Aradan tam on yıl geçmişti. Kita, Haulyar'daki Gasiris Yeniyetme Okulunda son sınıfa gidiyordu. Tayris yılının, sonuydu. Kita, artık genç bir haum olmuştu. Kita'nın okul masrafları, Leam ailesi tarafından, karşılanıyordu. Ayrıca, çoğu zaman, Efendi Jiam, ara sıra Tita ve Abisi Mayor'un yaşadığı konağı ziyaret ederek; Kita'ya hediye olarak giysiler ve yiyecekler verirdi. Kita, Efendi Jiam'ı o kadar çok severdi ki, bazen işten erken gelip, onun eve gelmesini dört gözle beklerdi.
Sabahın erken vakitleriydi. Kita evin ikinci katındaki orta odada uyuyordu. Eski den bu oda ölen Kardeşi Kita'ya aitti. Odanın duvarlarında çok sayıda efsane savaşçının resmi vardı. En sevdiği efsanevi savaşçı ise Urdakal infazcısı Darlaba idi.
Darlaba, bir zamanlar Uzak Doğu Kanavyasının Semalarında, uçan şehir Urdakal'da yaşıyordu. Kita'nın tek hayali, bir gün Darlaba gibi efsanevi savaşçı olmaktı.
Kita, uykusundan uyanarak yataktan fırladı. Hemen yanındaki mantar çekmecenin üstündeki toz saatine baktı.
Toz saati, yuvarlaktı. Saat, kristal metalinden yapılmıştı. Üstünde çember biçiminde bir parmak kalınlığında halka vardı. Halkanın içinde ise, sarı tozlar vardı. Sarı tozlar, halkanın bir ucundan diğer ucuna kadar yavaşça ilerliyordu. Tozlar o kadar yavaştı ki aynı yere gelmeleri bir günü alıyordu. Halkanın iç kenarlarında, sekize ayrılmış, keskin çizgiler vardı. Her iki büyük çizginin arasında kısa ve solgun sekiz çizgi vardı. Büyük çizgiler saatin, kaç omda küçük çizgiler ise rolonun kaç olduğunu gösteriyordu.
Söz konusu, bir gün sekiz omda ediyordu. Her omda ise, on rolo ediyordu. Ayanın doğmasıyla saat başlıyordu. Saat, iki omdayı gösterdiği zaman aya en tepeye geliyordu. Saat dört omdayı gösterdiğinde ise, aya batıda batarak kayboluyor ve dört omda sonra tekrar doğuyordu.
Kita, saati eline alıp iyice süzdükten sonra:
-Saat iki omdayı beş rolo geçiyor. Henüz okulun başlamasına çok var. En iyisi biraz kitap okuyayım, diye söylendi. Yataktan kalktı ve üzerindeki, Yer Pamuğundan yapılmış, ucuz ve kalitesiz pijamaları çıkarttı. Ardından, yatağın karşısındaki hafif mermerden yapılmış, elbise sandığını açtı. Efendi Jiam'ın üç gün önce artık eskidi diye, Kita'ya hediye ettiği, eski okul üstünü giydi. Kıyafet o kadar iyi kullanılmıştı ki, hâlâ ilk günkü gibi capcanlıydı.
Kıyafet, Kar Pamuğundan yapılmıştı. Kita, bunun benzeri bir kıyafeti elbise dükkânında görmüştü ki, fiyatı tam bin yedi yüz elli goniydi. Kita'nın bu parayı biriktirmesi için bir yıl çalışması gerekiyordu.
Neyse ki, Jiam efendi gibi zengin, cömert ve soylu bir tanıdığı vardı.
Kita, gözünü pencerenin yanındaki masaya dikti. Masada iki gün önce kütüphaneden emaneten aldığı Resyon Toil'in yazdığı, 'Çii Eşyaları Nasıl Kullanılır?' adlı kitap vardı. Altı yüz sayfalık kitabın, henüz sekseninci sayfasındaydı. Kita, masanın başına oturup, sekseninci sayfayı da hemen okuyuverdi. Kafasını kaldırdı ve pencereden dışarıya baktı.
Matris Gölü Işıl ışıl parlıyordu. Gölün karşısında çok sarp yamaçlar yükseliyordu. Bu yamaçların üstünde Haulyair Şehri vardı. Limandan gelen, çok sayıda kano ve gemi, yamacın içindeki mağaralara giriyordu. Bu mağaraların, her birinde küçük bir liman kasabası vardı.
Kasabalılar, kanolarını limana bağlar, mağaradaki kayaların içine oyulmuş derici, kasap, taş ustası gibi pek çok dükkândan alış veriş yapardı. Ardından, mağaranın içinden, yüzeye doğru kazılmış, devasa taş merdivenlerden Haulyair şehrinin meydanına çıkarlardı. Kasabalı, hemen hemen her gün, bu yolardan şehre giderdi. Günlerinin, çoğunu şehirde çalışarak geçirir, ardından tekrar kasabaya geri dönerlerdi.
Kita, uzun süren düşüncelerden sonra gözlerini tekrar kitaba çevirdi ve okumaya devam etti. Seksen birinci sayfada 'Rogan Asası Nasıl Kullanılır?' diye bir bölüm vardı. Rogan Asasını, daha önce çocukken Jiam'ın anlattığı hikâyelerden, nasıl bir şey olduğunu hakkında biraz bilgiye sahipti. Tüm dikkatini vererek, kitabın bu bölümünü okumaya başladı.