"Adım Jungkook ,yani röntgenci denmesinden pek hoşlanmıyorum."
Utançla kafasını yere eğmişti. Neden utanmıştı ki? İsmi Jungkook'muş işte. Bu kadar kasmaya gerek yoktu ama..
"A-anladım, b-bilmiyordum ü-üzgünüm..."
Bu kekeleme olayı da ne şimdi? Yan komşumuzun oğlu ile konuşurken hep böyle kekeleyecek miyim?
"Hep mi böyle konuşursun?"
Al işte ne diyeceğim şimdi? Evet desem kardeşlerinin yanında gayet düzgündü konuşmam. Hayır desem neden diye soracak. Tanrım şuan bişey olabilir mi? Deprem tsunami falan. Yavaşça başımı kaldırdığım da hala mavi lensli gözlerin bana bakıyor olduğunu görmem ile daha çok yerin dibine girme isteğim arttı. Ne olabilir ki en fazla diye düşünüp derin bir nefes aldım. Bu şekilde düşündükten sonra yaptığım her şeyde başıma olabilecek en kötü şey gelir ama şuan bu umrumda değil.
Tam ağzımı açmış konuşacaktım ki gelen annemin sesi ile bizim eve döndüm.
"Soo Min nerde kaldın 2 saattir? Telefonunu da almamışsın yanına"
Tanrım teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler. Binlerce kez teşekkürler.
"Şey gitmem gerekiyor daha sonra konuşuruz Jungkook."
Kekelememiştim. Bir daha sorarsa falan korktum o an derim artık. Ona baktığım da tavşan dişleri ile gülüyor aynı zamanda da el sallıyordu.
______________________________________
Akşam yemek yedikten sonra odama geçtim. Odam Ha Eun'un odasına bakıyordu , pencerelerimiz karşılıklıydı. Bunu sırf geceleri canımız sıkıldığın da burdan kâğıtlarla konuşuruz diye istemiştik.
Tabii kim bilebilirdi ki o oda da Ha Eun ile kağıtla konuştuğum zamanlardansa onun cansız bedeninin daha çok zihnime kazınacağını.
Artık o oda kime ait bilmiyorum.
Gerçi şu an pek umrumda da değil, daha çok penguenli pijamamı giyip yatağıma uzanmayı istiyorum. Sonuçta bugün çok sey yaşadım. Ve kafam acıyor.
Pijamama kavuşabilmem için dolabıma doğru gittim ve pijamalarımı aldım. Tam üstümü değiştirecekken aklıma gelen "artık karşım da Ha Eun değil 4 tane oğlan yaşıyor.Ve bu oda büyük ihtimalle onlardan birinin" düşüncesi ile pencereye doğru ilerledim. Ben perdeyi indirmeye çalışırken karşı odanın ışığı açıldı ve birisi girdi. Loş ışık ve perdeden dolayı kim olduğu tam olarak belli olmuyordu ama kız olmadığı kesindi.
Biraz daha baktığım da odada ki çocuğun da benim gibi üstünü değiştirme zahmetinde olduğunu gördüm.
Büyük ihtimalle spor yapıyordu çünkü iyi bir vücudu vardı ,yani öyle gözüküyordu.
Bu Yoongi olabilir mi diye düşündüm ama bu kişi daha uzundu. Saçları turuncu da değildi , Jimin de elendi. Taehyung mu? Jungkook mu?
Saçları tam olarak ne renkti? Loş ışıktan dolayı tam rengini göremiyordum. Galiba Taehyung'tu bu. Çünkü Jungkook olsa şimdiye beni fark ederdi sonuçta röntgencilik gibi bir geçmişi vardı.
Bunu düşününce aklıma adeta inen bir düşünce ile etrafıma baktım. Önüm de incecik bir perdeden baska hiçbir sey yoktu, ve ben bir maç izlermişcesine karşımda ki odaya bakıyordum.
Yaptığım şey ile utanarak kafamı yere eğdim, ama daha sonra bunun da saçma bir hareket olduğunu fark edip, perdeyi kapatmaya yeltendim. Ve yeltenmem ile bana bakan bir Jungkook ile karşılaştım.
Tanrım bugün için fazla değil mi? Eminim suan bir domatesden farksızdım. Fakat loş ışık ve mesafeden dolayı pek gözükmüyordu domatesliğim.
Karşıma tekrar bakabildiğim de Jungkook'un bana gülümsediğini gördüm. Bu kalbimi hızlandırmıştı. Ama neden? Bunu daha sonra kızlarla buluştuğum da onlara soracaktım. Ben de zar zor gülümseyip perdeyi kapatmaya yeltendim.
Fakat Jungkook'un elleri ile 'bekle' dermiş gibi hareketler yaptığını gördüm.
Onu beklemeye başladım biraz sonra elin de bir kağıt ile geldi. Hala onu izliyordum kağıda birşeyler yazdıktan sonra havaya kaldırdı.
"Bir röntgenciye yapılacak birsey değil bu. Eğer sen de olmak istiyorsan ders verebilirim."
Okuduğum şey ile yine utanmıştım demin resmen onu dikizledim. Tekrar baktığım da yine birşeyler yazıyordu, bekledim ne yazacağını beni tekrar nasıl gömeceğini merak ediyordum.
"Hem de makul fiyata..."
Ahh bu çocuk cidden...Başım dertte galiba 1 gün de beni 3 kez gömmüş olması bu iyi değil cidden.
Masam da duran kağıt ve kalemi alıp ona cevap yazmaya başladım.
"Uykum çok ve malum başım acıyor hala... Dalmışım kusura bakma."
Okuduğundan emin olduktan sonra başka bir kağıt alıp yazmaya devam ettim.
"Iyi geceler."
Onun da ne yazdığını görmek için bekledim.
"Hala acıyor mu başın?"
Ne alaka şimdi? Şaşkınlığımı saklayamamıştım ki sırıttığını gördüm.
Başımı hayır anlamında sağa sola salladım. O da gülümsedikten sonra elini salladı ve perdesini çekti.
______________________________________
Uyanmak istemiyorum. Biraz daha uyumak istiyorum. Ama alarmım benim uyumamı istemiyor gibiydi. Daha demin kapatmıştım. Hala nasıl çalabilirdi ki? Ertelemiş miydim acaba? Bir dakika bu benim alarm sesim değil. Bu birinin beni aradığın da çalan melodi. Telefonumu alıp baktığım da sahiden birinin beni aradığını gördüm bu Yu Jin'den başkası değildi.
"Huh?"
"Soo Min nerdesin? Biz Min Ji ile buluştuk kekleri yapacağız. Yoksa hala uyuyor musun?"
"Ne? Ha? Hayır hayır ben de şimdi çıkıyordum. Tamam geliyorum. Görüşürüz."
"Tamam bekliyoruz."
Ahh bir de bu vardı değil mi? Ama çok uykum da var. Offf dertsiz başımıza dert alıyoruz. Bir de benden çıktı bu fikir salağım ben. Unuttum bir de.
Aniden kalkıp dolabıma yöneldim üzerime bir şort ve tişört geçirip diğer rutin işlerimi de hallettikten sonra aşağıya indim. Annemler yine yoktu. Ve ben de kimseye bişey söylemek zorunda kalmadan çıktım. Bisikletle gitmeyi düşündüğüm için depoya girdim. Depodan çocukluğumdan beri korkardım. Çünkü çok karanlık ve karmaşıktı. Burada hep canavarların olduğunu ve arkamdan sinsice gelip beni kaçıracağını düşünürdüm.
Telefonumun fenerini açmıştım. Bu beni biraz da olsa rahatlatıyordu. Gündüz olmasına rağmen bu kadar karanlık olması daha da korkutucuydu.
Yavaşça bisikletimi aradım bayadır sürmüyordum. Ve o şuan deponun derinliklerindeydi. İlerledim ilerledim. Tam o sırada omzuma dokunan bir şey ile olduğum yerde kaldım.