Bölümlerin şarkısı: Bts, Spring Day
.
.
.
.
.
.
.
Ben gözlerimi kapattığımda, açtığımda, güldüğümde, ağladığımda, nefes aldığımda, alamadığımda bile seni özlüyorum. Sen bana zarar verdin, hala da veriyorsun. Tanrı aşkına, geri dönmeyecek birini böyle özlemek akıl işi midir?***
Jungkook'un ağzından
Oyun kumandasını bilgisayar ekranına fırlatarak ayağımı yere vurdum
"Aiissh!..Lanet olsun kaybettim!" Yüzümdeki yaraları kaşıyarak ayağa kalktım ve mutfağa yürüdüm. Bu makyaj işi bana ağır gelmişti sanırım, suratımda ki kızarıkların haddi hesabı yoktu"Hyung, nasıl olur da sadece iki boş günümüz oluyor? Ah..bu gidişle öleceğim." Hoseok hyunga hak veriyordum ama mecburduk. Army'lerimiz bizi bekliyorlardı sonuçta. Jin hyung yeni aldığı yemek kitabını heyecanla karıştırırken Tae ve Jimin de mutfağa dalmıştı, evet dalmışlardı
"Yha! Sana kaç kere beni yere düşürme dedim... Çok yaramazsın!" Jimine söylenerek saçını çeken Tae'ye gülümsedim ve saçını kurtarmaya çalışan Jimin'e baktım
"Saçıma dokunmasana!" Ellerimi belime koyup onayladım
"Jiminin saçına dokunmasana hyung. Saçını çok seviyo- ah!" Jimin'e ters ters bakarak kafamı ovuşturdum
"Alay etmesene, hem kaç kere dedim sana bana hyung de diye?" Dudak büzüp tatlılık yapmaya başladım
"Özür dilerim hyung, benden kısa olduğun için sana adınla hita-yah! Acıdı..." tekrar vurduğu yere elimi götürüp somurtarak ovdum, o küçük parmaklardan mı çıkmıştı o fiske?Hiçbirimizi takmadan telefonuyla ilgilenen Yoongi hyunga baktım, her zamanki gibi kesinlikle havalıydı,
"Ne bakıyorsun küçük?" Kafasını kaldırmadan sormasına şaşırmamıştım
"Hiiç, hiç hyung. Yorgun görünüyorsun da." Oflayarak bacaklarını ovdu
"Cidden dans etmekten bacaklarım ağrıyor" kafa sallayıp tezgaha yöneldim, dans etmeyi sevmemesi onun için cabasıydı tabi. Jin hyung aniden yemek kitabını bırakıp nefes verince irkildim
"Artık size yemekleri ben yapmıyorum, bunlar çok zor. Açlıktan ölün!" Dudak büzüp ellerimle gözlerimi ovuşturuyor gibi yaptım ve ağlamaklı bir şekilde konuştum
"Hyung ben açım, lütfen bize yemek yaaaap..ahaha lütfen hyung" ağzımı yuvarlayıp bebek gibi konuşmam üzerine kahkaha atarak tezgahtaki elmayı bana fırlattı. Yaslandığım tezgaha dönüp gülerek kahve makinasına dokundum ve hemen elimi çektim, sıcaktı
"Kahve isteyen var mı" Suga hyung ve Hoseok hyung evet derken Jin hyung sabahları kahve içmenin zararlı olduğu konusunda söyleniyordu
Bardaklara uzandığımda kısa süredir konuşmayan Namjoon hyunga gözlerim takıldı. Tuhaf bir şekilde bana bakıyordu
"Hyung...depresyona girmiş gibi gözüküyorsun. Birşey mi kırdın?" hafifçe güldüğünde rahatlamıştım"Çocukluğunu yanımızda geçirdin, geçirmeye de devam ediyorsun. Bazen hiç büyümeyecekmişsin gibi geliyor..."içten bir şekilde güldüm. Onlar ailemdi, en zor zamanlarımda yanımdaydılar. Ne kadar büyürsem büyüyeyim onlar hep abilerimdi ve ben hep onların en küçükleriydim
"...Ama konu Hyeong Min olunca...seni tanıyamıyorum...ne biliyim Jungkook, büyüyorsun...gözlerimin önünde soğuk kanlı, koca bir adama dönüşüyorsun." İçimde kabaran tuhaf bir öfke ile gözlerimi kaçırdım. Hissettiğim şey neydi bilmiyorum ama yüzüm anında düşmüştü ve sessizleşmiştim. Belki de adı geçtiği içindi, boğazımı temizleyip raftaki kupamı aldım ve ağız kısmı temizmi diye kontrol ettim
"...Jungkook, Dong Hyun ile konuştuğunda ona nasıl baktığını gördüm, acaba sen...farkında olmadan ona değer veriyor olabilir misin?1wf " Gözlerimi bardaktan yavaşça çekip karşıma odaklandım, kolumun güçsüzleştiğini hissetmiştim. Namjoon hyung konuşmuştu ve Jimin'le Tae dışındaki herkes onu dinliyordu. Bu gerçek dışı diyaloğu bitirmesini dilerdim ama o devam ediyordu
"Yanii..demek istediğim. Ona aşık o.." elimdeki bardağı tezgaha bıraktığımda öyle tok bir ses çıkarmıştı ki aralarında şakalaşan Jimin ve Tae anında sessizleşip buraya dikkat kesilmişlerdi. İçimdeki nefret kabarıp kendini sıktığım dişlerimle belli ederken nefesim yavaşça burnumdan süzülmüştü. Ortada derin bir sessizlik vardı, alışmadığım türden. Farkında olmadan kapanan gözlerimi açtım
"Film mi çekiyoruz hyung?" Önümü onlara döndüm. "Oradan bakınca bir filmin içindeymişiz gibi mi gözüküyor?" Amacım onlara karşı arsız bir şekilde konuşmak değildi. Fakat hissettiğim nefreti dilime yansıtmamaya çalışsamda yansıyordu. Sözlerime, hareketlerime ve ruhuma. Herşeyiyle hissediyordum, Namjoon hyungun dediği gibi söz konusu o kız olunca ben değişiyordum.
Sessizlik karşısında Yoongi hyung okuduğu gazeteyi katladı ve kenara koydu
"Ya o?" ellerini kenetleyip sakin ifadesiyle bana döndü "O sana aşık olursa ne yapacaksın?" ruhsuzca güldüm
"Aklı varsa bana aşık olmaz.."
"Aşkın akıl işi olmadığını bilmen gerekiyordu?" Sessiz kaldım, haklıydı. Aşk kesinlikle akıl işi değildi, bunu uzun zamandır anlamıştım. Kupama kahveyi doldururken gayet sakin bir tonda konuştum
"Öyle bir ihtimal yok" Benim sakinliğime karşılık Yoongi hyung da sakince cevap
"Öyle bir ihtimal yok çünkü kıza gaddarca davranıyorsun" gergince nefesimi verdim. Abartıyorlardı
"O kıza neden bu kadar değer verdiğinizi anlayamıyorum" kahvemi yudumlarken bunu gerçekten anlamadığımı farkettim
"Çünkü iyi kalpli"
"Eğlenceli"
"Çocuk gibi"
"Masum.." ardarda koro halinde sıraladıkları kelimelerle şaşkınlıkla onlara baktım.
"Ve güvenilir.." diye ekledi Yoongi hyung göz kırparak, göz devirerek kahveme döndüm. Bu kadar çabuk kanmış olmaları canımı sıksa da onlarla herhangi bir polemiğe girmek istemediğimden göz devirmekte yetindim. Ne kızdı ama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sana ihtiyacım var ♧ jjk
FanfictionNefretin gölgesinde yetişmiş bir sevgi, kimsesiz kalmış bir kalbe dokunursa ne olurdu? Mesafeler aşılırdı, Peki ya kalpler? [Fanfiction]