#
18 KASIM 2014 - ULLEVAAL HASTANESİ / OSLO - NORVEÇ
Hastane kokusu siz küçükken her zaman iğrenç gelmiştir. Aylarca bir hastane odasında kalmak buna alışmanızı sağlıyor.
Sabahın köründe yapılan toplantıların birindeyim yine ve hastane kokusu çekiyorum ama buna alıştım. Alışmaya zorlandım.
Uzman Psikolog yine masanın başına yerleşmiş ve hayatta en önemli şeyin iyi hissetmenin olduğuna karar vermemizi istiyor. Kalbimizle ve tüm beynimizle buna inanırsak her zaman mutlu bir insan olabileceğimizden bahsediyor. Bize?
Broşürlerimiz dağıtılıyor. Broşürler klinik sonrası hayatınıza güzel bir şekilde devam edebilmeniz için yoga kursunun tanıtımını yapıyor. Doğa ile birleşenler, müzik aşkı ile yanıp tutuşanlar, yazmaktan hoşlananlar, şiir yazmayı sevenler vs... Bunlara meditasyon da denebiliyor.
Sıkılmaya başladığımı hissedince elimdeki broşürle salondan çıktım. Yoga yapacaktım . Klinikten çıkınca ailemin neden uzun aralıklarla ziyarete geldiğini sorgulamak yerine yoga yapacaktım. Örgü örecek ve kitap yazacaktım. Ben hala nefes alıyorsam bir umudun olduğunu söylediler. Ben nefes aldığım için örgü örmek zorunda mıydım?
''Hazır mısın?'' arkamdan gelen ses Marcus'a aitti. Beni böyle boş zamanlarımda yakalamayı nasıl başarıyordu?
''Neye?'' ne olduğunu hatırlamaya çalıştım.
''Resim çizecez bugün. Broşürlerde iyi geldiği yazıyor. Sana yardımcı olmam gerek.''
''Bana yardımcı olmak zorunda mısın niye?'' bir an gerçekten tedirgin olmuştum. Marcus doktorumun bir tedavisi miydi? Benimle arkadaş olmaya çalışıp iyi hissetmemi sağlayıp Nina'yı mı unutturacaktı? Ya da bunlar benim paronayak düşüncelerim miydi?
''Bu kadar düşünmek zorunda mısın?''
''Ama-'' derken kolumdan tutup beni koridorda sürükledi. Koridorun bu kadar uzun olduğunu ilk kez fark etmiştim. Sona geldiğimizde açık bir pencerenin olduğunu gördüm. Beni tutup sola doğru çevirdi ve resim odasının iki yana doğru açılan renkli ve büyük kapısını gördüm. Üzerine okyanus resmi ve palmiye ağaçları çizilmişti. Renkler o kadar uyumluydu ki kendimi izlemeye kaptırmıştım.
''Şimdiden etkilenmiş gibisin ha?'' deyip gülümsedi. Marcus ne zaman gülümsese elimde değilmiş gibi dudaklarım spontane olarak gülümsüyorlardı.
''Burayı aylardır ilk kez görüyorum.''
''Daha göreceğin çok şey var. Sadece hemşirelere uslu kız taklidi yapmayı öğreneceksin.''
Bir deli için fazla akıllıydı. Bir deli için fazla sağlıklıydı. Paranoid düşüncelerim durmak bilmiyordu. Resim odasına girdiğimde içerde Andreas'ı görmüştüm. Teklifinde ciddi olduğunu düşünmemiştim. Pencerenin önünde oturmuş bir şeyler karalarken sarı saçlarını gözünün önünden geriye atarken kafasını kaldırıp beni fark etti.
''Gelmişsin.'' dedi heyecanla resim tahtasını masaya bıraktı. Ben ise ona değilde çizdiği resme bakmaya çalışıyordum.
''Hey!'' diye bağırdım üzerime gelirken. ''Bana sarılmayı aklından geçirme. Ölmek istiyorsan bunu dene.'' dedim.
Gülmeye başladı. ''Tamam o zaman resim çizelim mi?'' dedi. O an 'Marcus' dedim. Arkamı döndüm yoktu. Her yönüme dönmeye başladım yine ortadan kaybolmuştu. Büyücü gibiydi. Bir vardı, bir yoktu. Fakat bana randevu sözü verip uzaklaşması garip hissettirmişti. Bana yardımcı olacağını söylerken ne kast ediyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanal Gerçeklik
Teen FictionHis, insan vücudunun fizyolojik gereksinimidir. Aksini iddia eden insan değildir. Hissizlik ise ölüme sürüklenme sürecidir. Aynı açlık gibi. Hayatınızdan birkaç his kaybederseniz o zaman eksiltili yanınız kendini size hissetirecektir. -- Norveç'te k...