13.BÖLÜM

63 6 0
                                    

Çok güzel ve yorucu bir gezinin ardından evde tüm gün uyuyacağımı söylemiştim ve dediğimi yaptım. Öğlen üçe kadar uyudum. Enerji doluyum su an. Yüzde yüz sarj olmuş bir telefon gibi! Ayrılırken hepimiz birbirimizin telefonlarını, adreslerini aldık. Her şeye rağmen hepsini çok sevdim. Özellikle dönüşümuz müthişti. Deli gibi tüm yol gülerek geldik. Şarkılar, espriler, oyunlar, gülücükler... Olan biten bütün sorunları unutup birbirimize sarıldık. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar sevdiğim inasanlar olması ne garip. Uyandığımda telefonda gördüğüm mesajlar beni daha mutlu etmişti. Safari adlı bir grup açılmıştı ve herkes vardı. Ben uyanana kadar ne sohpetler geçmiş,  neler konuşulmuş, ne fotoğraflar atılmıştı. Herhalde yirmi defa "Deniz fotoğraflaarrr" diye mesaj gelmiş,  beni benden iyi tanıyan Kaan o uykucu uyuyodur diye her seferinde yazmış. Benden istiyorlardı çünkü fotoğraflar bendeydi ve bendekiler çok güzel karelerdi. Her anlarını gizli gizli yakalayıp çekmiştim ve hoşlarına gitmişti. İfşalık olanlar hariç! Ahah en sevdiğim şeylerden biridir. Neyse, bunları bir kenara bırakıp fotoğrafları ayarlamam gerek çünkü 300'e yakın fotoğraf var. Ve bazıları ayrılmalıydı. Gruba mesaj atıp az sonra atacağımı söyledim. "Sonunda, nerdesin bee, harbi uykucu" vb birçok yanıt aldım ama benim için iltifattı. Biliyorum uykucuyum. Hatta bir koala kadar uyuyabiliriiim. Koalalar günde 22 saat uyuyabilirler. Bundan dolayı zaman zaman koala lakabını da duyduğum olur. Bunları düşünürken bile uykum geldiği de doğrudur. Aslında biraz daha uyusamm.. Biraz daha uyuma işini sonraya bırakıp fotoğrafları ayıklamaya başladım. 185 tane fotoğraf çıktı. Şimdi bir de işin yoksa bir de hepsini at. Vallahi çok uzun iş. Yoruldum şimdiden. Uykum da var. Son bir gayretle 10'ar 10'ar atmaya başladım.  Bu işlemi 19  sefer yaptığımı düşünürsek çıldırdığımı anlayabilirsiniz. Hepsi bitince büyük harflerle "SON" yazıp son seste şarkı açtım. Ve kendimi yatağa attım. Bir an aklıma kahvaltı yapmadığım ve ne kadar aç olduğum geldi. Aşağı indiğimde evde kimsenin olmadığını farkettim. Merak edip annemi aradım. Nur Teyze'ye gitmiş. Babam da eşiyle dışardaymış. Zaten onun bir parkı vardır. Hep oraya gider. Ya evde çiçeklerin yanında ya da o parktadır. Her yaştan birçok insan vardır. Günün her saati tıklım tıklımdır. Ama ben pek gitmem. Böyle düşünürken bir yandan da yiyecek bir şeyler aradım ve gene bulamadım. Son çare kendim yapmaya karar verdim. Telefonumdan da Yalın'ın Aşk Diye şarkısını açtım. Bir aşk herhalde en güzel böyle anlatılır be. Insanlar seviyor ve yazıyorlar. Öyle çok seviyorlar ki artık içlerinde tutamıyorlar. Şiirler,  şarkılar,  hikayeler, yazılar.. Bir müddet sonra da yazıları kendilerinden büyük oluyor. Içlerindeki o sevgi artıyor her geçen gün. Hepsi kendi aşkını farklı renklere boyuyor. Mavi, beyaz, siyah.. O değil de adamlar yazıyor ama ben hâlâ kahvaltı yapamıyorum.  Durup dururken nerden bulurum düşünecek bunca şeyi. Resmen kendimle konuşuyorum. Sus sus valla bi kes bence. Tamam sakinim. Kendimle kavga ederken sonunda mis gibi bir kahvaltı hazırladım. Az oburum galiba. Yemek, güzel bir şey. Mutlu ediyor ilk olarak. Bunları bir kenara bırakıp çok klasik bir sözüm olan 'her neyse'yi diyerek odama çıktım. Tüm gün yatmayı planlıyorum. Odamı özlemişim be. Bu arada bileğim şiş. Yarın için randevu aldık gidip göstericez. Tökezleyerek yürüyorum iyice. Neyse bu da bi anı oldu napalım artık değil mi? Boş boş oturmayı bırakıp şiir kitaplarımın olduğu dolaba yönelirken buldum kendimi. Sanki ben yönetimiyorum hareketlerimi bir gari ya. Neyse, elime Özdemir Asaf'ın Dokuza Kadar On kitabını aldım. Belki de en sevdiğim şey saatlerce şiirler okumak. Bazen bikaç saati bir şiire bile ayırabiliyorum. Her mısraya, her kıtaya, her kelimeye yeniden tek tek anlamlar yüklemek,  bence sevilesi bir şey. Yatağıma yatıp aldım elime kitabı. Gene bir şiirde kilitlenip ne kadar geçtiğini bile bilemediğim zamanımı geçirdim tek bir şiirde. Bu yepyeni dünyalar dolu mısralardan kapı zili ile ayrıldım. 'Tam bir melekkkk' diyerek annemin boynuna atladım. Sonra da gülerek salona geçtik. 'Eee anlat bakalım konuşamadık tam' diyerek televizyonu açmaya yeltenen annemim elinden kumandayı alıp 'Ya o ya ben' dedim gülerek. Sonra da başladım anlatmaya. Ne var ne yok her şeyi anlattım. En çok Gökhan'a takılmış. 'Bu çocuk kim Deniz, niye böyle sert bir tepki verdi ki?' dedi muzip ve meraklı bir şekilde. Ben de anlatmaya başladım. Kısa keserek ve sahilde uyuduğumu geçerek basitçe anlattım. Tabi benim annem normal değil. Hemen ne senaryolar yazdı huhuu bir bilseniz. ' Aşık mısın? Seviyor musun? Hoşlanma? Sapık mı yoksa? Takıntılı? Hayran? ' 'Anneeee sen senarist olsana iki dakkada neler yazdın kafanda ya' diyerek burnunu sıktım. Sen misin burnumu sıkan diyerek kolumu ısırdı. Gülmeye devam ederken 'Cidden bu fikri düşünmelisin valla iyi para kazanırsın garanti' diyince de 'Sen de keşke okumasaydın be! Bu komiklik varken harcandın okulda' diyince "hii hiç de bilee" bakışımı attım. Ardından da 'Cidden kim bu Gökhan takarsam fena olur ' dedi tekrar. Valla taktı mı bana bu dünyada rahat yok. Öyle olunca 'Ya anne valla yok bikaç kez konuştuk bilmiyo musun beni aa sıkıldım bile bu konuşmadannn' dedim baygınca. 'Sen benim başıma mı kalcan ya bu gidişle çok işim var senle' diyip gülerek ayağa kalktı. ' Nereye yaa' o kadar isyan dolu çıktı ki sesim 'Sana birini bulmayaa' dedi annem de dalga geçerek. Iyi git bul taktı bak kesin taktı yandım ben. Bu sırada çalan telefonumu duyunca koşa koşa yukarı çıktım. Ama çıkana kadar kapandı tabiki. Bir baktim 23 normal mesaj, 12 arama, 126 whatsapp.  E yuh yani noluyor savaş mı var? Arayanların hepsi Duru olunca panikleyip telaşla aradım. Telefonu açar açmaz 'Nerdesin sen ya? Tamam dur sakın cevap verme. Ya ama neler oluyor baksana nerdesin?' Tam ağzımı açıp bir şey diyicem 'Sus sus konuşma dinle' diye bağırıyor Duru telefonun ucundan. 'Anlat da deli etme o zamann' diyince başladı döktürmeye.  'Gruba siz Gökhanla şarkı söylerkenki videomuz atılmış. Bir bakış yakalamış. Huhuuu dillere destan. Hem bir de birçok kişi gruba "ayy çok güzel bence beraber söyleyin, ne kadar hoş değil mi, çok uyumlu" yazmış.' Bunun için de arkadaş 23 mesaj atıp 12 kere de aramış. Ya cidden merak ediyorum bir tane bile normal arkadaşım olmayacak mı? Bir tanesi de normal olsun ya nolur ki. ' Duru kendine geldin mi' dedim bunları daha sonra Duru'ya sormayı düşünerek. ' Kızım bak ne diyorum ne kadar sakinsin.' 'Bak bence şöyle yapalım; sen telefonu kapat, bir bardak su iç. Dediklerinin önemsiz olduğunu anlayınca konuşalım tamam mı bitanem öptümm çok öptümm' telefonun diğer tarafından gelen "Lan dur kapatma, Deniz evini basıcam kapatma" seslerini boşverip kapattım. Sabır ya ne deli insansın sen Duru ya. Şu an kendi kendime gülüyorum. Çok merak ettim harbiden ne var ya bu kadar. Açtım okudum hepsini. Ne yalan söyleyeyim sadece "Teşekkürlerr" yazmakla yetindim. Bunun üstüne Ada'dan gelen "sadece teşekkürler mi baksana çocukla seni yakıştırıyorlar" mesajından sonra iyice gülmeye başlayıp interneti kapattım. Yoksa beynimi yiyecekler bunlar benim. Ay yok öyle bir şey, yok yani yok istemiyorum anlayın aaaa. Telefonu yatağa atıp aşağı indim. ' Heyoo nereyee' diye bağırınca annem garip bir şekilde yüzüme bakıp 'Biraz da sana akıl arayayım diyorum' diyince gidip boyununa atladım. 'Dans etmeden asla bırakmammm' dedim. Ve başladık bizim geleneksel "Melek Dansı"mıza. Tamamen bana özgü ve benim uydurduğum, saçma sapan haraketlerle yapılan bir dans. Bi dakka kadar dans edip 'Hadi ben Nur'a geri gidiyorum. Kontrol için gelmiştim hahh' diyerek gitti. Çocuk bu kadın. Hatta tam ısırmalıkk. Arkasından hain planlar düşünüp akşam gelince ısırmak üzere kendimi koltuğa resmen fırlattım. Telefonum niye yukardaydı ama çok üşeniyorum. Sürünerek yukarı çıktım, ciddi anlamda oturarak merdivenleri çıktım nasıl oldu sormayın, ve telefonu elime aldığım gibi çaldı. Hayır sus çalma. Ama ekranda Kaan yazınca o çılgın fikirlerle karşılaşmayacağımı bildiğim için açtım. 'Çok mu siniylendiydiler seniiii? ' diye çıkan çocuksu sesi gülmeme sebep oldu. 'Evet abii siniy ettiley beniiii' dedim. 'Tamam be düzgün konuş' diyince öküz demekle yetindim. Gene beni güldürdü ve gene beni en iyi anlayan Kaan çıktı. Kısa bir süre sonra kapattık telefonu. İnterneti açıp mesajları okuyup telefonu cebime koydum. Koşarak aşağı indim ve filmlerin olduğu yere yöneldim. İçlerinden bir komedi filmi seçip açtım. Yanıma da benim deyimimle "tıkıncaklar" koydum ve oh değmeyin keyfime. Filmin son beş dakikası nasıl uykum gelmiş ama var ya nasıl. E ben de uykuya asla hayır demem. Izin verip koltukta öylece uyudum. Rüyamda mesaj gelip duruyordu ve ben de her zamanki gibi sinirleniyordum. Sonunda uyandım ve aslında rüya olmadığının, gerçek olduğunu farkettim. Ve mesajları açmamla birlikte gözlerim koca koca açıldı. Ne? Ne zaman? Nasıl yani?

Mavinin Sen TonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin