4

16 1 0
                                    

Ayrıntılarıyla anlattı. Sabah yedide komodinin üzerindeki çalarsaatin sesiyle uyanmasından itibaren. Hemen saati durdurmuş, yataktan kalkmış ve Donatella' nın odasına gitmişti. Donatella uyuyordu, yatak olağandan biraz büyük, onun ölçülerine göre yapılmıştı, ama bu ilk bakışta fark edilmiyordu. Yerde, yatağın ve sandalyelerin üzerlerinde oldukça büyük oyuncak bebekler vardı. Bu Donatella 'nın tutkusuydu; moda mecmualarına bakarak hazırladığı giysilerle her zaman son modaya göre giydirirdi onları.

O sabah Donatella bunların en küçüklerinden birini kolları arasında sıkıyordu. Ona Giglioletta ismini koymuştu. Bebeğin uzun siyah saçları, hâlâ uyumakta olan kızın yüzünü örtmüştü. Babası önce, bebeğin uzun ve görkemli siyah saçlarını kızının yüzünden, bebeğin siyah saçlarına karışan, âdeta bir film kurgusunu andıran kızının sarı saçlarından ayırmıştı.

Bu hareketi yaparken kız uyanmış ve her zamanki gibi mutlu bir tavırla kollarını babasına uzatmıştı.  Sonra adam gidip panjurların kilidini açmış, ama içeriye öncekinden fazla ışık girmemişti, çünkü rüzgârıyla, yağmur vaat eden siyah, mor bulutların üzerinde çakan şimşekleriyle fırtınalı bir mart sabahıydı. Arkasından kızının yanında durup onun giyinmesini ve yıkanmasını izlemiş, bu sırada ona fazla bakmamaya çalışmış ama yanından da hiç ayrılmamıştı, çünkü bu faaliyetler her ne kadar genelde bir aksilik olmadan sürdürülse de bazen ufak tefek aksaklıklar olmuyor değildi. Özellikle çoraplarını kopçalara tuttururken kız her zaman iliği düğmenin üzerine getiremiyor, o zaman iri beyaz bacağını okşayarak kopçayla oynamaya başlıyor, bozuk sinir merkezlerinin yönlendirdiği parmaklarıyla yaptığı bu işten vazgeçiyor ve aşağı doğru kayan çorabın mükemmel bir dişilik abidesi olan o bacağa hiç de hak etmeden verdiği özensiz görünüşle evin içinde dolaşmaya başlıyordu. Annesi ve teyzesi hayattayken bu türden küçük meseleleri hallederler, çoraplarını kopçalara kadar çekerler ya da yıkanırken çocukça eğlenerek defalarca elinden düşürdüğü sabunu alırlar, giyinirken veya yıkanırken nevropsişik özrü nedeniyle dikkati dağılarak daha sonra yağacağını önce halletmeye kalkan, ya da hiç yapmayan kıza bunları hatırlatarak yardım ederlerdi.

Gerektiği gibi yıkanıp giyindikten sonra her şey yoluna girerdi ve o sabah da öyle olmuştu. Donatella sütlü kahveyi güzelce hazırladı ve adam ona yapacağı yemekleri söyledi. Şimdi, aradan beş ay geçtikten sonra, o sabah ne hazırlaması gerektiğini söylemeyi hatırlamıyordu. İşini zorlaştırmamak için ona genelde makarna, yumurta, haşlanmış patates, tavada bir dilim et gibi basit şeyler hazırlattırırdı. O sabah ne hazırlamasını istediğini ise hatırlamıyordu, sanki şehriye çorbasıymış gibi geliyordu, am bundan emin değildi, yoksa tereyağlı makarna mı istemişti?

Duca, "Bunun önemi yok," dedi.

Ama ihtiyar Amonzio Berzaghi kusursuzluk yanlısı biriydi ve ısrarla hatırlamaya çalışıyordu. Gözlerini kıstı, alnını kırıştırdı ve birden, "Tereyağlı makarna," dedi, "Bundan eminim, şimdi hatırladım, ona tereyağlı makarna hazırlamasını söylemiştim, çünkü o da bu yemeği çok sever."

O halde yemek için tereyağlı makarna hazırlamasını söylemişti ve buna karşılıklı oturmuş, ekmeklerini sütlü kahvelerine daldırırlarken konuşmuşlardı. Sonra Amonzio Berzaghi işe gitmek üzere yerinden kalkmış, çıkmadan önce apartmandaki altı pencereyi tek tek kontrol etmiş, yani kanatları tutan kilitlerin kapanmış olduklarını, panjur yarı aralık duracak, ne kaldırılabilecek ne de indirilebilecek şekilde kalın bir çiviyle tutturulmuş kepenklerin sürgülerinin kilitlerini kontrol etmişti. Belki aşağı çekilmiş bu panjurlar fazla loşluk yapıyor ve hüzünlü bir hava yaratıyorlardı, ama gene de Donatella 'nın pencereden bakması ve başkalarına görünmesinden daha iyiydi.

MİLANO'LULAR CUMARTESİ CİNAYET İŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin