Kaan kolunu omzuma atmış arkamızda Duru, Ada ve Can gülerek geliyordu. Bu grup benim çocukluk arkadaşım. Özellikle Kaan ailelerimiz arkadaş olduğu için ilk doğduğumdan beri yanımda. Onunla ağladım, onunla güldüm. En güzel anılarım onunlaydı benim. "Deniiiiiiizzzz" diye bağıran Ada kolumu kaldırarak kolumun altında döndü. Karmakarışık! İşte bizim kafemiz. Bu cennet yerin en güzel kafesi. Deniz manzaralı, bir köprüyle geçilen deniz üzerine kurulmuş küçük bir cennet. Burada sadece mavi ve yeşil var. Türlü türlü çiçekler ve mavinin 40 tonunu barındıran zemini beni benden alıyor. Yıllardır hep bu kafeye geliriz. Minik bir kedisi vardı ilk geldiğimizde. Şimdi büyüdü ve beni her gördüğünde ayağıma dolanıyor. Kedinin masmavi gözleri var ve yuvasi yeşil. Daha güzel bir yer hayal edemiyorum! Kahkahalarla devam eden konuşmamız yüzünden zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Saat sekiz olmuştu ve burasi bu saatten sonra daha da haraketlenir. Farklı farklı yerlerden gelen turistler, sezonluk yazlıkçılar buranın renkleridir. Hafif bir müzik eşliğinde dalgaların kıyaya vuran sesi ile insanın aklını başından alan bu yer her saat daha da renkleniyor. Bir müddet burda durduktan sonra dans etmeye başladık. Dört yıl dans kursuna gitmiştim. Müzik ve dans hayatım denilebilirdi. Gitar, piyano, keman ve yan flüt çalıyorum yıllardır. Hatta bu kafede de defalarca sahne aldım. Okulumla katıldığım müzik yarışmasında solist ve gitaristlik yapıp derece aldığımdan sonra burda defalarca çaldım. Şimdi de bizim şarkımız çalıyor ve kendi şarkında dans etmek inanılmaz bir haz veriyor. Beşimiz de yan yana çılgılar gibi eğlendik. Eğlenirken zaman kavramını yitiriyorduk adeta. Telefonumun zil sesini duyduğum an irkildim ve eve gitme zamanının geldiğini anladım. Hep beraber ordan ayrıldıktan sonra yavaş yavaş deniz kenarında yürümeye başladık. Burayı seviyordum. Tüm yazı hatta tüm hayatımı burada geçirebilirdim. Huzur veriyordu burası bana. Burda gizli bir hayat vardı. Burdan öte bir yer olamazdı. İnsan burda sürekli gülüyor bir kere. Üzülme diye bir şey yok. Gülücükler saçabilecegin bir yer burası. Acaba yaşlanınca burda mı yasasam. Bir ev alırım bahçede kedi falan beslerim. Her sabah buralarda yürüyüş yaparım hatta. Tonton bir nine olur bendeen. Ama dur bir dakika. Benim daha hiç sevgilim olmadı ki olamaz da. Ben aşka inanmayan bir kızım. Sonsuza kadar yalnız yaşayacağım galiba. Aşk ne ki? Birbirlerini seviyolar falan. O ne öyle. Hiç bana göre değil. Uykum falan gelir benim. Sıkılırım ben be! Böyle binbir şey düşünürken Can böldü. "Hey baksanıza gene bir tur gelmişe benziyor. Duymuştum. Bir yaz kampı getirmis. Hepsi 17 yaşında. Bizimle yaşıt yani." Ada "Hadi canım ne de zekiymiş benim arkadaşımm " diyerek kolunu Can'ın omzuna attı. Can çok komiktir. Genelde saçmalar ve bizi güldürür. Biz de onunla dalga falan geçeriz ama aldırmaz. Sevdiğimiz için yaptığımızı bildiği için sesini çıkarmaz. Hayatımda gördüğüm en uysal insan diyebilirim. Sarı, dalgalı ve alnına düşen saçları ile oldukça iyi görünür. Ne hikmetse burdaki çoğu insanin gözü renklidir. Ya yeşil ya da mavidir. Can'ın gözleri ise kahverengi. Ama öyle bir kahverengi ki bakan tekrar bakmak ister. Birçok kız peşinden koşmasına rağmen o da benim gibi aşka inanmaz. Ben böyle değerlendirme yaparken tekrar Can "Uff dur bi ya yarın bunların partisi varmış biz de gidelim. Herkes katilabiliyormuş. Hem çok eğleniriz" dedi. Durur muyum atladım tabi. Benim ruhumda var eğlenmek. "Huhuuuu süper kesinlikle gidiyoruz. Gelmeyen bizden değildir! " diyerek güldüm. Gelenlerin otobüsüne doğru koşmaya başladım. Saçlarım rüzgarda dalgalanıyordu. Ve ben saçlarımı çok seviyorumdum. Diğerleri arkamdan koşmaya başladı. Bir an Kaan arkadan ittirdi ve bir çocuğa çarptım. Aman Allah'ım neydi bu. Yok yok çocuk değil bu nasıl desem ki bilemedim bak..
![](https://img.wattpad.com/cover/15983294-288-k465432.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Sen Tonu
RomanceDenize karşı oturmuş öylece bakıyorum. Neye bakıyorum, ne düşünüyorum, ya da ne hissediyorum. Yalnızlık öyle ki yavaş yavaş hissediyorsun. Aynı soğuk bir havada başta titrerken sonra uyuşur ve alışır gibi. Önce uyuşuyor sonra alışıyorsun. Ya da alı...