Hekim kadın gelene kadar Devletşah sultanın başında endişeyle bekledim. Zehirlenmiş olabilir miydi? Bilmiyordum. Hekim kadın gelince boynundan nabzına baktı.
"Nasıl oldu? Bir şey yedi mi?"
"Yedi lakin hepsini tatmıyorlar mı? Kendi ellerimle aldım tepsiyi kapıdan. Olamaz."
Biraz daha baktı.
"Doğru zehir değil. Başka bir şey var. Ateşi de yok. Geriye tek bir ihtimal kaldı."
Merakla beklerken sultan uyandı.
"Ne oldu bana? Neslişah?"
"Bayıldınız sultanım."
Hekim kadın konuşmaya başladı.
"Sizi muayene etmem gerek sultanım. Şöyle yatın siz."
Sultan uzanınca bakışlarımı kaçırdım. İşi biten hekimin eline havlu verdim. Sultan cevap bekliyordu. Hekim kadın gülümsedi.
"Müjdeler olsun sultanım gebesiniz!"
Devletşah sultan gülmeye başladı. Ben de sevinçten gülümsüyordum. Ayağa kalkıp yanıma geldi.
"Duydun mu? Gebeymişim. Allah'ım şükürler olsun!"
Bana sarılınca cüretlenip ben de ona sarıldım. O da beni seviyordu sanırım. Ayrılınca başını dikleştirdi.
"Valide sultana haber vermeye gidelim."
Başımı salladım. Birlikte valide sultanın dairesine girdik. Büyük sedirinde yeşiller içinde oturuyordu. Devletşah sultan selam verdi.
"Validem size önemli bir haberim var."
Valide sultan gülümsedi.
"Gel,otur şöyle. Merakla bekliyorum."
Sultan oturunca ben de yanına geçtim. Sultanım derin bir nefes aldı.
"Müjdeler olsun validem,gebeyim."
Valideye baktım göz ucuyla. Öyle sevinçten havalara uçmuş bir hali yoktu. Neredeyse üzülmüş gibi görünüyordu. Gülümsedi ama numaradan olduğunu hemen anlamıştım.
"Ya,çok sevindim kızım. Allah doğduğu günü görmeyi nasip etsin."
"Amin,validem."
Soğuk bir rüzgar esiyor gibiydi. Valide sultan bana bakınca kalbim duracakmış gibi oldu.
"Git söyle lokma döksünler. Altın da dağıtın cariyelere."
Selam verip çıktım. Hemen mutfağa gittim. Her zamanki gibi yemek pişiyordu. Mahpeyker kalfayı görünce selam verdim.
"Mahpeyker kalfa nasılsınız?"
Gülümsedi.
"İyiyim hamdolsun Neslişah. Bu ne mutluluk böyle?"
Başımı dikleştirdim.
"Devletşah sultan gebe. Valide sultan lokma dökülsün dedi. Altın da dağıtılacak."
Saray mutfağının ağası güldü.
"Hayırlı olsun inşallah. Hemen döküyorum lokmaları. Siz gidip altın dağıtın."
Mahpeyker kalfayla birlikte çıktık. Yürürken konuşmaya başladı.
"Herkes senin hünkarın odasından çıkışını konuşuyor. Ne dedin hünkara?"
Durup ona döndüm.
"Bir tek sana söyleyeceğim. Evliyim dedim. Yalan söyledim."
Kaşlarını çattı.
"Ya inanmasaydı? Aklını mı kaçırdın sen?"
"İnanmak zorundaydı. Başka çarem yoktu. Gülbahar sultan verdi bu aklı."
Nefesini dışarı verdi.
"Pekala. İnanmasına sevindim."
O anda karşıdan gelen Gülbahar ve Hümaşah sultanla karşılaştık. Hemen selam verdim. Gülbahar sultan konuşmaya başladı.
"Devletşah gebeymiş. Çok sevindim. Hadi beraber altın saçalım."
Birlikte üst kata çıktık. Gülbahar sultan büyük bir altın kesesi çıkardı. O altın saçarken Dilara yanıma geldi.
"Sultan seni affetti mi?"
"Evet. Çok mesudum. Arada yanında kalmaya gelirim."
Gülümseyip elimi sıktı. Alt kattaki cariyelerin altınları alışını izledim. Mahpeyker kalfa bana döndü.
"Neslişah,Dilara ve Nilüfer'i de al yanına gidin lokmaları dağıtın."
Üçümüz de selam verip aşağıya indik. Mutfak yolunda Nilüfer konuşmaya başladı.
"Hünkarın odasına gidip halvet olmadan çıktın mı gerçekten?"
Yutkundum.
"Evet."
"Neden? İstemedi mi seni?"
Dilara araya girdi.
"Çabuk olmalıyız. Lokma beklerler."
Hızlıca mutfağa girdik. Lokmalar çoktan hazırdı. Üçümüz de tepsileri alıp çıktık. Haremde herkes aldı lokmalardan. Sanavber hatunun beni izlediğini gördüm. Kalbim sıkışmaya başladı. Onun önünde durunca beni baştan aşağıya süzdü.
"Ne dedin hünkara? Valide sultan öğrenir nasılsa,merak etme."
Bir şey demedim. Açık vermekten deli gibi korkuyordum. Sesim titrerdi mazallah. Lokma dağıtımı bitince sultanımın yanına gittim. O kadar mutluydu ki bana da bulaşıyordu mutluluğu.
"Lokma ve altın dağıtıldı sultanım."
Sultan bir şey söylemek üzereyken o ses duyuldu.
"Destur! Sultan Bayezid Han Hazretleri!"
Hemen selam verdim. Hünkar gelip Devletşah sultanın elini avucuna aldı. Arkadaki odaya girmem daha münasip olur diye geri geri gidip odaya girdim. Şehzadeler yoktu. Gözüm has bahçeye ilişince kılıç talimi yaptıklarını gördüm. Kollarımı kavuşturup izlemeye başladım. Şehzade İsa,şehzade Musa'yı yendi. Şehzade Musa gülünce de kılıcını atıp koşarak uzaklaştı. Pek anlaştıkları söylenemezdi zaten. İkisi de şehzade Mehmet'i seviyorlardı ama. Şehzade Mehmet'le şehzade İsa'nın kılıç talimini izlemeye başladım. İkisi de iyi savaşıyorlardı. Uzun bir süre yenişemediler lakin şehzade Mehmet en sonunda onu yendi. Sevinmiştim açıkçası. Bana en yakın gelen o şehzadeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SULTANIN NEDİMESİ~Neslişah
Ficción histórica#1-Osmanlı|Yarışma İkincisi|Edirne Sarayı'nın duvarları saydamdır derler. Konuşulanlar muhakkak duyulur. Sultan olmak zordur bu sarayda. Şehzaden olunca sırtın yere gelmez. Sultan olursun. Haseki sultan bile olursun. Yine de sultan olmak zordur bu...