Yüzbaşı

629 44 8
                                    


Bölümle alakalı video Twitter; SavasciSmyrna da. İyi olumalar

Leonidas;

" Ihhh " Sırtımdaki sızı git gide artıyordu. Bu sızının müsebbibi hemşirenin hırpalayan elleri mi yoksa öfke dolu gözleri mi emin değildim. Benden tiksindiği açıktı. Zaten gizlemek gibide bir çabası yoktu. Ama yinede acı dolu iniltimin ardından gözlerinde ufakta olsa bir merhamet kıvılcımı oluşuyordu. Savaş onada düşman gardını giydirmişti. Oysa bu ay yüzlü hemşire yardım ettiği insanlara kim bilir ne kadar güzel gülüyordur.
" Her zaman böyle değildin öyle değil mi? " Konuşmak istemiyordu. Benimse ondan başka konuşacak kimsem yoktu burada. Cevap vermeyeceğine o kadar emindimki. Ama o beni şaşırttı.
" Kaybettiğimiz şeyler bizi bu hale getiriyor. Ama siz benden daha iyi biliyorsunuzdur. Katlettiğiniz onca candan geriye kalan insanlar size tebessümle bakmıyordur eminim. " Katlettiğiniz onca can... Onca insanın biz katlettik evet. Hele o son... Hala çığlıklar kulağımda çınlıyordu. Bir Türk köyünü göz kırpmadan yakmıştı general. Mustafa. Mustafaydı isimi sanırım. Bir çocuk. Alevlerin arasında ağlıyordu. General yardım için kimsenin kalkmasına izin vermedi. Ama o çocuğu bırakamadım. İşte olanlar tamda o gün oldu. Artık Yunan ordusuna ihanet etmekle mesul olan bir askerdim. Her iki taraftada istenmeyen bir askerdim ben. Neyse ki Mustafa'yı kurtardım. " Ben... O katliamların sorumlusu ben değilim hemşi-" " Sensin! Onca sönen ocağın vebali sende. Sende bu caniliğe hizmet ediyorsun. Senin ve senin gibiler yüzünden çocuklar babalarını kadınlar sevdalılarını kaybediyor. " Gözünden bir damla yaş süzüldü. Mavi gözleri buruk ve buğulu bakıyordu öfkeden çok bu sefer. " Ben özür dilerim. " Göz yaşlarını hemen sildi. Zayıf görünmek istemiyordu bu aşikar. Zaten güçlü bir kadındı besbelli. Ne yıldırmış ola ki seni bu hayattan deniz gözlü hemşire. Savaş mı? Kan mı? Ölüm mü... " Dileme! Dilemeyin. Yakın zamanda hemen iyileşmeye bakın ki bende sizin her yaranızı sardığımda kendime ihanet ediyor gibi hissetmeyeyim. " İhanet. Söylemesi ne kolay. Oysa anlamı o kadar ağır ki. " İhanet hemşire... Tarafınız ve hizmet ettiğiniz şeye göre değişir. " Bana alayla gülümsedi. Öyle ya bu bile insanın içini ısıtmaya yeter derecedeydi. " Hizmet ettiğiniz tarafıda beyninizle seçiyorsunuz sanırım. Zira vidanınızın bu hususta sükunetini korumasının başka bir açıklaması yok. Merak ediyorum cephede vurduğunuz her asker için yada öldürdüğünüz her çocuk  için övünç mü duyuyorsunuz. Caniler." " Ben çocuk öldürmedim bilakis onların ehemmiyeti benden evvel gelir." Ani bir çıkış yapmıştım. Ama yarama basıyordu. " Pansuman bitti!  Yarım kalan işi Azize hemşire halledecek. " bir hışımla kapıdan çıkıyordu ki seslendim. Duymuş olacakki olduğu yerde kalakaldı. " Siz hep başladığınız işi yarım mı bırakırsınız Hilal hemşire ! "

Hilal;

" Ne dedin sen? " Hasta haliyle birde bana laf yetiştiriyor olacak iş değil. " İşittiniz. Siz hep bu kadar çabuk mu pes edersiniz. " Birde durup dinliyorum bu katili. Ama elbette bu sözlerinin altında kalmayacaktım. Kendime yediremezdim.  " Siz benim yarım bıraktığım işlere bakacağınıza ardınızda yarım bıraktığınız insanlara bakın! Sizin ve sizin gibiler yüzünüzden ben-" " Hilal hemşire! " Başhekimin uyarısıyla kalakaldım. Neden bu kadar fevri davranmıştım ki. Annemin işiteceği kesindi bu hadiseyi. " Be... Ben özür dilerim." Baş hekim yanındaki askere döndü " Hemşire nöbetteydi. Muhtemelen yorgun. Kusura bakmayın Cemal Yüzbaşı . " Yüzbaşı gözüme çok tanıdık geliyordu. Nereden hatırlıyorum bu adamı. Sonra aniden o kasvetli heceyi hatırladım. Kemalettinin cephe kumandanıydı bu yüzbaşı ve bilhassa kendisi getirmişti Kemalettinin ölüm haberini. " Sorun değil başhekim. Hilal hemşirenin başından geçenler pek kolay değil. Tepkisi pek tabii. " Benim de suçum var. Sanırım küçük hanımı incittim. " Yunan teğmenin beni müdafaa etmesi  garipti bir o kadarda sinir bozucu. Onun korumasına veyahutta acımasına muhtaç değilim ben! " Her neyse. Hilal hanım siz dışarıda bekleyin. Benim askere bir takım suallerim olacak. " Başımla onayladım. " Lakin sizinle bir konuda konuşmak isterim. Tabi müsaitseniz. " Ne konuşacaktı ki bu adam benimle. Azarlayacak mıydı yada teselli etmeyen kuru bir baş sağlığı mı dileyecekti. Öyle ya çok sayıda başıma geliyor bu aralar bu ikisi de. " Ben 7. Koğuşta olcağım. Size zahmet olmazsa oraya gelir-" " Zahmet olmaz. Gelirim. "  başımla onaylayıp işime döndüm.

****

" Çok acıyor! Ah. " küçük çocuk acı içerisinde sedyede bi o yana bir bu yana kıvranıyordu. Annesi asabi bir ses tonuyla yakındı. " Senin deli yürekliliğinden oğul. Bak ne iş açtın başımıza. Ne işin vardı dam tepelerinde senin. " İlaçlı pamuğu hafif hafif ayağındaki yaraya bastırdığımda çocuk çığlık atıyordu. 8 yaşında ya var ya yok. Hayatın ve savaşın varlığından bir haber oyun oynayan bir sabi... " Ama anne. Serçe avlıyordum. Babama götürecektim. Erkek olduğumu görecek o da. " " Erkeksin elbet. Erkeksin. Lakin serçe vurmak erkeklik değil. Küçücük bir can o. " Çocuk biraz düşündü. " Nasıl erkek olduğumu kanıtlarım o zaman hemşire abla. " gülümseyerek yüzünü okşadım. " Ne sevimli çocuksun sen. Kanıta ne hacet. Ha illa kendini ispat etmek mi istersin" " İsterim!" Ayağına son bir kez pamuğu deldirdiğimde inledi. " O vakit anana, atana birde toprağına sahip çıkacaksın delikanlı. Anlaştık mı" Acıyla ekşimiş yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. " Anlaştık. " " Hilal. " Yüzbaşının sesiydi bu. Ankamı dönmemle üniformasıyla karşımda öylece dikiliyordu. " Buyurun yüzbaşım. " " Öncelikle başın sağolsun. Kemalettin konusunda..." bilindik bir söz ama nedense acı dindirmiyor hatta bir o kadar acıtıyor. Bana geride bir başıma kaldığımı hatırlatıyor. " Sağolun yüzbaşım. Vatan sağolsun. " Yüzbaşı başını bir iki saat yere eydi. Ne diyeceğini bilmiyordu kanımca. Konuya direk girmek istemiyor niye ola ki. Ben yükünü hafifletip konu açtım. " Cepheden müjdeleriniz geliyor. Zafer yakındır. " Yüzbaşı gülümsedi. " Evet. Çok şükür. Cephe görevimi özlemiyor değilim. " " Askersiniz. Buralarda yapamamanız pek tabi. " Başını evet anlamında salladı. " Öyle öyle... Hilal. Kemalettinin mektuplarını aldın mı? Cepheden yazdıklarını yani." Askeri olduğu için bilmesi doğaldı lakin aramızdaki mektuplaşmalarla neden ilgilendiğini anlamadım. " E... Evet aldım. " " Nasıldı? " " Çok büyük bir edebi kabiliyeti var. Kalemin bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. " Öyleydi. Kemalettinden yüz yüze bu kadar aşk dolu sözler işitmemiştim. Beni sevdiğini bile sayılı söylerdi. Çekingendi Kemalettin. Yüzbaşı gülümsedi " Lakin son mektubu. Çok farklıydı. " ve o anda soldu tebessümü. " Neyse. Siz bunu demek için mi? " "Hayır. Hilal hemşire... Kemalettinden yakın zamanda başka bir mektup aldınız mı ? " Duyduğumla kaşlarımı çattım dalga mı geçiyordu bu adam benimle. Ölmüş bir insan bana mektup mu yollayacaktı. " O nasıl söz yüzbaşı! Kemalettin cephede şehit düştü. Bana nasıl mektup yazmasını bekliyorsunuz! " Yüzbaşı söylediğinden pişman bir yüzle bana baktı. " Yunan teğmen... Onunlada çok alakadar olmanıza gerek yok. Bakışları... Sizi rahatsız ediyor sanırım. Eğer öyleyse. " " Size be yahu! Sizi ne alakadar eder! Siz işinizle ilgilenin rica ederim" Daha ismini cismini yeni öğrendiğim adam bana karışıyor. Birde yetmezmiş gibi dalga geçiyor! Kemalettinin ölüsüne bile saygısı yok! " Özür dilerim... Size karışmak değil niyetim... Sadece ben... " " Siz ne! " " Mektupları tekrar okur musunuz? Lakin bu sefer benim sesimden. " Sözlerine anlam veremedim. Ne diyordu bu adam. " Neden? Yüzbaşı Cemal! Ne diyorsunuz anlamıyorum. Benimle açık konuşun. " " Mektupları ben yazdım. Kemalettinin cepheden yolladığı mektupları Hilal hemşire. Onlar benim hislerim. "

****
Dan dan dannn ben geldiim. Gelmişken bölümümüde yanımda getirdim.Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorum bırakmayı unutmayın. Bölümle alakalı videoyu twitterda; SavasciSmyrna dan bulabilirsiniz 🙏🏻💕

Son Mektup Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin