#tanıdık melodiler kulağa hoş gelir.#
--17 KASIM 2014 - ULLEVAAL HASTANESİ / OSLO - NORVEÇ
Kimi zaman hayat çiçek dolu bir bahçe gibidir. Kimi zaman ise çamur dolu bir bataklıktır. Önce sizin çimenlerde yuvarlanmanıza izin verir. Çiçek dolu küçük tepeciklerde yuvarlanırken neşeniz yerindedir. Sonra öyle bir tepeye denk gelirsiniz ki aşağı ucunda sineklerin tepesinde uçuştuğu bir bataklık vardır. Haberiniz yoktur. Diğer tepeler gibi sandığınız bu tepede yuvarlanırken bataklığa düşersiniz ve dehşete düşersiniz. Diğer tepeler gibi olmadığını sonunda bataklığın olduğunu o an fark edersiniz. O kadar çok çabalarsınız ki çıkmak için bataklık hareketlerinize oranla sizi aşağı çeker. Biraz zaman kadar sonra yorulursunuz. Bataklığın içinden çıkamaz biraz beklersiniz, düşünürsünüz. Anlamak için çabalarsınız. Neden böyle bir durumdayım, diye.
Hayat da böyledir. Kötü bir durumun içindeyken debelenirseniz dibe çekilirsiniz. Ben dibe çöküyorum. Ben o bataklığın içinde çamurla kaplı küçük bir kızım ve dibe çekiliyorum. Bataklık kollarıyla sardığı bedenimi kendi içine gömünceye dek beni içine çekiyor. Bir süre sonra çıkmak istemediğimi fark ediyorum. Gelen yardımları, uzatılan elleri reddettiğimi görüyorum. Bataklığa izin veriyorum. O da bu durumdan hoşlanmıyor, sinirleniyor. Beni ne dibe çekiyor ne de gitmeme izin veriyor. Öylece kalıyorum. Hayatın bana tüm verdikleri bu, beni önce dibe çekiyordu, yalvarmamı, bağırmamı istiyordu. Sonra o kadar yoruluyordum ki ümidimi yitiriyordum. Ümidimi yitirdiğim anda beni ortada bırakıyordu.
Hastane koridorlarında tüm hayatımı düşünüp geçirirken yanıma gelen genç kıza baktım. Elleri titriyor gözleri deli gibi bakıyordu. Kolumdan tutup kulağıma yaklaştı.
''N'olur biraz uyuşturucu bir şeyler? N'olur küçük hap ve ya damardan bile olur. Lütfen bu son. Sende varsa biraz versene. Yalvarırım.'' derken sonlara doğru sesi ağlamaklı çıkmıştı. Ellerini tutup kolumdan çektim. Ona doğru eğilirken titremeye devam ediyordu. Kendinden geçecek gibiydi her an.
''Bir yerlere geçip oturmalısın.'' dedim. Koluma elinin tersiyle vurup tiz sesiyle bağırdı.
''Hadi ordan be. Kıçımın delisi. Bana mı öğüt veriyorsun? Git kendine bak ve hayaletlerinle konuş.'' diye bağırıp kahkaha attı. Öyle ki kahkaha atarken sesi bile titriyordu. Bana söylediklerine aldırmadım. Ne de olsa deliydim. Ama onun için üzülüyordum ya da belki haklıydı. Kendim için üzülmeliydim. Biraz sonra bir yerden kırılma sesleri geldi. Herkes o yöne doğru koştururken bende yavaş adımlarla ilerledim. Baktığım yerde az önce yanımdaki kız vardı. Gerçekten yığılmıştı. Masanın üzerindeki bardaklar yere düşüp kırılmıştı. Genç bir oğlan yere düşen kızdan çok gözlerini kırık camlara dikmişti. Hemşire bayılan kızın vital bulgularını kontrol ediyordu. Tansiyonu düşmüş olmalıydı, personellerin yardımıyla odasına almışlardı. Koridorda herkes yere düşen kıza öylece bakıyordu. Yorulduğumu hissederek salondaki koltuklardan birine oturdum. Herkes hissiz gibiydi.. Burdaki herkesin hisleri alınmış gibiydi. Hepsinde o kadar çok hayatın yükleri yüklenmiş ki hepsi yorgun bakıyordu. Hepsi bıkmıştı. Hepsi benim gibi ortadaydı, bataklığın ortasındaydı. Herkesin farklı yöntemleri vardı. Bataklıktan çıkmak için kimileri uzun zamanlar bekleyip çiçekli tepelere geri dönerdi. Kimileri beklemekten nefret ederdi, acıya katlanamayıp bataklığa yardım eder kendini dibe iterdi. Kimiyse benim gibi kararsızdı.
''Hey''
''Merhaba.'' şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordum. Dünden beri ortalıkta görünmüyordu.
''Nasılsın? Fazla düşüncelisin.''
''Az önceki kızı gördün mü?''
''Eh, hayır. Hangi kız?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanal Gerçeklik
Teen FictionHis, insan vücudunun fizyolojik gereksinimidir. Aksini iddia eden insan değildir. Hissizlik ise ölüme sürüklenme sürecidir. Aynı açlık gibi. Hayatınızdan birkaç his kaybederseniz o zaman eksiltili yanınız kendini size hissetirecektir. -- Norveç'te k...