İyi okumalar dilerim
" Olmaz diyorum Ayşe! Olmaz ben sorumlu olamam o caniden " Ayşe göz devirdi . " Bu annenin kararı Hilal. Hem asıl senin şu an yaptığın caniliğe girmez mi? Oda allahın verdiği bir can. " Öyleydi evet. Ama onlar canda almışlardı. Hemde benden bir can almışlardı. İşte tamda bu yüzden o adama ben bakamazdım. Daha yüzüne bakmak istemezken nasıl yaralarını sarmamı bekliyordu annem. Belkide o gün verdiğim tepkiye ders olsun diye veriyordu bu cezayı. " Başhekime-" " Başhekim ve annenin ortak kararı bu Hilal. Yarım saat sonra teğmenin pansumanı var. Unutma! " Birde ikaz ediliyordum. Bir esir için mi bu tantana. " İyi. Tamam yaparım. Ama biraz hava alıcam. Döndüğümde ilgilensem? " Ayşe başını salladı. " Zaten başhekim ve Azize hemşire son tetkiklerini yapacaklardı. O zamana kadar ne yapıyorsan yap. " başımla onayladım. Hastanenin bahçesinde hava serindi. Kış büyük bir cüretkarlığıyla bize sert geçeceğini gösteriyordu. Dünkü yağmurun etkisiyle yerler ve banklar hala nemliydi. Bu gökyüzü gibi kararmıştı içim. Bir çok sıkıntıyla cebelleşiyordum bu sıralar. Kemalettinin gidişi yetmezmiş gibi benim ailem ve Kemalettinin ailesi arasında bir huzursuzluk baş vermişti. Yetmezmiş gibi bu teğmen... Kemalettinin ailesi beni onun emaneti olarak görüyor ve yanlarına almak istiyorlardı. Ama annem bunun daha evlenmeden dul kalmam anlamına geldiğini söyledi. Tekliflerini kibarca reddetsemde Kemalettinin annesi her fırsatta bu konuyu dile getiriyordu... " Hemşire! Hemşire! Sarı saçlı deniz gözlü hemşire!" Deniz gözlü hemşire... Bunu Kemalettin söylerdi bana. Kafamı yana çevirdiğimde onu görmeyi umdum lakin o değildi. " Buyrun birşeye mi ihtiyacınız vardı. Yardımcı olayım. " dedim sorunlarımı bir kenara bırakıp. Adam etrafı kolaçan etti. " Buralara esir bir teğmen getirilmiş. Genç böyle sarı saçlı o da. Uzunca bir erkek. Gördün mü sen onu. " Adama baktığımda sırtındaki tüfeği farkettim. " Kimsinki sen. Sana ne o teğmenden. Necisin sen hele önce onu de bana. " " Avcıyım ben. Bu ormanda avlanırken gördüm o soysuzu. Vurdum hemen. Ama vermezler bana ki keseyim cezasını. " zaten derdim başımdan aşkımdı. Yarası beresiyle ilgilenmesinin yanında birde düşmanlarından mı kollayacağım düşman bildiğim adamı. Derin bi iç çektim. " Sen misin onun cezasını kesecek. Hüküm vermek sana mı kaldı efendi! Var git yoluna. " Öfkeyle hastane girişine doğru ilerlerken ardımdan aynı sesi işittim. " Sevdiğini almış onlar senden! Hiç mi için acımaz! " Öfkemde gözlerim gibi yavaş yavaş dolmaya başlamıştı içime. " Ne? " Arkamı döndüğümde adam memnuniyetle sırıttı. " Duydum. Hemşireler konuşuyor. Sevdiğini, sözlünü almış yunan senin. Ver bana o teğmeni hem sevdiğinin intikamını da alırmış olursun. " İntikam. Ne kolay bir cümleydi. Düşünmedim desem yalan olur lakin neyi çözerdi bu. Ölürse elime ne geçerdi. Ne Kemalettin dönerdi geri nede vicdanımın sızısı dinlerdi. O saatten sonra ne ben aynı Hilal olurdum nede ruhumdaki bu kurşun yük hafiflerdi. " Bana yardım et. Hem senin hem benim yararıma hemşire. " " Lafını tartta konuş amca. İntikam istemiyorum ben. Sende git işine. Buralarda dolanmaya devam edersen zabitleri çağırırım. Anladın mı? " Adam başıyla onayladı " İyiki ölmüş sözlün. Bu hallerini görse utanırdı senden kesin. Sevmemişsin sen onu besbelli. Göremeden gittiği iyi olmuş ." Adam ardını dönüp gitti. Sahiden utanırmıydı benden Kemalettin. Sevmez miydi beni yine eskisi gibi. Düşünmeyecektim bunları. Yada en azından gayret edecektim. Hastaneye girdiğimde yüzüme çarpan sıcaklık bir denli olsun vücudumu titreten düşüncelerime merhem olmuştu. Merhem... Birde esir teğmene pansuman yapma meselesi vardı. İç çektim. Ayşe beni gördüğünde bilmişçe bana doğru yürüdü. " O haydutla ne konuştun Hilal. Onların niyeti iyi değil. "
"Yok bir şey. Sadece bir doktoru sordu. Neyse. Nerede şu yunan teğmenin odası? " " 306 da. Uyanmış sanırım. Annen ve başhekim yanında. Sende git istersen." Başımla onaylayıp odanın yolunu tuttum. İkinci kattaydı odası. Böyle olması doğaldı. İkinci kattaki odaların pencerelerinde parmaklık vardı. Esirlerini iyileştirmek kadar kaçmasını da istemedikleri belliydi. Kapıda iki asker nöbetteydi. Beni baştan aşağı süzdükten sonra kapıyı açtılar. " Yaranız ağır lakin iyileşeceksiniz muhakkak ? " Başhekim elindeki evrakları karıştırırken annem ellerini bağlamış yanında suspus bekliyordu. Başhekim benim fark etmesiyle devam etti. " Sizinle alakadar olacak hemşire. Hilal hemşire. Kendisi pek azimlidir. Eminim yakın zamanda ayağa kalkmanıza yardım edecektir. " Yatakta uzanan adam bana baktı. Tebessüm ediyordu. Ne bekliyordu benimde gülmemi mi. Daha neler. Bu bir zorunluluktu ve aksi mümkün değildi. " Baş üstüne başhekimim. " Annem memnuniyetle güldü. Başhekiminde ondan farklı bir yüzü yoktu. " Teğmenin pansumanı ve içmesi gereken ilaçları var. Onunla ilgilenirsin. " Kafamla onayladım. " Hastamız biraz istirahat etsin. Sen biraz benle gel Hilal hemşire. " Üçümüzde odadan çıktık. Ne söyleyeceğini az çok biliyordum oysa. Lütfen askeri öldürmemeye çalış Hilal'in daha farklı şekillerini telaffuz edecekti başhekim bana.
" Hilal hemşire bu asker bizim için mühim. Atlattığınız bahadireyi işittim. Lakin işe duygularımızı karıştırmamamız gerek. Askeri sapasağlam teslim etmeliyiz. Esir takasında bizim tarafımız için daha- " " Lafınız kesiyorum başhekim ama görevimi elimden geldiğince yapacağımdan emin olun lütfen. " " Zorlandığın vakit annene devredersin. Şimdi teğmenle ilgilen. " Odaya girmemle bana bakan kehribar gözlerle karşılaştım. Masanın üzerindeki ilaçlara yöneldim. İlaçları şıngırtısı dışında oda sessizdi. Taki o bozana dek. " Ben Leon sizde Hilal oluyorsunuz sanırım. " Aksağanlı bir konuşması vardı. Sesi yeni uyanmış olmasından mütevellit hafif çatallıydı. " Hemşire. Hemşire demeniz kafi. " yüzüne bakmasamda gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. " Neden yüzüme bakmıyorsunuz hemşire? " " Lüzum görmüyorum teğmen. Muhattabım yüzünüz değil yaralarınız. " Yüzüne baktığımda öylece bana bakıyordu. Kırılmış gibiydi yada bana öyle geliyordu. Zaten neden kırılsın ki. " Haklısınız hemşire... Biz düşmanız öyle değil mi? " Cevap vermedim. Ne diyecektim evet mi yoksa hayır mı? Her halükarda bir önemi yoktu. İyileşip askerlere teslim edilecekti o kadar. İlaçlarını verdim. Pansumanını yapıp sargısını değiştirdim ve işim bitti. Odadan çıkarken teşekkür etti. İşitmezlikten geldim. Bir katile ne diyecektim. Mühim değil? İronik! Kemalettini en son uğulladığım banka gittim. Dönecekmiş gibi geliyordu. Bir yanım hep bu olasılığa tutunuyordu. " Eski hayatına dönmen gerek. " buğulu bir sesti bu. Rüzgarla karışık derinlerden gelen bir sesti ama bir yandanda sanki hemen yamacımda oturuyordu. " Sende şu hayallerdensin değil mi? Yapamıyorum. Ne yapayım. Unutamıyorum. Bunun bir yolu var mı onuda bilmiyorum." " Sen bilmiyorsan bende bilmiyorum. Sonuçta ben bir düşten ibaretim Hilal. " Düşte olsa Kemalettinin yanımda olması acımı bir nebze dindiriyordu. Tabi bu hayaller çok kısa bir çareydi zira yüzüme çarpan serin su damlalarıyla bu düş buhar olup uçtu. Yoktu işte. Hayalden ibaretti! O artık dönmeyecek Hilal bunu unutma! Kendime her seferinde hatırlatıyordum oysa.ERTESİ GÜN;
" Pansuman işi nasıl gidiyor. Duyduğuma göre baya yakışıklı bir askermiş. " Zehra geçmiş karşıma birde kıkırdıyordu. " Ne bileyim yüzüne bakmadım. " Zehra şaşırmış olacak ki uzun süre sessizliğini korudu. " Ne demek bakmadım. " " Bakmadım işte Zehra! Gerek duymadım. Bu gün nöbetçiyim zaten yorma beni. " Zehra hemen öne atıldı. " Madem nöbetçisin sen yorulma ben yapayım pansumanını. Hem merak ediyordum... Görmüşte olurum. " " Olmaz! Git gönül münasebetin için başka aracı bul. " Derken Ayşe araya girdi. " Teğmenin pansuman ve ilaç saati geldi Hilal. "
***
Sürçü lisan olduysa affola 🙏🏻💛 Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Mektup
FanfictionSavaşda nişanlısı Kemalettin'i kaybeden Hilal Yunan askerlerine saf bir kin besler. Askeri hastaneye gelen Esir teğmen Leon tüm ön yargılarını yerle bir edecektir... Bu hikayedeki kişi ve olaylar kurgu ve hayal ürünüdür.