selam arkadaşlar
uzun zamandır bölüm ekleyemediğimin farkındayım. bunun nedenini tek tek mesajlara yazdım. sağlık durumum müsait değil diye. ama bu sizi tatmin etmemiş olabilir. haklısınız. ama ben de özel durumumu alenen açıklamayı seven biri değilim maalesef.
sosyal hesaplarımdan takip eden arkadaşlar da farkındadır oralara da giremiyorum pek. bilgisayar ekranına bakamıyorum midem bulanıyor, kahveyi çok severim onu bile içemiyorum. sürekli halsizim bazen 12 saat uyuduğum oluyor. bu sebeple kafamı toparlayamıyorum. bu bölümü de satır satır yazdım.
beni mazur göreceğinizi anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. ben burada sözleşmeli bir yazar değilim keşke fırsatım olsa iyi olsam hep yazsam ama herşey insanın elinde değil. ben zaten sevdiğim için yazıyorum burda yazmamın başka bir amacı da yok artık. inşaallah yeni bölümleri daha kısa zamanda ekleyebilirim.
hepinize sevgi ve saygılarımı gönderiyorum..
selam ve dua ile..
Şennur Kasa
**
" Zehra, dün annemin tavrı için onun adına senden özür dilerim." Dedi Levent mahcup bir eda ile. Bu kaçıncı özrü ya da durumu kurtarma çabasıydı artık hesabını tutamaz olmuştu genç adam. Süreyya sultan her fırsatta Zehra'ya laf çakıyor bir şekilde onu aşağılamak için fırsat kolluyordu.
" Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın." Zehra'nın kaynanası ile ilgili genel tavrı böyleydi. Ağzımızın tadı kaçmasın diyordu ve önemsemiyormuş gibi davranıyordu. Aslında o an için ağzının tadının bozulmamasını istemesinin en önemli nedeni çikolatalı pasta yiyor olmasıydı. Sonuçta Levent her çikolatalı pasta ile arasına bir musibet sokmayı itina ile becerdiği için yine pastasıyla aşk yaşadığı bir zamana sıkıştırmıştı böyle tatsız bir konuşmayı. Çakaldı vesselam. Ama Zehra da ondan eksik kalacak hatun değildi yani.
Aslında Zehra müstakbel hatta artık müstakbeli bile kalmamış kayınvalidesinin kendisine olan tepkisini anlayabiliyordu. Anlamaya çalışmıyordu onu ama istemese bile anlayabilirdi. Kadın kendisine ne kadar kötü davranmaya çalışırsa çalışsın Zehra'nın asıl odaklandığı konu Levent'in bu durumda takındığı tavırdı. Levent annesinden değil Zehra'dan yana olmaya özen gösteriyordu. Ve bu tutumunu annesini kırmadan, annesine saygısızlık yapmaktan çekinerek sarf ediyordu. Zehra'nın hoşuna gidiyordu birilerinin kendisini tercih etmesi. Onun kırılmasından çekinmesi, sürekli gönlünü hoş tutmak istemesi değişik bir duyguydu. Genelde bir kavga varsa Zehra'dan taraf olmazdı kimse. Yurtta kaldığı zamanlarda mesela, genelde suçsuz da olsa Zehra'ya kalırdı her şey. Çünkü o hep gülerdi, her şeyi alaya alırdı. Derdi yok sanırlardı. Uçarı, haylaz derlerdi ona. Ne suç varsa o işlemiştir diye düşünürlerdi. Bir kavga varsa kesin Zehra haksızdır derlerdi. Peşin hükümlüydü insanlar. Ama bir yerde haklıydılar da. Çünkü Zehra'nın insanlara olan öfkesinin sınırı hududu yoktu bir zamanlar. Bu yüzden belki de öfkesi de neşesinin arkasında pusuda bekleyen hazır asker gibiydi.
Ama artık suları durulmuştu. Çünkü aradığı o güvenli limana ulaşmıştı ruhu.
" Bazen çikolatalı pastayı benden daha fazla sevdiğini düşünüyorum çalı kuşum." Dedi Levent son birkaç lokması kalmış pastaya özenerek bakarken.
" Kusura bakma kocacığım o senden çok önce vardı. ilk göz ağrımın tahtını sana veremem."
Levent dudaklarını çapkınca yamulttu. " Bundan emin olma karıcığım." Dedi gülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ballı Kaymak
Romance" İşine bak yalıçapkını!" diye tısladı Zehra. Bu sefer ağzından kaçmamıştı bu yakıştırma, alenen, bilerek ve üzerine basa basa söylemişti genç adama yakıştırdığı bu sıfatı. Levent ürkütücü bir ağır çekimde bedenini genç kızın olduğu tarafa çevirdi v...