Bölüm 21

3.3K 118 33
                                    

"Affedebilecek misin beni?"diye sordu Yağız.Karşıma oturmuş kırmızı gözleriyle beni izliyordu.
Saçlarımı çözmüştüm hemen ellerimle dağıtıp tekrardan toplamaya başladım.O sırada o beni izliyordu.Yüzünde aptal bir gülümseme vardı ama bu şekilde bile o kadar güzel gözüküyordu ki.
"Ne diye böyle bakıyorsun?"diye sordum gülerek.Az önceki halimizden eser kalmamıştı.İkimiz de artık daha sakindik.
Bana sarıldığı zaman o kadar huzurlu hissetmiştim ki kendimi.Sanki ben oraya aittim.İçim mutluluk dolmuştu.Aynı şekilde benden ayrılınca da çok boşlukta hissetmiştim kendimi.Hala da boşluktayım sanki.Neden bilmiyorum ama onun kollarına ihtiyacım varmış gibi hissediyorum.
Soruma karşılık omuz silkti ve iç geçirdi.
"Affetmeyip ne yapacağım sanki...Ben fazla küs kalamam sıkılırım"dedim.
Sanki birisi ikimize de sakinleştirici vermişti.İkimiz de birbirimize bakıyor ve anlamsız şeyler mırıldanıyorduk.Ama bu halimiz hoşuma gitmişti...
"Ah Erva..."dedi.Dudağının kenarı hafif yukarı kıvrılmıştı.Ama o küçücük tebessüm o kadar anlamlıydı ki.Beni mutlu etmişti.Sonra başını eğdi. Güzel kahveliklerini sakladı benden.O an güldüğüne emindim.
"Seni gülerken görmek o kadar güzel ki"diye mırıldandım.Sesim o kadar kesik ve kısık çıkmıştı ki.Duymamasını beklerken "Bu durumda gülmem ne kadar doğru?"dedi.
"Hayatının tümünü somurtuk biri olarak geçiremezsin ya?"dedim.
Yeniden omuz silkip "Bana uyar"dedi.
"Yağız?"dedim.Başını eğdiği yerden kaldırıp bana baktı.'Efendim' manasında kaşlarını kaldırdı.
"İlk işe girdiğim zamanları hatırlıyorum da...Çok sıkıcıydın"dedim ortamın havasını yumuşatmak için.Bir kez daha kıvrıldı dudağı.
"Hala öyleyim sanıyordum"dedi.
"Değilsin..."dedim gülerek.
İkimiz de susup kendi dünyamızda takılmaya başladık.O gözlerini bir yere odaklamış,bir yerlere dalıp gitmişti.
Ben ise fırsattan istifade onu izlemeye koyuldum.Kirli sakalları ona çok yakışmıştı.Sakalsızken daha genç görünüyordu ama bu şekilde daha olgun olmuştu.
Düşündüklerimi farkedince kendimden utanmıştım.Yağız'ı resmen kesiyordum.
Ama karşımda bir sanat eseri duruyordu sanki.Ben ise sadece bir eleştirmendim.Sanat eserini inceliyordum.Kırmızı şişmiş gözleri,morarmış göz altları,Karışık saçları,kirli sakalı ve kazağının yakasından gözüken içine çökmüş ve iyice belirginleşmiş köprücük kemiği bir bıçak kadar keskindi sanki...Hepsi bir bütünün harika parçalarıydı.
Başını çevirince bakışlarımı kaçırdım.Umarım onu alıcı gözle baştan aşağı süzdüğümü farketmemiştir.Isındığımı hissediyorum.
"Erva...bana anlatır mısın?"dedi durduk yere.
"Neyi Yağız?"diye sordum.Hala kulaklarım sıcacıktı.Utançtan ateş almıştım.Elimin tersiyle yanağıma dokundum.Biraz sıcaklığım artmıştı.
"Hastalığın..."dedi tok bir sesle.Gözlerini gözlerime sabitlemiş, sözleri ruhuma işliyordu.
"Nasıl oldu?"diye sordu.
"Anlatmak zorunda değilsi-"diye ekleyecekti bu sefer onu durduran bendim.
"Anlatacağım"dedim tek nefeste.Geçmişimden kaçamayacağımı çok uzun zaman önce anlamıştım.Ondan kaçmaya çalışmak yerimde saymak gibiydi.Derin bir nefes aldım.
"Hastalığa yakalandığımda lise ikinci sınıfın ikinci dönemindeydim .Bir ay boyunca falan sürekli olarak belirtilerini görüyordum  ve ben de hissetmiştim bir şeylerin olduğunu.Ama o anki korku ya İrem'e iyi olmadığımı söyledim. O da geçeceğinden bahsetti.Ben de öyle olmasını umdum.
Derken günler geçti.Geçici bir şey olmadığını farkettiğimde anneme de söyledim ve hastane için okuldan bir gün izin aldık.Hastaneye gittiğimizde ben soğuk algınlığı veya başka bir şey bekliyordum.Üstümde ne kadar tahlil varsa yaptılar.Kan tahlili sonucunda kanser olduğumu söylediler...Doktorun o anki yüz ifadesi hala her ayrıntısıyla aklımda.
Alıştırarak söylemek diye bir şey var ya? İşte o daha da yakmıştı canımı.Sanki adamın ağzından dökülen her kelime yavaşca kalbime saplanmıştı.
İlk duyduğumda inanmak istemedim.O hastaneden ayrılıp diğer bir hastanede daha tahlil yaptırdık.Ta ki kolum delik deşik ve mosmor kalasaya kadar.Diğer gittiğimiz hastane de aynı sonucu verince tüm dünyam hayallerim ve geleceğim üstüme çökmüştü sanki.Nefes alamayacak duruma gelmiştim.Yine inanmak istemedim ama bir hafta sonra acillik olmuştum.Ardından anneme hastanede tedavi görüp bu hastalığı atlayabileceğimden bahsetmişlerdi.Ben ise oradan kaçıp uzaklara gitmek istiyordum.
Hayallerim bir anda suya düşmüştü.Kanser denilen bir hastalık yüzünden belki aylar hatta yıllar boyunca hastanede tedavi görmek zorunda kalacaktım.Arkadaşlarım,okulum,derslerim hepsi sarpa saracaktı.
O sıralar tek uğraşım aylaklık etmek ve dersi asıp internet kafeye kaçmakken birdenbire katlanamayacağım kadar büyük bir problemle karşı karşıya kalmıştım.
O kadar ağladım ki geceleri,gözlerim kan çanağına dönmüştü."dedim derin bir iç çekip.Gözlerimden akan yaşlara aldırmadan devam ettim.Çünkü o beni öyle dikkatli dinliyordu ki,susmak istemedim.
"Aylar boyunca okula gitmedim.Her günüm neredeyse hep hastanede geçmişti.Tahlillerin,testlerin,ilaçların, kemoterapilerin sonu gelmiyordu.Ama bir umut tutundum hayata.Aradan aylar geçti.İlk başta sayıyordum günleri ama sonra bırakmıştım.Ne gereği vardı ki sayıların?"dedikten sonra ona baktım.
"Vazgeçmeye bu kadar yakındım."dedim elimin baş ve işaret parmağının arasındaki minik aralığı işaret edip.
"Vazgeçecektim.Ama onu da beceremedim.Aylar geçti sonunda tamamen hastaydım.Maskeler vardı ya,onlar bir nevi vazgeçilmez aksesuarım olmuştu."dedim.Elimle yanağımı silip yutkundum.Yağız'ın elini ellerimin üstünde hissedince derin iç çekip ellerinin ellerimin üzerindeki güzelliğine taķılı kalmıştım.Sanki elleri benim için yaratılmıştı.Benim ellerimi tamamen esir alıyordu uzun ince parmakları.
"Sanırım Tanrı biraz daha yaşamamı istedi.Ve şimdi buradayım.Kanserden sonrası kanser dönemi kadar zordu.Kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum.Çoğu arkadaşımı kaybetmiştim.Onlar önemli değildi belki ama hayat bana ikinci tekmesini babamı benden alarak atmıştı.Babam ve annem ayrılmıştı çoktan.Ve benim babamsız bir hayata alışmam gerekiyordu."dedim.Burnumu çekip ellerinin altındaki bir elimi çıkartıp onun elinin üstüne koydum.
"Bunu anlatması inan bana çok zor.Hala etkisindeyim o yılların.Ama ilk defa keşke sana başta anlatsaydım dedim.Belki de seni bilmediğin bir şey yüzünden suçlamam hataydı,özür dilerim."dedim başımı hafif eğip.
Gözlerim gözlerini bulunca gülümsedi. O an gülüşünde kaybolmak istedim.
"Ben iğrenç bir adamım değil mi?"
"Neden böyle düşünüyorsun Yağız? Sen ak-"
"Sana onca şey yaşattım.Ve sanırım kendimi affedemeyeceğim."dedi.
"Saçmalama,"dedim oturduğum yerde hareketlenip.
"Sen...bir şey yapmadın tamam mı? Böyle düşünmeni istemiyorum."dedim.
Sözlerimin ardından içeride büyük bir sessizlik oluşmuştu.Sadece şöminedeki odunların ateşle dansının çatırtıları dolduruyordu koca salonu.Dışarıda zifiri karanlık hüküm sürerken yıldızlar daha da belirginleşmişti.Çamlar da rüzgarla beraber yavaş ritimler tutturarak sallanıyordu.
Dışarının ne kadar soğuk olabileceğini düşündüm.
"Annem değildi..."
Duyduğum sesin sahibi gayet ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Gözlerimi cam kapının ardından ona sabitledim.
"Anlamadım"dedim dudağımı ısırarak.
"Gerçek annem değildi..."dedi yine aynı ifadesizlikle.Dediklerini anlamıyordum.
"Neyden bahsediyorsun Yağız ?"dedim gözlerimi kahveliklerle buluşturup.
"Sana söylemem doğru mu bilmiyorum ama...ikimiz de aynı durumdayız.İkimizin de altından kalkamayacağı bir sırrı var ve biz bu gerçek altında daha da eziliyoruz..."dedi tek nefeste.Pür dikkat onu dinliyordum.
"Bunu daha önce kimseye söylemedim...Çünkü ben bile bazen gerçeği unutuyorum."dedi.
"Unutuyordum..."diye ekledi minik bir tebessümle.Bulmaca gibi konuşuyordu.
"Gerçek annem değildi.İnci Çağlar benim gerçek annem değildi "dedi.
Dedikleri beynime ulaşınca ne hissedeceğimi unutmuştum.Beynim fonksiyonlarını yitirmişti.
"Ne?"diye mırıldanabildim sadece.
"İnci Çağlar ne benim öz annem ne de Emre benim öz kardeşim."
"Yağız sen...ne diyorsun?"
"Doğruyu söylüyorum."dedi.İfadesizliği beni korkutsa da şaka yapıyormuş gibi gözükmüyordu.
"Benim annem ben doğarken kendini benim için feda etmiş.Adı Zeynep'miş."dedi.O an gözündeki yaşı farkettim.
Tepki vermek yerine onun her şeyi anlatmasını bekledim.İçime bir öküz oturmuştu sanki.Bir şey söylemek istesem sesim minik bir mırıltıdan farksız çıkacaktı.
"Babam söyledi,çok güzel biriymiş.Uzun boylu ve hafif sarı saçlı. Herkesle çok iyi anlaşırmış,herkes onu çok severmiş...Ölümü haketmeyecek biriymiş."dedi.Ve on gözünden ilk yaş yanaklarına süzülmüştü.
Sanki benim kalbime de birisi büyük bir hançer saplamıştı. Canım çok yanıyordu.
"Ben bunu 17 yaşımda öğrendim Erva...17 sene boyunca bir kadına anne dedim.Ama doğum günümde o kadının annem olmadığını öğrendim. Hem de babamın hapse girmeden önce yazdığı bir mektupla.O an canım ne kadar yandı biliyor musun?"dedi diğer gözünden de bir damla süzülürken. Ben de ağlıyordum onunla.
"17 sene boyunca kardeşim olmayan birine kardeşim,annem olmayan birine anne dedim.Sonra bir kağıt parçası tüm hayatımı mahvetti."dedi.
"Başta inanmak istemedim.Babam onunla aramız iyiyken bana şakalar yapardı.Bu da onlardan biri sanmıştım. Ama babam o mektuba bir de test koymuştu.Bana o gün neden bunu yaptığını inan bilmiyorum ama beni dövseydi,hatta beni öldürseydi bu kadar acımazdı..."dedi ve sonunda bir hıçkırık kaçırdı kıpkırmızı dudaklarının arasından.
Elleriyle acemi bir şekilde gözlerini silip elini cebine attı.Bir süre bir şeyi bulmam için dolanan eli cebinden büyük bir kağıtla beraber çıkmıştı.
Elindeki buruşuk eski kağıt parçasını bana uzattı. Sonra tekrar sildi gözünü.
Ben de onun gibi yapıp sildim gözlerimi.Sonra uzattığı buruşuk kağıdı aldım. "Oku"dedi Yağız.
Ellerim titrerken araladım kağıdı. Uzun düzenli bir yazı vardı eski parşömen kağıdında.
"Sevgili Oğlum Yağız,
Sana ne kadar değer verdiğimi biliyorsun.Seni her şeyden çok önemsiyor,her şeyden çok seviyorum.Sen benim ilk göz ağrım,emanetimsin.
Günler geçtikçe daha da gelişiyorsun.Gün geçtikçe babana taş çıkartıyor,her gün sanki yarın yokmuşcasına çalışıyor,yorulsan da durmuyorsun.
Seni şu zamana kadar her şeyden habersiz yaşattığım için senden özür dilerim,eğer imkanım olsaydı başından böyle bir yalana alet etmezdim seni.Yalana başvurmasaydım sen bu gerçekle elbette yaşardın...Ama korktum.
Babalar da korkar.Babalar da bazen hata yapar.Sen derdin ya küçükken büyüyünce sen olmak istiyorum diye.Umarım büyüyünce ben olmazsın Yağız. Sen her şeyin en iyisine layıksın...Benim gibi sürünmene katlanamam.
Diyeceğim o ki benden veya İnci annenden nefret etmeni istemem ama İnci senin gerçek annen değil...
Gerçek annen,Zeynep senin doğumundan önce çok sıkıntılar atlatmış.Tabi ben o zamanlar çalışıyordum.Sırf siz rahat olun diye gecemi gündüzüme katıp çalışıyordum.Keşke yanında olup onun sıkıntısını giderseydim...
Beklenilenden 1 ay erken doğdun...Pazartesi sabahı.Ben yine işteyken haber gelmişti 'Karını doğuma aldılar durumu kritik' diye.Bir koşu yanınıza geldim ama geç kalmıştım.O fazla kan kaybından hayatını kaybetmiş sense sarılıktan küveze alınmıştın.Hayatımın en sıkıntılı günleriydi. Ve ben bu günleri tek başıma atlatamazdım...
Sen doğduğun zamanlarda İnci, ortağım olan Hulusi Bey'in kızıydı ve sana bakmak karşılığında benimle evlenmeyi kabul etti.Çok küçüktün...Sana nasıl bakacağımı geç seni nasıl tutacağımı bilmiyordum.O bana yardım etti.
Bunu kabullenmen çok zor olacak biliyorum.Ama ne olursun onları üzme olur mu?Uzun bir süre yanınızda olamayacağım ama onları sana emanet ediyorum. Sen akıllı bir çocuksun Yağız.Ve emin ol ne sen ne de ben bunları haketmedik...Umarım bana ve kararlarıma hak verirsin.Ben senin için en iyisi neyse onun için uğraştım.
Seni seviyorum...
Sevgilerle baban."

Patroncuğumun Asistanıyım | Askıda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin