17

3.5K 190 117
                                    


"3, 2, 1... Hayır Harry." diye seslendikten sonra bileğinden tuttuğum gibi kendime çektim ve kızgın bakışlarımı mükemmel renkteki gözlerine diktim.

"Sadece lanet olası bir dakika geçti ve sen hemen o kızın peşinden gidiyorsun!"

Annesi tarafından azarlanmış bir çocuk edasıyla kafasını önüne eğip eliyle saçlarını karıştırdığında derin bir iç çektim. Pekâlâ, şu an vicdan azabı duyuyordum. Harry ne zaman mahçup olduğunu belli etse ilginç bir şekilde kendimi suçlu hissediyordum ve benim bu yanımı öğrenmemesi için önlemler alacağıma dair kendime söz verdim.

"Özür dilerim aşkım. Biliyorsun, alışkanlık işte."

Söylediği sevgi sözcüğüne karşılık göz devirmiştim ister istemez. Beni sinir etmek için bu tavırı takındığı apaçık ortadaydı ve ben de aptal gibi her seferinde ona inanıyordum.

"Ah, bu arada ilk defa bana dokundun, fark etmedim sanma."

Söylediklerini mantık süzgecinden geçirdiğim sırada burnumdan aşağı kaymakta olan gözlüğümü eski yerine ittim ve kaşlarımı çatıp bir süre önümdeki duvarı izledim. Yaptığı ucuz espriler beni günden güne şaşırtıyordu. Ne zaman 'hayır,bundan daha kötüsünü yapamaz' desem, ciddi olarak ondan daha kötüsünü yapıyordu ve tek endişem en kötünün ne olacağı yönündeydi.

"Harry, beynin yerine muz taşıyor olabilir misin?" dedim şevkatli bir anne edasıyla elimi omzuna yerleştirdiğimde. Rahatsız olduğunu belli eder bir ifade takınıp kaşlarını çattığında omuz silkmişti. Aynı zamanda giymiş olduğu pembe kazak yüzünden o kadar şirin görünüyordu ki onu ciddiye alamadım. Yine de öfkeliymiş gibi rol yapmasına on üzerinden yedi verebilirdim.

"Haydi gel, sana ergen partisi nasıl yapılırmış öğreteyim."

Ani ruh hali değişikliği ile koluma girip beni evin en geniş ve en kalabalık odasına doğru yönlendirirken etrafımızdakilerin bakışlarını hissedebiliyordum. Okuldayken sert kız tavrımı takındığımı bilen bilirdi, muhtemelen Harry kadar gevşek biri ile takılıyor olmamın şaşkınlığını yaşıyor, olayın gerçekliğini sorguluyorlardı. Eh, ben bile sorguluyordum bazen.

"Harry, ben bu işlere bulaşmak için fazla gencim biliyorsun değil mi? Yani... Tanrım! Şu oğlan o kızın göbeğinden içki mi içiyor?!"

Dehşete düşmüş bakışlarım Harry'nin kahkaha atmasına sebep olurken kusmamak adına dudaklarımı birbirine bastırdım. Hadi ama, bu mide bulandırıcıydı!

"Oyunun adı Beer Pong." dedi kıkırdayarak. Kendini benim bakış hizam ile eşitlemek için biraz dizlerini kırıp öne eğildikten sonra masanın üzerini işaret ederek konuşmaya devam etti, "Şu kırmızı bardakları görüyor musun? İşte o bardakların bir kısmının altında cesaret kartları yer alıyor ve eğer karşı takım o bardaklardan birine atış yaparsa bardağını kaybetmemek adına takım arkadaşınla o bardağın altındaki cesaret görevini yapıyorsun."

Bu kadar gereksiz bilgiyi beynimin bir köşesine not ettiğim için kendimden nefret etsem de Harry'nin sözünü tutuyor olmasına sevinmiştim. İlginç bir şekilde bana gerçekten rehberlik yapıyordu ve benimle ilgileniyor oluşu hoşuma gidiyordu. Buraya gelirken partinin sonuna kadar tek kalacağım endişesine kapılmadığımı da söyleyemezdim, ama beni şaşırtarak yanımdan bir saniye olsun ayrılmamıştı.

"Oynamak ister misin güzelim?" dedi, dikkatimi kendine çektiğinde.

"Sonu senin benim bedenimden içki içmen ile bitecekse asla." diyerek onu kibarca reddettim. İlk başta dudaklarını sarkıtsa da çok geçmeden tekrar koluma girip beni Aprilların da içinde bulunduğu ufak topluluğa doğru yönlendirmişti. Açıkçası hızına yetişemiyordum, partiler için çok hevesli görünüyordu.

"O şişenin etrafında ne yapıyorlar?" dedim salonun diğer köşesine geçtiğimiz zaman. Bakışlarımı ona çevirdiğimde karşılaştığım tepki hiç hoş değildi. Benden iğreniyormuş gibi bakıyor, kendimi bulaşıcı bir hastalık taşıyormuş gibi hissetmeme yol açıyordu.

"Sana inanamıyorum Adele." diyerek gözlerini devirdi, ki adımı bilerek yanlış söylemesinin beni ne kadar sinirlendirdiğinden bahsetmeyeceğim bile. Zaten suratımdaki öfkeli ifadeyi görmesinin ardından kendine çeki düzen verdiğinde omuzlarını dikleştirmiş, tekrar konuşmaya başlamıştı.

"Her neyse, haydi oyuna katılalım. Öğrenirsin ne de olsa."

Az önceki mide bulandırıcı oyunun ardından şüphelenmiyor değildim fakat Harry'nin beni öyle bir şeye sürüklemeyeceğini de biliyordum. Önümüzdeki minik izleyici kitlesini aştığımız sırada ise beni April'ın yanına doğru yönlendirmişti. Daha ne olduğunu anlamadan kendimi arkadaşımın yanında, onu da çemberin karşısında bulduğumda kaşlarım çatıldı. Neden yanımda değildi?

"Aman Tanrım! Canım arkadaşım nihayet partiye katılmaya karar verdi demek!"

April yapmacık bir sevgi gösterisi eşliğinde boynuma atladığında onu taklit ederek karşılık verdim. Yüzümde zorlama olduğu belli bir gülümseme vardı, ona rağmen bana laf atma girişiminde bulunmamıştı. Vay canına.

"Harry'yi tebrik etmek gerekiyor, uzun zamandır uğraştığım şeyi başarmış." dedi omzu oyuncu bir edayla benim omzuma çarptığında. Ona kırıcı şeyler söylememek adına yumruğumu sıkıyordum. Ne zaman Harry'den bahsetse aklıma ikisinin o iğrenç görüntüsü geliyordu ve 'SEVGİLİNİN EN YAKIN ARKADAŞIYLA SEVİŞMEK NASIL BİR DUYGU ANLATSANA' diye suratına bağırmak istiyordum.

"Pekâlâ,şişeyi çeviriyorum! Dolaba girmek için hazır olun!"

Bekle, ne? Dolap mı?

"April, dolap da ne demek oluyor?" diye sordum en yakın arkadaşıma, endişeli düşünceler beynimde yer alırken. Sorum karşısında gözleri şaşkınlıkla büyürken kahkaha atmış, 'sana inanamıyorum' diye mırıldanmıştı.

"Harry ve Bethany!"

Niall neşeyle Harry'yi ve yanımdaki kızı işaret ederken kaşlarımı çattım. O dolapta iyi şeyler olmayacaktı değil mi? Tanrım, tabii ki de o dolapta iyi şeyler olmayacaktı! Bu tarz partilerde ne yaşanması gerekiyordu ki zaten!

"Hayır olmaz!" diye seslendim Niall'a. O sırada Bethany tam Harry'ye ulaşacakken durmuş, yüzündeki aşağılayıcı ifade ile bana bakıyordu. Diğerleri ise oldukça şaşkındı, yani Harry'nin haricinde. Çünkü o sözümü tuttuğumu biliyordu.

"Nedenmiş o?" dedi Bethany. Niall da ona katılırcasına mırıldandığında içimdeki kahramanlık duygusu eşliğinde kendimi öne atıp dümdüz yürüdüm ve Bethany'yi geriye itip Harry'nin yanındaki yerimi aldım.

"Çünkü o benim erkek arkadaşım." dedim hayatımda hiç elde edememiş olduğum özgüvenimle. Harry söylediğim şey üzerine neşeyle sırıtmaya başladığında herkesin dehşete kapılmışcasına bana baktığını görebiliyordum. Özellikle de Beth'in.

"Ama kural kuraldır tatlım. Harry'nin bana bir öpücük borcu var."

Ah, bu kızdan nefret ediyordum. Gerçek anlamda hem de.

Derin bir nefes alıp bıkkınlıkla Harry'ye döndüğümde ne yapacağımı anlamış gibi dudakları yukarı kıvrıldı. Pekâlâ, ne yapacağımı kesinlikle biliyordu.

Sessizce bir küfür mırıldanıp Bethany'yi kendime çekerken bunu Harry'ye ödeteceğime dair kendime söz verdim. Ve dudaklarım Bethany'nin dudaklarını bulduğunda arka plandan gelen tezahuratları duymamaya çalışıyordum.

İlk öpücüğümün bu şekilde olacağını hayal etmezdim. Bethany'nin dudakları..ile yani. Bana göre biraz uzun, diğerlerine göre oldukça kısa olan öpüşme nihayet son bulduğunda ise kendimi hızla geriye çektim. Kalabalık coşmuştu, çok gürültülü bir hâldelerdi.

"Öpücük borcun da benim tarafımdan ödendiğine göre git başka yerde oyna." dedim öfkeyle, ama asıl öfkem beni buna bulaştırdığı için Harry'yeydi.

Onu kesinlikle öldürecektim. Evet.

***

aslında Harry ile öpüştükleri bir bölüm olacaktı ama ben klişeleri sevmem so.......

#TeamBethadelynn! 🌈

Bad DecisionsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin