ON SEKİZ

9.3K 869 256
                                    

süpriz (:

dayanamadım ben :) hadi tadımlık güzel bir bölümle bu haftayı ve aradaki açığı kapatalım dedim.

haftaya yeni bölümle görüşmek dileği ile inşaAllah...

keyifli okumalar...

sevildiğinizi söylemiş miydim <3

***


" Zehra, gözüme batıyorsun. Bunu biliyorsun değil mi?"

Zehra gözlerini devirdi. " Biliyorum abla. Son birkaç gündür beni her gördüğünde bunu söylemekten çekinmiyorsun zaten."

" Hala aklım almıyor. Nasıl olur da hiç habersiz, sormadan etmeden adamın biriyle evleniyorsun? Bunu da marifetmiş gibi karşıma geçip üzerinden haftalar geçtikten sonra bana anlatabiliyorsun. Pes doğrusu." Elif hırsını atamıyordu bir türlü. Zehra'nın kendisine açıldığı ve üzerinden günler geçtiği o dakikadan beri söyleniyordu. Ve henüz kalbindeki o öfke ve kırgınlık bir nebze bile olsun soğumuş değildi.

" Abla anlattım işte. Sen de kurcalayıp duruyorsun. Resmi işlemler içindi. Hani o fotoğrafları gönderen peşimdeki tehlikeli adamlar yüzündendi. Bitti o iş zaten. Üç gün sonra boşanma davamız var."

Elif sinirle soluyup elleri ile dizlerine vurdu. " Allah'ım boşanma davamız diyor! Kafasına esince evlenip kafasına esince boşanıyor bu kız! Çocuk oyuncağı mı sanıyorsunuz siz evlenmeyi acaba küçük hanım?" son cümlesini söylerken sesini kısmıştı Elif ve yüzünü Zehra'ya doğru uzatmıştı. Çünkü içerde Halime televizyon izliyordu ve bu konuşmanın misafirlerinin kulağına gitmesini istemiyordu. Zaten sırf bu yüzden, Zehra'yı tek bulduğu her yerde sıkıştırıp söylendiği için öfkesi dinmek bilmiyor her konuşmada daha da körükleniyordu.

" Hayır abla. Çocuk oyuncağı sanmıyorum tabi ki." dedi Zehra. Daha ne kadar alttan alabilirdi bilmiyordu. Tamam suçluydu ama bu kadar da üzerine gelinmesinden rahatsızlık duyuyordu. Neden Esma kayınvalidesinin yazlığına Betül de yurt dışına kaçmıştı ki sanki? En azından onlar genç kıza bir şekilde destek olabilirdi. Suç ortağı sayılırlardı. Şuan tek başına savunmak zorunda kalıyordu kendini Elif'e karşı. Gerçi savunma da denmez Elif söylenip duruyor Zehra da haklısın abla deyip boynunu büküyordu ancak.

" Bak içerde Halime'nin halini görüyor musun? Mustafa enişten babası ile abisine ne kadar dil döktü adamlar böyle bir kızımız yok diye diretti. Bu işler öyle kolay mı sanıyorsun? Ya sen de bu durumda olsaydın. Vallahi delirirdim ben. Ablanı delirtmek mi istiyorsun?"

" Abla Levent öyle şerefsiz biri değil bir kere." Diye araya girdi Zehra. Burnu havada başı dikti. Kurduğu cümleden o kadar emindi ki. Sonuçta Levent daha saçının telini görmemiş ve Zehra'yla aynı odada kalmasına rağmen genç kızın namusuna zerre leke sürecek bir harekette bulunmamıştı. Hoş bulunsaydı kesin Zehra onu sakat bırakırdı ama konu o değildi şimdi.

" Nereden biliyorsun Zehra? Neler geçti Levent ile aranızda? Sonuçta o da bir erkek. Erkeklere güven olsaydı dinimiz kendimizi sakınmamızı emreder miydi? Nefs diye bir şey var Zehra? En iyi adamda bile var olan bir arıza bu." Elif nasihat moduna geri dönmüştü. Öfkelense de o da Levent'e kötü söz söyleyecek değildi. Çünkü genç adamı yıllardır kaliteli ve düzgün biri olarak tanıyordu. Yine de en iyi sandığımız insanlardan en büyük kazıkları yemedik mi bu hayatta zaten. "Ummadık taş yarar baş" diye atalarımız boşuna dememişler tabi ki. Her insanın en derininde neler olup bittiğini, yalnız kaldığında nasıl bir arıza ile mücadele ettiğini, nefsinin kulağına neler fısıldadığını yine o kişiden başkası bilemez. Bir insanı tanımak belki de bu dünyanın en zor zanaatlarından biri değil mi?

Ballı KaymakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin