Fazlasıyla...

514 44 8
                                    

İyi okumalar dilerim. Sürçü lisan olduysa affola 💛
           
               ****

" Siz ne söylediğinizin farkında mısınız!" " Fazlasıyla. " Birde onaylıyordu. " Siz iki sevgilinin arasına girdiğinizi idrak edemediniz kanımca. Bu ne cürret! " Sinirden başımdan aşağı kaynat sular sökülmüştü. " Bakın benim niyetim sade- " " Sus! Susun! Dinlemek istemiyorum. Sözleriniz midemi bulandırıyor! " Nasıl bir vicdan kaldırırdı bunu. Beni kandırmıştı. Kemalettin? Oda biliyor muydu bunu. O da mı bu günaha bu oyuna alet olmuştu yoksa. Olamaz! İnsan sevdiğine böylesine sinsi bir oyunu reva göremez. " Kemalettin! Onun haberi var mıydı? " Yüzbaşı başını mahçupça öne eydi. Ne demekti bu? Evet mi? Hatır mı? "Söyleyin! Haberi varmıydı! " " Bakın... Kemalettin size mektup yazdı. Lakin o mektuplar sizi üzecek mektuplardı. " " Bunun tasarrufu size düşmez!  " Yüzbaşı üstünü düzeltti " Elbet düşmez. Lakin sizden vazgeçtiğini, başka bi yol çizmenizi temenni ettiğini söyleyen mektuplardı onlar. Biliyorum yaptığımın bahanesi değil bu. Olamazda. Ama ben... Gönlüm üzülmenize razı olmadı Hilal" Vazgeçmemi mi istemişti. Onu beklememi mi. Verdiği sözden caymışmıydı Kemalettin.  Yakıştıramıyordum. " Size inanmıyorum! " O an ayaklarımın boşaldığını hissettim. Vücudumdaki son bir gayretle koştum. Nereye ve neden bilmeden ayaklarımın gücünün kırıldığı yere dek koştum. Bedenim beni o an nereye götürmek istiyorsa oraya gidiyordum. Ardımdan Cemal yüzbaşının seslenmesine aldırmadan acımın beni sürüklediği yere koştum.

Leonidas;

Odamın kapısı bir anda açıldı. O asabi... Bana olabildiğince büyük bir düşmanlık besleyen o hemşireydi işte. Hilal... " Azize hanım dedi ki- " " Lütfen! " sesi titriyordu. Tıpkı elleri gibi. Dolmuş gözleriyle bana bakıyordu. İyi olmadığı her halinden belliydi lakin sorma gereği duydum. " İyimisiniz hemşire? " Göz yaşları usulca yanağından süzülüyordu. Elinin tersiyle yanağında istikrarsızca yol çizen yaşları sildi. " Susmanızı rica ediyorum. " Başımla onayladım. Madem öyle istiyordu... Yinede gözünün her damlası içimde biryeri sızlatıyordu. Sedyemin yanındaki ilaçları kurcalarken yüzünü sakladı benden. Güçsüz görünmeyi istemediği açıktı. " Bakın isterseniz. Yapmak zorunda değilsiniz. Bir düşmana bakmak ço- " o an hıçkırarak ağladı. Kendini kederin içine salmıştı. Ne desem ne yapsam kar etmedi. Sırtımdaki sızının artmasını gözardı edip doğruldum. O ise dizlerindeki dermanı yitirmiş bir vaziyette yere çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Neydi bu güzel hemşireyi yerle yeksan eden keder. Merak ettim lakin sormadım. Çünkü bu onun yarasını deşmekten başka bir işe yaramayacaktı. Sırtımdaki acı her hareketimle artıyordu. Yinede yanına çöktüm. Bir tereddütle omzuna dokunduğumda bana sarıldı. Tiksindiğin bir adama sarılmana sebep olan dert baya derin ve buhranlı olmalı. Aşıktı belkide. Belkide bu kadar güzel bir kızı üzecek kadar aptal bir adama aşıktı. Kalbi kıtıktı yahutta. Acaba bir sevdiği varmıdır? Ne diyorum ben! Saçmalama Leonidas. Senin istikbalin bile meçhul. Her çıkışın ölüme varıyor. Hala aşkı mı düşünüyorsun! O an zihnimden defettim bu fikri. Hele ki bu kız. " Seni kim üzdüyse... tam bir ahmak. " O an tebessüm etti. Gülümsemesine bu kadar açık ilk kez şahit oluyordum. " Demekki gülebiliyormuşsun. " Hıçkırıkları kesildi. " Çok güzel gülüyorsunuz . " Ne diyordum ben. Beni boğmak için fırsat kollayan hemşireye çok güzel güldüğünü mü söyledim. Canıma susadığım kesin. Olsun. Zaten her halükarda öleceğim. En azından ölümüm bu güzel meleğim elinden olursa daha değer bir ölüm olur. Gözleri gözlerime uzun bir süte kenetlendi. Ardından o okyanus mavisi gözler büyüdü. " Kan! " Anlamadım. " Ne? " vücuduma doladığı ellerini çözdü. Avuçlarındaki kırmızı lekeleri bana gösterdi. " Yaran! Yaran kanıyor! " sesi hayli telaşlıydı. Oysa beni öldürmek istediğime neredeyse emindim şimdi ise bana birşey olmasından korkuyordu.  " Tamam. Benden destek al. Kaldıracağım seni. Sonra... Sonra yarana bakacağım . " Başımla onayladım. Kolumu kavradığımda hissettim. Elleri endişeyle titriyordu. " korkma. " dedim tebessüm ederek. " Ölmeye niyetim yok. Henüz. "

Hilal

Hasta ve yorgun hissetmem normal mi? Yada belkide yalan mektuplarla onca ay kendimi avutmaktır bana ağır gelen. Askerle az evvelki samimiyetimide bu yorgunluğa bağlıyorum. Zira başka türlüsü mümkün olamaz. Ama bir yandanda konuyla en ufak bir bağlantısı olmadığını bilmeme rağmen onuda bu olanlarla bağdaştırıyorum. Suçluyorum belki. Belki kızıyorum ona. Kemalettinin ölümünde olduğu gibi mektuplarında vebalini ona yüklüyorum. Mektupları o mu yazdı sanki. Hayır! Yada verdiği sözden o mu caydı. Hayır! Ama hesap soramamamın sebebi o! Belki o yapmadı, belki o öldürmedi Kemalettini. Lakin aracı oldu. O orduya hizmet etti hatta... Bu barut ve kan kokan savaşta kaç can aldı kim bilir. " Hilal hemşire. Dışarıda yaşlı bir adam sizi soruyor. " Zeynep hemşirenin ikazıyla düşüncelerimi bir kenara bıraktım. " Kimmiş? Neciymiş? " " Bilmem. Deniz gözlü bir hemşireyle görülecek hesabım var diyor. " Deniz gözlü... O yaşlı avcı! " Ne istermiş onu da dedi mi? " Zeynep hayır anlamında kafasını salladı. Niyeti aşikardı o adamın zaten. Sormaya ne hacet. " Tamam bakıyorum şimdi." Hastanenin girişine geldiğimde yine o adamdı işte. Sırtından muhtemelen hiç ayırmadığı tüfeği ve fişeğiyle hastanenin önünde dikilmiş duruyordu. Asabice kırlaşmış sakalını okşuyordu. Beni fark etmesiyle elini üzerine silip kıyafetini düzeltti. " Hemşire! Nasılsın?" Daha yeni farkettim elinde siyah bir poşet vardı. " Buyrun ne istiyorsunuz? " Elindeki siyah poşeti bana doğrulttu. Poşeti süzdüm sonrada adama baktım " Bu ne? " " Hediye. Sana aldım deniz gözlü hemşire. " Yaşlı adam bilmişçe sırıttı. " İstemem hediyeni amca var git yoluna! " Hastaneye geri girdiğimde yaşlı adam kolumdan tuttu. " Nereye hemşire bir dinle hele. " " Ne dinleyeyim amca. Senden hediye isteyen mi oldu. Seni geçen günde uya-" " Dur hele dur. Bak ben sana hediye aldım. " Adam elindeki poşeti yeniden uzattı. " Tövbe tövbe amca istemiyorum işitmedin mi! Bir hediyeye insan canı satacak kadar alçak bir insan değilim ben." " Yardım ediver işte be kızım. " " Hilal! " Abimin sesiyle irkildim. Adamda o an çekiştirdiği kolumu bıraktı. " Ne oluyor! Emmi nedir senin derdin bana de hele! Küçücük kızı ne demeye çekiştirirsin." " Sen anla bari beni oğlum. Bu yunan soyunu geberteyim vermiyor hemşire bana. Keseyim işte cezasını birde besliyorsunuz o soysuzu! " Abim amcanın sırtını sıvazladı. " Böyle olmaz ama dayı. Bak kardeşimide korkutmuşsun. Anlarım kendice çözümün bu olduğuna inanırsın lakin askerler ne derse o. Hadi git evine. "

                 ***

" Daha iyi misin? " Teğmenin sesi odadaki uzun sessizliğin soğukluğunu kırdı. " İyi olması gereken sizsiniz. Yaranızın sızısı hala var mı? " Elimi vücuduna sarılı olan sargı bezine dokundurmamla titreyip iç çekti " Bu evet oluyor sanırım. Pansumanınızı yenilemem gerekecek. " Başıyla beni onayladı. " Eski soğuk ve asabi halinize döndüğünüze göre sizde iyisiniz. " Cevap vermedin. Geçenki kavgaya dönmek istemiyordum. Teğmenin sargılarını yavaşça çıkarmamla inledi. Dişlerinin arasından iniltiyle karışık fısıldadı. " Sevdiğin mi üzdü seni? " Cevap vermedim. Sargısını yeniden çektiğimde yineledi. " Sevdiğin üzmüş seni belli" " Yok benim sevdiğim falan ! Bu mu işitmek istediğin! " Yüzünde kısa da olsa bir tebessüm belirdi. Bu beni dahada sinirlendirdi. " Sayılır" ne demişti o! " Bu konu ile alakadar olacak son şahıs sizsiniz." " Sıralamada olmakta iyidir hemşire. " Bu bilmiş sözleri beni çileden çıkarmak üzereydi. Yine bağırıp azarlayacağım ama olan bana olacak. " Geçen olanlardan yüz buldunuz kanımca. Ama beyhude fikrinizi çöpe atın. Sizinle arkadaş veyahutta dert ortağı olmam söz konusu dahi değil.  Bir anlık boşluktu! Oldu ve bitti. Fazlasının olmayacağını ve tekrarlanmayacağına sizi temin ederim. İstirahat buyurun çıkıyorum ben." Bileğimi tutmasıyla kala kaldım. Bu ne cürret! " Benden o kadar nefret ediyor musun gerçekten." Sesi çok içli ve acılı çıkmıştı. Ciddimiydi yoksa alay mı ediyordu. Ne önemi var ki benim nefretimin öfkemin onun için. " Saf bir öfkeyle bakıyorsunuz bana. Ger çektende o kadar nefret ediyor musunuz benden?" Ediyor muydum sahi! Düşünmedim. Ama bir anda söyleyi verdim. " Fazlasıyla " ve elim çektim. Çok ısrar etmemişti zaten bırakmak için. Odadan çıktığımda pişman olmadım değil. Kırılmışmıdır ki? Yok canım neden kırılsın. Ya gücendiyse darıldıysa bana. Sana ne Hilal!

               ****

Yorumlarınızı bekliyorum 💛

Son Mektup Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin