4 yıl sonrası;
Hoseok.
Şuan evimizin bahçesinde oturuyorum Sowon.
Elimde günlüğün var.
Siyah, sade kapaklı bir günlük.
Kapağında sadece 'Hope' yazıyor.
Saat şuan 02:18.
Elimdeki günlüğünü öğlen saatlerinden beri okuyorum.
Ağlayarak okuyorum Sowon.
Her satırı tekrar tekrar okuyorum.
Bu evden gideli bugün tam üç yıl oldu Lee Sowon.
Gecenin tam bu saatinde kayboldun ortadan.
Uyandığımda yanımda değildin.
Üç yıldır sensizlikle ölüyorum güzelliğim.
Hani beni sonsuza kadar mutlu edecektin?
Beni mutlu etmek sana zor geldi değil mi?
Biliyordum.
Şuan günlüğünün son sayfasına bu satırları yazıyorum.
Sensizlik gerçekten zor.
Seninle o kadar mutluydum ki.
Hayatı yaşadığımı hissettim güneşim.
Senin beni o güzelliğinle sevmen, bana sarılman, mutlu olmam için yaptıkların.
Seninle çok mutluydum Sowon.
Mutluluğum sonsuza kadar sürmedi.
Neden gittin?
Neredesin şuan?
Ne yapıyorsun?
Sebebi neydi?
Üç yıldır günlüğünü bu saatlerde okuyorum.
Bugün 18 Şubat.
Bugün benim doğum günüm.
Bugün beni terk ettin.
Gidişin bir hediye değildi Sowon.
Lütfen artık geri dön.
Beni mutlu etmiyor sensizlik.
Beni cezalandırıyorsun.
Şuan sen gibiyim Sowon.
Sen beni nasıl beklediysen, ben de seni bekliyorum.
Senin gibi umut ederek yaşıyorum.
Her an gelebilecekmişsin gibi kapıyı kilitlemeden uyuyorum.
Dolabın hala boş.
Yerini benim kıyafetlerim almadı.
Belki gece bavulunu yerleştirirken çıkarttığın sesle uyanırım diye bekliyorum.
Umut etmek, gerçekten zormuş.
Sana bunları yaşattığım için özür dilerim.
O minik kalbinle bunca zorluğu tek başına atlatabildiğin için sana teşekkür ederim meleğim.
Ama artık geri dönme vakti geldi değil mi?
Lütfen artık gel sevgilim.
Bana kendi ellerinle meyveli yoğurt yap.
O kadar özledim ki seni, aklıma gelmediğin bir saniye yok.
Her yer hatıralarınla dolu.
Her yer sensin.
Her yerde seni görüyorum.
Unutma, geri geldiğin zaman önce sana kızacağım. Sonra bir daha bırakmamak üzere sarılacağım sana.
Kalbime hapsedeceğim seni.
Kalbine hapsolacağım.
İşte üç yıldır bana bırakıp gittiğin bu günlükle yaşıyorum.
Bu günlüğün yanına kap kap yaptığın yoğurtları, o güzel el yazınla yazdığın 'iyi ki doğdun umudum' kartını, beni ilk sevmeye başladığın zamanlardan beridir çektiğin fotoğraflarımı bırakarak gittin bu evden.
Belki bu şehirden.
Belki bu ülkeden.
Elimde ikimizin fotoğrafı var şuan Lee Sowon.
Ne kadar da güzeldik seninle.
Ne kadar da güzelsin.
Fotoğrafları toplayıp sana dair olan anılar kutuma koydum şimdi onları.
Sonra yatak odamızın yanındaki minik odaya girdim.
Bu odayı görsen hemen ağlamaya başlardın.
Boynuma sarılır, seni seviyorum, derdin.
Bu odayı sen gittikten sonra yaptırdım.
Bu oda çocuğumuzun odası meleğim.
Sadece bir beşik var odada.
Zaten sen gelince düzenleyeceksin öyle değil mi? Ellemedim o yüzden.
Sol duvarda senin resmin var Lee Sowon.
Çocuğumuz her daim annesinin melek yüzünü görebilsin diye duvara seni çizdirttim Sowon.
Sağ duvarda ikimizin fotoğrafları var sadece.
Duvarın çoğunluğu fotoğraflarımızla kaplı.
Çocuğumuz büyüse bize kızardı herhalde değil mi meleğim?
Fotoğraflarla çevrilmiş duvarın ortasında sadece 'amentes sunt amentes' yazıyor.
Çok çılgınca bir fikir bu odayı yaptırtmak değil mi?
Ama unutma sevgilim, aşıklar çılgındır.
Saat sabahın 6'sı Sowon.
Bugün yeni bir gün, bugün doğum günüm.
Haydi, artık geri dön güneşim.