Yükseldiğim parmak uçlarım uyuşmaya başlayınca yere çömeldim.
Derin bir nefes aldım. Kapıdan gelen seslerle nefesimi geri veremediğimi fark ettim.
Elimle ağzımı tutup, yerde sürünerek caddeye çıktım.
Kalbim hızlı atıyordu.
Sakinleşmeye çalıştım.
Evden yeterince uzaklaştıktan sonra bir yerde durup izledim evi.
Kapıda duran Hoseok'u görmemle ellerimi çırptım heyecanla.
Bir haftanın bana bir asır gibi geldiğini anladım o an.
Hoseok kapıdan çekilip birinin geçmesine izin veriyordu.
İyice odaklandığımda evden birinin çıktığını gördüm.
Bir kızdı.
Sanki hızlı trene binmiştim ve nefesim kesilmişti.
Kıskançlık değildi bu.
Kızgınlık mıydı? Bilmiyorum.
Nasıl hissettiğimi hatırlamıyorum, bilmiyorum, anlayamıyorum Jung Hoseok.
Ve sonra kızın çok tanıdık olduğunu gördüm.
Bu kız benim sırlarımın bir diğer sahibi olan, tek arkadaşımdı.
Bu kız Daeum'du.
Şimdi anlayabiliyorum nasıl hissettiğimi.
Ölüyor gibi hissetmiştim.
Ya da ölecek gibi.