Robert'a bakarken ağlamaya devam ediyordum. Onu o kadar çok özlemiştim ki yanına gidip sarılmamak için zor tutuyordum kendimi. Yine de tutmalıydım. Evli olabilirdi. Çoçuğu olabilirdi. Roberto yanıma geldi. Elimi tuttu.
"Seni yıllardır bekliyorum Larissa. Yemin ederim her gün gelip bekledim. Kimseyi istemedim. Geri döndün! Sonunda geri döndün."
"Roberto ben..."
Sımsıkı sarıldı bana. Her gece rüyamda görmek için yalvardığım kişiye sarılıyordum. Ayrıldığımızda konuşmaya başladım.
"Biz birlikte olamayız. Beni Osmanlı askerleri kaçırdı. Edirne Sarayı'na götürdüler. Cariye oldum. Sonra haznedar oldum. Müslüman oldum. Adım da Neslişah artık. Sen Hıristiyansın."
Gülümsedi.
"Ben seni neredeyse yirmi yıldır bekliyorum. Senin için müslüman da olurum. Hiç te üzülmem."
Acıyla gülümsedim. O kadar kolay değildi işte. Gitmek üzere yeltendim ama tutup durdurdu beni.
"Seni bulmuşken bir daha kaybedemem. Artık fakir de değilim. Kıyafetlerime bak. Zenginim artık."
Kıyafetlerini gösterdi. Gerçekten de gösterişli görünüyordu.
"Ben artık parayı önemsemiyorum. Eskiden de önemsemezdim zaten. O kadar karşı çıkan babam bile yumuşamış. Senden bahsederken gözlerinin içi gülüyordu," dediğimde gülümsedi. Ablama döndüm.
"Abla Roberto ile tanış. Kendisi kalbimin sahibi olur."
Ablam elini uzattı. Roberto soylular gibi yapıp öpmek yerine sıktı. Kıyafetleri değişse de ince ruhu aynı kalmıştı.
"Demek Neslişah'ın rüyalarında gördüğü Roberto senmişsin. Sevdim seni."
Roberto gülümsedi.
"Ben de sizi çok sevdim. Kaçırıldığınızı duymuştum."
Biraz daha dolaşıp ayrıldık. Demek Roberto hiç evlenmemişti. Beni beklemişti bunca yıldır. Şatoya vardığımızda kapıda Osmanlı kıyafetli birini gördüm. Beni görünce tanıdı. Ablamı da.
"Mahpeyker kalfa, Neslişah hatun. Mektup getirdim."
"Vaziyet nasıldır ağam?" Dedi ablam.
"Bayezid Han'ın öldüğü söyleniyor. Timur'un birlikleri Anadolu'ya geliyormuş. Ne olacağı belli değil."
Araya girdim.
"Gülbahar sultanla Hümaşah sultanın eşleri kurtulmuş mu?"
Ağa başını olumlu anlamda salladı.
"Kurtulmuşlar. Birkaç güne sarayda olurlar."
Yukarı çıkıp ağlayan sultanlara ve şehzadeye sarıldım. Kayıpları çok büyüktü. Selim paşanın yazdığı mektupta kesin olarak Bayezid Han'ın öldüğü yazıyordu. Prenses Olivera ise Timur'un elinden kaçmıştı. Kesinlik payı yoktu ama öyle haber gelmişti. Ölüp ölmediği bilinmiyordu. Diğer şehzadelerin yerleri henüz tespit edilmemişti. Öldükleri de duyulmamıştı ama. Selim paşa onları gelip alacağını yazmıştı. Çok fazla kalamayacaklardı.
-Bir Hafta Sonra-
Rüya gibi bir hafta geçti. Ailem Roberto ile görüşmeme ve hatta evlenmeme izin verdiler. Roberto şatoya bile geldi. O kadar mutluydum ki. Sonunda ben de özendiğim çiftler gibi olabilecektim. Düğünü aceleye getirmek istememiştim ama Selim paşa yarın gelip sultanları ve şehzadeyi alacağını yazınca biraz erken yapmak zorunda kaldık. Biz, Osmanlı gibi erkek kadın ayrı yerlerde oturmuyorduk. Bu yüzden Osmanlı gibi kına gecesi de yapmaya karar verdik. Kadınlar olarak minik bir kına gecesi düzenledik. Sultanlar evde kalacak, biz de düğüne gidecektik gece. Beni ortaya oturttular.
"Çok ta güzel oldun kırmızılar içinde," diyen Devletşah sultana gülümsedim. Etrafımda şarkı söyleyip döndüler. Başıma örtülen tülün altından Venedikli kızların şaşkın şaşkın baktığını görüyordum. Çok geçmeden onlar da katıldılar dönenlere. Kınayı Gülbahar sultan yaktı. Kırk yıl düşünsem kınamı onun yakacağını tahmin edemezdim.
"Ömrün boyunca bahtiyar ol," dedi avcuma altın koyarken.
"Sağolun sultanım," dedim gülümseyerek. Kına bitince gelinliğimi giydim ablamın yardımıyla. Giderken sultanlara sakın uyumayın dedim. Gelince düğünü konuşacağız. Seve seve kabul ettiler. Babamın kolunda düğünün yapılacağı malikaneye girerken kalbim boğazımda atıyordu. İçeri girince Roberto'yu gördüm. Büyülenmiş gibi bana bakıyordu. Babamın kolundan ayrılıp Roberto'nun koluna girdim. Roberto dediği gibi müslüman oldu. O yüzden düğün kilisede olmuyordu. Osmanlı gibi imam nikahı da yapmayacaktık. Kralın görevlendirdiği biri yapacaktı. Üst düzey biri. Evlendirmeden sorumlu adam galiba. O meşhur soru sorulduğunda 'evet' derken gözlerim doldu. Roberto'nun da sesi titremişti. Baloda öğrendiğim kadarıyla dans etmeye çalıştım. Kesinlikle hayatımın en mutlu günüydü. Şatoya gidince düğünü en ince ayrıntısına kadar anlattık. Sultanlar gözleri dolarak dinlediler. Şehzade Mehmet ise düğünde hep bana baktı. Benim de aklıma seni seviyorum dediği gün gelmedi değil. Vakit iyice geç olduğunda, sultanlar uyuduğunda hepsine tek tek baktım. Edirne'de öldürülürler miydi acaba? Belki de bu onları son görüşümdü. Son kez bakıp odama çıktım. Bu gece de ablamla uyuyacaktım. Babamın bizim için hazırlattığı minik şatomuza geçecektik yarın Roberto ile. Bu gece sultanları bırakıp gitmek yanlış gelmişti.Uyandığımda aşağıdan gelen sesler duydum. Ablam yatağında yoktu. Kalkıp alalacele giyindim. Tahmin ettiğim gibi Selim paşa gelmişti. Ona selam verip Devletşah sultana döndüm.
"Gidiyorsunuz," dedim buruk bir sesle. Şehzade Mehmet sımsıkı sarıldı bana.
"Üzerimdeki emeğini hiç unutmayacağım abla. Arada ziyarete gel, özletme kendini."
Başımı sallarken gözlerim dolmaya başlamıştı. Ondan ayrılınca Gülbahar sultana sarıldım.
"Bize evini açtın. Allah razı olsun. Roberto ile mutlu ol."
Roberto'ya bakıp gülümsedim. Hümaşah sultan da benzer şeyler söyledi. Sıra Devletşah sultana gelmişti. Cebime bir mektup sıkıştırdı. Sonra sımsıkı sarıldı. Ayrılınca ağladığını gördüm.
"Sultanım bana siz isim vermiştiniz. Roberto'ya da verir misiniz?" Dediğimde gülümsedi.
"Tabi. Adı Murat olsun mu? Kardeşimin adıydı."
Başımı salladım. Roberto da beğenmişti. Son kez Gülsima sultanı öptüm ve gittiler. Ablamla da vedalaşmışlardı. Elim cebime gidince mektubu buldum. İlk kaçırıldığım gün gemide giderken gözlerimi kapatıp hayal ettiğim pencerenin önüne oturdum. Okumaya başladım.
'Neslişah,
Seni ilk gördüğüm gün taşlıkta yerleri siliyordun. Bana nasıl hayran hayran baktığın hâlâ aklımda. Zaten ne zaman karşılaşsak hep öyle baktın. Gözlerin parlayarak... Hayatımı kurtardın. O gece mum ışığında parlayan hançeri gördüm. Yetişmeseydin şu an çoktan ölmüş olacaktım. Nedimem, sırdaşım oldun. Halvete çağrılmışken gitmedin. İstemedin. Saklamadın da. İşte o gün dedim ki Devletşah bu kız aradığın o sadık dost. Dost diyorum çünkü seni bir an kendimden aşağıda görmedim. Evlatlarımı emanet ettim sana. Canımı emanet ettim. Haznedarım yaptım. En önemlisi de kalbimde çok güzel bir yerin var. Hiç sahip olmadığım kız kardeşim gibisin. Mutlu başlayan hikayemiz ne yazık ki felaketle bitti. Bayezid Han öldü. Oğullarım kayıp. Edirne'de bizler de öleceğiz belki. Sen yine de gel Neslişah. Şimdi sana daha çok ihtiyacım var. Gel ki dertlerim biraz olsun azalsın.
Dostun Devletşah.'
Bitirdiğimde ağlıyordum. Belki giderdim yanlarına, kim bilir?
~SON~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SULTANIN NEDİMESİ~Neslişah
Ficção Histórica#1-Osmanlı|Yarışma İkincisi|Edirne Sarayı'nın duvarları saydamdır derler. Konuşulanlar muhakkak duyulur. Sultan olmak zordur bu sarayda. Şehzaden olunca sırtın yere gelmez. Sultan olursun. Haseki sultan bile olursun. Yine de sultan olmak zordur bu...