " Savaş zamanı heleki vatan bu haldeyken gitme diyemezdim. " Geldiğim vakit... Eğer beni beklerseniz izdivacınıza talibim. " Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne denirdi ki bu söze. Tebessüm edip kafamı salladım. Oda gülümsedi. Ertesi gün gitti... Bu kadar çabuk ve ani bir gidişti Kemalettinin ki. Veda bile edememiştim ona. Mektup gönderdim birkaç sefer. İlk mektubumun cevabı tez vakitte yetişti ellerime. Gökyüzünün mavisiyle gözlerimin mavisini hayal ettiğini. Harbi ağır ve kanlı geçtiğini anlatıyordu. Mektubun sonunda bana olan özlemini anlatıp aileme sıhat dilemişti. Annem pek memnun değildi bu işten. Bekleyerek kendime yazık ettiğimi söyler olmuştu. Lakin söz vermiştim bir kere. İkinci mektupta geç güç ulaştı elime. Bu mektubu daha duyguluydu. Özlemini anlatmıştı. Kederini... Cephede yanında çarpışan askerin can çekişerek ölümünü izleyişini anlatmıştı. Gece üstüne çöken ayazı. Ardından hiç mektup gelmez oldu. Bense satırlarca yazıp yolluyordum her gün. Sıkılıyordur oralarda. Vakit buldukça okur diyordum. Üç ay geçti hala haber yoktu Kemalettinden. Bu sessizlik hoşuma gitmiyordu. Bu sessizlik Kemalettinin annesinin evimizin kapısına ağlayarak gelmesine kadar sürmüştü. Kemalettinin cephede şehit düşmüştü. Düşman askerleri gözünü kırpmadan öldürmüşlerdi onu. O an bile elinde benim resmim varmış... Annemin uzun telkinleri ve bir haftanın ardından hastanenin yolunu tuttum. Artık ne beklediğim nede beklemek için bir sebebim yoktu.
Leonidas;
Silah sesleri ormanın içinde yankılanıyordu. Kaçıyordum... Ama neden? Kurşunlardan mı Türklerden mi yoksa kendi tarafım olan Yunanlardan mı? Hayır ben bu savaştan kaçıyordum. Bu manasız savaştan kaçarken kendi cephemde hain, karşı cephede düşman olmuştum. Bir yere ait değildim. Artık o insanlara silah doğrultma istemiyordum. Şimdiyse bana doğrulan silahlardan kaçıyordum. " Kaçama! Yakalandın! Yakaladım seni! Dur! " Ardımdan gelen seslerle daha hızlı koştum. Tak! Sırtımda hissettiğim acıyla dengemi kaybedip yuvarlandım. Vücudum çalılara gömülmesiyle gözlerim kapandı.Hilal ;
" Annem ağlama artık. Bak insanların yardıma ihtiyacı var. " Annemin şefkat dolu sesiyle yutkundum. " İyiyim ben. Bir anlık içlendim sa- " " Yaralı bir teğmen bulduk. Bize ait o. Bir yunan teğmeni hemşire! Ver bize cezasını keselim. " Hastanenin koridorundan bağırışmalar yükseliyordu. Annem benimle konuşmayı bırakıp koridora doğru koştu. Bir terslik olduğu kesindi. Gördüğüm manzarayla öylece kalakaldım. Genç yaralı bir adam sedyede boylu boyunca yatıyordu. Üzerinde yabancı bir üniforma vardı. Hastanenin girişi boyunca uzanan kalabalık eli silahlı bir gurup bağıra bağıra sedyedeki yaralı adamı çekiştiriyordu. Hemşireler ve doktorlarsa sedyeyi kalabalıktan olabildiğince uzak tutmaya çabalıyordu. Annem ciddiyetle bağırdı. "Ne istersiniz. Hastana burası! " Aralarında en iri adam öne çıktı. " Bu Yunanı ben vurdum. Alıp götürmek hakkım. Cezasını ben keseceğim! " Ayşe hemşire telaşla araya girdi. " Azize hemşire askerlerin talimatı var. Esir kabul ediyorlar bu adamlara teslim edemeyiz. " Annem sedyeyi el yordamıyla ameliyathaneye doğru çekiştirdi. " Sırtında kurşun yarası var! Acilen ameliyathaneye götürün. Hasta bakıcılar annemin dediğini yaparken kalabalık homurdanmaya başladı. " Nasıl yaparsın! Düşman o! "
"O bir insan bizim görevimiz tedavi etmek. Katletmek değil! Ben bu adamı iyileştiririm askerlere teslim ederim gerisi onların tasarrufuna kalmış. Sizde onlarla görüşürsünüz sorununuzu. " Kalabalık bağrışarak hastaneden ayrıldılar. Annemi ilaç odasına doğru çekiştirdim. " Anne! Teslim etseydik işte! O bir düşman! Kemalettinin katillerinden biri o! " Annem sıkıntılı derin bir iç çekti " Hilal ! Yapma böyle annem. Oda bir insan. Hem... İyileştikten sonrası yada öncesi bizi alakadar etmez. Sen dinlen ben ameliyattan çıkınca yanına gelicem tamam mı kızım. " " Anne sen yardım et lakin ben o caniye elimi sürmem bilesin! " Annem cevap vermedi. Öylece dönüp gitti. Oda severdi Kemalettini ama yinede sözlerimi dinlemez olmuştu. İçimdeki acı o kadar tazeydi ki herşey yalan herşey hayal gibi geliyordu. Bu asker olanların gerçek olduğunu bana hatırlatıyordu. Şüphesiz ki ona her baktığımda Kemalettinin hiç dönmemek üzere gittiğini anımsayacaktım. İşte tamda bu yüzde o asker buradan defolup gitmeliydi!***
Sürçü lisan olduysa affola... Yorumlarınızı bekliyorum 💛
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Mektup
FanficSavaşda nişanlısı Kemalettin'i kaybeden Hilal Yunan askerlerine saf bir kin besler. Askeri hastaneye gelen Esir teğmen Leon tüm ön yargılarını yerle bir edecektir... Bu hikayedeki kişi ve olaylar kurgu ve hayal ürünüdür.