Şu açıklamadan hiç hoşlanmıyorum. Ben bile bazı hikayelerde okumuyorum. Ama özür dilerim hem geç hem kısa oldu. Kısa zamanda telafi ederim. İyi okumalar!
*
Pek kısa olmayan bir boyun morartma seansından sonra güneş batmaya başlamıştı. Robert’ın göğsüne yatmış, batmakta olan güneşin terk ettiği uçuk mavi gökyüzüne bakıyordum. Tabi yanımda şarkı mırıldanan, gül goncasından farksız kırmızı dudaklarıyla arada bir bana salak salak sırıtan Robert’ı saymazsak her şey oldukça olağandı.
Doğrulduğumda mızmızlanıp ayağa kalkan Robert beni kucağına çekti. Bacaklarımı iki yana ayırıp ereksiyonunun üzerine oturdum. Tokadan firar edip gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulaklarımın arkasına sıkıştırırken kırmızı dudaklarını yalıyordu. Elleri kulağımın arkasından boynuma, oradan da giydiğim t-shirtin açık bıraktığı omzuma kaydı.
Dudakları da yanaklarımı öptükten sonra aynı yolu izlerken, omzumda duran eli sutyen askımı indirmeye çalışıyordu. Kulağımın arkasından omzuma doğru küçük öpücüklerle çizdiği yolda gidip gelirken, omzumdaki askıyı iyice indiren eli t-shirt’ümün belini buldu.
Elleri önce bel kıvrımımla kuyruk sokumum arasında gidip geldi. Sonra eteğini kavradığı tshirti tek seferde aniden çıkardı. Dudakları omzumdan yukarılara doğru yeniden çıkarken çenemin altında durdu. Öpüp, emdiği yer bu kez çene altımken, boynumu geri atmamak için onun iki yanına tutundum. Eleri bacaklarımdan baldırımı bulurken çenemi resmen vakumlayarak tutuyordu.
Çenemin altından dudaklarımın altına gelip durdu. Dilini oraya kısacak değirince bacak aramdaki kazan yeniden kaynamaya başladı.
Çenemi eliyle tutup Kendine yaklaştırmak için bir eliyle de kalçamdan destek vererek beni kaldırırken yüzü yüzüme iyice yaklaşıyordu.
Gün batımında, hafif rüzgârın altında, Papatya Vadisi’nde sevişmeye doğru gidiyorduk.
Şu cümlenin güzelliğini bakın!
Kendi düşünceme gülerken düşüncelerin zevkin önüne geçmesini engellemeye çalışıyordum.
Robert’ı sevdiğim barizdi. Ama ona mı yoksa beni tahrik eden tarafına aşık olduğumu bilmiyordum. Ki zaten sevişmek, bu günlerden sonra beni rahatsız etmemeye başlamıştı. Ki artık haz duyduğum bir gerçekti. Bunu engelleyemiyordum. Ki karşınızdaki insan mavi gözlü gamzeli ve gece gibi koyu saçları olan dehşet bir çocuksa haz duymamanız imkânsızdı ki dudaklarını anlatmıyorum bile.
Her neyse.
Onu ittiğimde kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Bir elinin parmakları bacağıma geçmişti. Kızdığı belliydi ama kendini ele vermek istemiyordu. Canımı acıttığını bilmeden.
Sorun da buydu belki de. Ben Robert’ın sadece beni isteyen tarafını biliyordum. Herkesin bahsettiği Altın Çocuk tarafını değil. Gereksiz çocuk sıfatını değil, müzisyen ya da arkadaş sıfatını değil. Bağımlı, katil, fırlama, kavgacı tarafını değil.
Belki benim yanımdayken böyle olmak için çabalıyordur. Ama ben onun her halini bilmek istiyordum. Benden saklansın istemiyordum. Ben onun karşısından tamamen şeffaflaşmışken onun kara perdeler arkasına saklanmasını istemiyordum.
İstemsizce bir elim yüzüne, ağzının yanında gamzeye benzer çizgilerden birinin yanına gidince çattığı kaşları eski haline dönüp, mavi gözlerine denizlerin ve okyanusların tüm suları yeniden hücum etti. Başımın arkasından tutup beni omzuna çekince üşüyen bedenimin yeni farkına vardım. Ürpermeden önce geri çekilip Robert’ın rastgele arkaya fırlattığı t-shirt’ümü üzerime geçirdim.
![](https://img.wattpad.com/cover/12620251-288-k455798.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrım, Teşekkürler.
Dla nastolatków(+18) İşte vakti gelmişti. Monoton, yıllar önce sabitlenen hayatımı değiştirmenin vakti. Belki de değişim hataydı? Geleceği göremiyordum ki, başıma gelecekler için bir tahminde bulunayım. Aslında uyarılmıştım, açık açık uyarılmıştım. Vücudumdaki le...