*10.Bölüm*

3.8K 230 2
                                    

Sultan has odaya gidince şehzade Süleyman'la ilgilenmeye başladım. Bir türlü uyuyamadığı için ninni söylemeye başladım. Küçükken en sevdiğim ninniyi. Annem söylerken saçlarımı okşardı. Şehzade uyuyunca beşiğine yatırdım. Sultan içerde olmadığına göre terasa çıkmamda bir sakınca yoktu. Terasa çıkıp temiz havayı içime çektim. Orman havası iyi geliyordu. Sağıma baktığımda prensesi gördüm. Nedimesine saçlarını taratıyordu. O kadar kibirliydi ki. Burnu düşse almayacak tiplerdendi. Bakışlarımı kaçırdım. Bugünden beri içimde bir huzursuzluk vardı. Prenses geldiğinden beri. Hakikaten prenses sultanımın dediği gibi şehzade doğurursa oğlu tahta çıkar mıydı? Bu ihtimal çok kötüydü. Onca yıl sonra gel,hünkarla nikah kıy;bir de oğlun tahta çıksın. Bu sultanım için büyük bir yıkım olurdu. Daha fazla terasta kalamayacağımı düşünerek içeri girdim. Şehzade Musa gözyaşlarıyla bana bakıyordu. Yanına gittiğimde bana sarıldı.
"Annemi istemiyor mu babam artık?"
Yutkundum.
"Öyle olur mu hiç kuzum? Anneni yanına çağırdı baban bu gece."
Burnunu çekti.
"Ama o kadına nikah kıymış. Anneme de kıymıştı ama o kadına neden kıydı?"
Kaşlarımı çattım.
"Bilmiyorum şehzadem. Siz düşünmeyin bunları. İsa nerede?"
Omuzlarını silkti.
"Odada yok. Dışarı çıktığını duydum."
Neredeydi bu çocuk? Şehzade Musa'yı yatağına yatırdım. Başını okşadım.
"Siz uyuyun şehzadem. Ben şehzade İsa'yı bulacağım."
Şehzade Musa gözlerini kapattı. Hemen dışarı çıktım. Hızla koridorlara bakmaya başladım. Hiçbir yerde yoktu. Mahpeyker kalfayla çarpıştık.
"Şehzade İsa yok kalfam. Yardım eder misin bulalım?"
Başını salladı. Adını haykırarak aramaya başladık. Aklıma prensese gidebileceği geldi. Mahpeyker kalfayı çekiştirip prensesin odasına çıktık. Tahmin ettiğim gibi oradaydı. Kapalı kapıdan bağırma sesleri geliyordu.
"Yarın gitmezsen seni öldürürüm! Duydun mu beni? Başını keserim senin!"
Prensese tehditler savuruyordu. Mahpeyker kalfayla birlikte içeri girdik. Prenses korkuyla ona bakıyordu. Araya girdim.
"Şehzadem,hadi gelin gidelim."
Şehzade İsa bana döndü.
"Gidecek bu kadın! Yoksa onu öldüreceğim!"
Mahpeyker kalfa şehzadenin koluna girdi.
"Şehzadem gece vakti konuşulacak konu değil bunlar. Gündüz gözüyle konuşursunuz. Gidelim,lütfen."
Şehzade İsa kolunu kurtarıp gidip prensesin saçına yapıştı. Dehşetle izliyordum.
"Laftan anlamıyorsan canını yakarım! Gidecek misin?"
Prenses ağlayarak başını iki yana sallıyordu.
"Gidemem ben. Hünkar evlendi benimle. Yasak."
Araya girip şehzadeden kurtardım. Şehzade yüzümü tırnakladı ama aldırmadım. Bağrışarak daireye götürdük. Cariyeler başlarını uzattılar ama kalfa bakınca hemen geri çekildiler. Mahpeyker kalfa kendini divana bıraktı. Şehzade İsa ağlamaya başladı. Ben de Mahpeyker kalfanın yanına oturdum.
"Valide sultan duymamıştır inşallah Neslişah. Yoksa halimiz nice olur?"
Yutkundum.
"Duysa çıkardı. Nazenin gelirdi en azından. Hünkar duysa daha beter olurdu."
Başını salladı. Şehzade İsa'nın yanına gittim. Hâlâ ağlıyordu. Saçını okşadım. Bana baktı.
"Şehzadem sizi çok iyi anlıyorum lakin böyle davranarak prensesin eline koz veriyorsunuz. Hünkara şikayet edebilir."
Gözlerini sildi.
"Annem çok üzüldü ama. Ona yazık değil mi?"
Başımı salladım. Başını omzuma koyunca şaşırdım. Elimi tuttu.
"Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Seni çok seviyorum. Sadece biraz kardeşlerimi kıskanıyorum."
Güldüm.
"Mühim değil şehzadem. Sizin beni sevdiğinizi hissediyordum zaten."
Daha sıkı sarıldı bana.
"Yanıma yatıp masal anlatır mısın?"
Başımı salladım. Mahpeyker kalfa gülümseyip çıktı. Şehzade İsa'yı yatağına yatırdım. Yanına uzandım. Yine en sevdiğim masalı anlatmaya başladım.

Sabah olduğunda sultanım gülümseyerek içeri girdi.
"Hünkarımızın bana olan ilgisi aynı. Prenses politika icabı dedi. Sırplarla dost olabilmek içinmiş."
Gülümsedim.
"Çok sevindim sultanım. Ben de öyle olduğunu düşünüyordum zaten. Hünkarımız sizi gerçekten seviyor."
İçini mutlulukla çekti.
"En sevdiğim kaftanımı hazırla. Gülbahar sultanı ziyarete gideceğiz."
Başımla onaylayıp turuncu kaftanı çıkardım. Sultan giyinince saçlarını yaptım ve takılarını taktım. Yine çok güzel görünüyordu. Asil bir sultan gibi. Birlikte şehzadeleri de alıp yola çıktık. Gülbahar sultan bizi gördüğüne çok sevinmişti. Dilara beni görünce yanıma geldi hemen.
"Neslişah,nasılsın?"
"İyiyim. Seni çok özledim."
Kolunu omzuma attı.
"Ben de."
Şerbet içip tatlı yiyen sultanıma baktım. Dilara'ya döndüm sonra.
"Hünkar Sırp prensese nikah kıymış. Sultanım çok üzüldü lakin politik bir şeymiş. Hünkar yine sultanımızı seviyor."
Dilara gülümsedi.
"Sevindim buna. Sarayı ve seni çok özledim. Burada pek arkadaşım yok."
Omzuna dokundum.
"Sultanım her geldiğinde ben de geleceğim. Söz."

Akşamüzeri Dilara ile sultanların ihtiyaçlarını almak için çarşıya gittik. Çarşıya gitmek iyi geliyordu bana. Kumaş satanların önünde durduk. Sultanım hiç olmayan bir renk kaftanı olsun istiyordu. Gözlerimi kapatıp kaftanlarını düşündüm. Pembe,mor,kırmızı,yeşil,mavi,beyaz,sarı,turuncu... Siyah yoktu ama o renk içimi karartıyordu. Değişik bir mavi görünce Dilara'ya döndüm.
"Bu güzel mi?"
Başını sallayıp elindeki açık kırmızı kaftanı gösterdi.
"Bu nasıl?"
"Güzelmiş."
Kumaşları alıp mücevher bakmaya girdik. Hepsi gözlerimi kamaştırmıştı. Pırlantalı bir tacı görünce elime aldım. O esnada bir adam içerideki odadan çıktı. Ona döndüm.
"Biz saraydan geliyoruz. Devletşah sultana ve Gülbahar sultana mücevher almaya geldik."
Adamın gözleri parladı.
"Hoşgeldiniz efendim. En nadide kolyeleri,taçları verelim size."
Gülümseyip elimdeki tacı gösterdim.
"Bunu almak istiyorum. Dilara sen beğendin mi?"
Başını iki yana salladı.
"Karar veremedim henüz."
Adam dolaptan taç ve kolye çıkardı. Bir sürü renkli taş vardı üzerlerinde. Hayran olmuştum.
"Bunlar mükemmel," diyen Dilara almaya karar verdi.

Çarşıda işimiz bitince saraya dönmeye karar verdik. Güzel bir tezgahın önünden geçerken Venedik taşları gördüm. Ben durunca Dilara da durdu. Satan adam bana bakıp konuşmaya başladı.
"Venedikten geldi bunlar efendim."
Başımı hüzünle salladım.
"Biliyorum. Ben Venedikliyim."
Adam beni süzdü.
"Seyahate mi geldiniz?"
Güldüm.
"Sarayda çalışıyorum. Çarşıya çıkmıştık öyle."
Adam yeşil bir taşı elime koydu.
"Hediyem olsun o vakit efendim. Sıkıntıyı,derdi alır."
Taşa bakıp gülümsedim.
"Müteşekkirim size."
Dilara ile birlikte faytona binince bile hâlâ taşa bakıyordum.
"Çok özlemişsin belli ki," dedi yumuşak bir sesle.
"Çok mu belli oluyor?"
Güldü.
"Ben de özledim Rusya'yı. Üvey babam kötüydü lakin annem hiç kıyamazdı bana. Burnumda tütüyor."
Son cümlesinde sesi titremişti. Yutkunup açık perdeden dışarı baktım. Saraya varınca Edirne sarayına geri döndük. Sultanlar aldıklarımızı çok beğendiler. Hatta Devletşah sultan taktı. Saraya dönünce daireye gittik ama şehzadeler yoktu. Devletşah sultan kesin validenin dairesindedirler diyince oraya gittim. Kapıda Nazenin bekliyordu.
"Şehzadeler burada mı?"
"Evet. Validemiz hususi olarak şehzade İsa ile konuşuyor."
Gerildim. Dünkü hadiseyi duymuş olabilirdi. Bir süre bekledim. En sonunda şehzadeler çıktı. Şehzade İsa'nın yüzü asıktı. Daireye dönerken söylenmeye başladı.
"Prensese saygıda kusur edilmeyecekmiş. Kim o? Sanki kırk yıllık sultan."
Gülmeden edemedim. Belli ki prenses şikayet etmişti. Yine de belli etmedim. Daireye girince Devletşah sultan bana döndü.
"Hünkarımız bu gece buraya geleceğini bildirmiş. Bir an evvel akşam yemeğini yiyelim. Mühim bir mesele hakkında konuşacakmışız."
Başımla onayladım. Şehzade Süleyman'ı beslerken atıştırıyordum ben de. İçeride şehzade İsa prenses hakkında ileri geri konuşuyordu. Hatta yemek yerken gülmekten bir ara tıkanacaktım. Şehzade Süleyman doyunca kucağıma aldım. Saçlarını okşadım usulca. Diğer şehzadeler de yanıma geldiler. Çok geçmeden hünkar içeri girdi.
"Devletşah seninle Mehmet hakkında konuşmak için geldim."
"Mesele neydi hünkarım? Mühim bir şey mi?"
Hünkarın oturduğunu gördüm. Sultanım da yanına oturdu.
"Mehmet on dördüne geldi. Artık sancağa gitme vaktidir. Onu Amasya sancağına atadım."
Şehzade Mehmet bana baktı. Dikkatle dinliyordum.
"Münasiptir hünkarım lakin ben onunla gidemem. Süleyman henüz çok küçük."
Hünkar gülümsedi.
"Biliyorum Devletşah'ım. Yanına lala vereceğiz. Kalfalardan da bir grup gider. Mehmet,gel oğlum."
Şehzade Mehmet içeri gitti.
"Hünkarım,sancağa gideceğim için çok mutluyum. Umarım bu şerefli görevi layığıyla yerine getirebilirim."
"Bundan eminim aslan şehzadem."
Şehzade Mehmet Amasya'ya gidecekti. Ayrılacaktı bizden. Bu haber şaşırtıcıydı işte.

SULTANIN NEDİMESİ~NeslişahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin