11.BÖLÜM

76 9 0
                                    

Ve sonunda kara göründü!  Kalacağımız yere çok yaklaşmıştık. Beş dakika kalmıştı ve etrafta sadece ormanlık alanlar, ilerde boncuk gibi duran deniz, ve cırcır böceklerinin ötüşleri vardı. Kimse yerinde duramıyor, çığlık çığlığa yaklaşıyorduk. Son bir saatte geçtiğimiz yol ciddi anlamda sıkıntılıydı ancak şu anki görüntü her şeyi değiştirmişti. Kalacağımız yer denizden yüksek bir yerdeydi. Ama yemyeşildi her yer. Gelince arabalardan atladık. Bir grup daha vardı. O grup hakkında pek fikir sahibi değildik. Rehperimizin dediklerini dinledikten sonra bize ayrılan müstakil evlere girdik. Evlerin içinin güzelliği dışını aratmayacak dereceydi. Çok şeker bir evdi ve üç odası vardı. Banyo, mutfak vb. klasik şeyler de var tabiki. Kızlarla aynı odada kalacaktık. Odalarda dörder yatak vardı. Iki büyük dolap, bir küçük ayna, bir tane de komidin vardı. Valizden eşyalarımı çıkarıp yerleştirmeye başladım. Dolaplar büyük olduğu için rahat rahat birbirimizi engellemeden işimizi yapabiliyorduk. Şortlarım, tişörtlerim, gömleklerim, kotlarım, ayakkabılar,  çanta... Ortalama yarım saate yerleştirmeyi bitirebildim. Aynanın önüne kalam eşyalarımızı yerleştirip mutfağı hazırlamaya geçtik. Yanımızdaki yiyecekleri yerleştirdikten sonra salona gittik. Kaan ve Can çoktan eşyalarını yerleştirmiş oturuyolardı. Biz de gidip oturduk. Kumandayı Kaan'ın elinden alıp kanalları gezmeye karar verdim. Sonunda bir film buldum. Itiraz eden olmayınca izlemeye başladık. Bir müddet izledikten sonra 'Ya film izlemeye mi geldik hadi çıkalım.' dedim sıkılgan bir sesle. ' Iyi de sen açtınn?' diyen Can'a hadi kalkın bakışı attım. Dışarı tam çıkacakken kapıda bizi çağırmaya gelmiş olan kızı gördüm. Gülümsedi ve geri gitti. Hoff insan bir şey der değil mi ama? Neyse biz de dışarı çıktık. Yorgun olduğumuz için yarın doğa keşfine çıkacaktık. Bugün serbesttik. İstediğimizi yapacaktık. Beraber oturup konuşmaya başladık. Madem biraz tanışalım. Kim kimmiş,  neymiş öğrenelim dedik. Bizim kapıya gelen kız bizim yaşımızdaymış. Ankara'dan gelmişler. Tatil yaparken tura katılmaya karar vermişler. Daha sonra kahverengi gözlü kumral bir çocuk kendini anlatmaya başladı. O da Ankara'dan gelmiş aynı grup zaten. Daha sonra başta sevgililer var galiba dediğim kız konuşmaya başladı. Erkek arkadaşıymış ve tam 3 yıldır birbirlerini seviyorlarmış. Hoff anlamıyorum nasıl buluyorlar böyle ya? Aynı lisedelermiş. Birbirlerini sevdiği halde söylememişler. Klasik bir aşk hikayesi. Ama sonu güzel. Üç yıl! Neyse işte sonra şu meşhur İrem konuşmaya başladı. Sözleri başta dikkatimi çekmezken daha sonra dikkatimi çekmeye başladı. Gökhan'la çocukluk arkadaşıymış bunlar. Aynı Kaan ve ben gibi. Ama tabiki önemsiz bu konuyu kapatmıştık. Daha sonra Gökhan konuşmaya başladı. Kısaca bahsetti. Vay şarkı söylüyormuş. Sesi güzelmiş. Söyle de dinleyelim o zamann. Daha sonra bana sıra geldi. 'İzmirliyim. Aynı yaştayız. Şarkı yarışmasında Türkiye derecem var. Birçok enstrüman çalıyorum. Bu arada dansçı ve yüzücüyüm. Bu kadar iştee!' dedim samimi bir tavırla. Sonra da Kaan konuşmaya başladı.  ' Deniz demedi ama, Deniz ve biz aynı siz gibiyiz.' derken Gökham ve İrem'i gösterdi. 'Benim her şeyim. Bir tanem. En kiymetlim. Ama onun kadar yetenekli değilim. Sadece yüzücüyüm ve atletizimde ödüllerim var.' 'Hmm siz ikimizde bir şey var. Deniz yapmadığın bir şey, sahip olmadığım bir yetenek var mı? ' dedi Afra adında bir kız. Şeker birine beziyordu. Aslında çok güzeldi. Gözleri mavi ve saçları açık kahverengiydi. Düz saçları cidden çok hoş gözüküyordu. Tebessüm ile 'Teşekkür ederiiim sen de öylesin bence.' diyerek tekrar gülümsedim. O da aynı tepkiyi verdikten sonra devam ettik. Duru, Ada ve Can da kendini tanıttıktan sonra bu tanışma faslı da sona erdi. Afra, gitarını getirmeye gitti. Elinde siyah bir gitarla geldi. Önce bana uzattı fakat kabul etmedim. Etseydim cidden kaba bir davranış olurdu. Cristina Perri'nin Human parçasını çaldı. Ben de söylemişim. Yani farketmeden. Kaptırmışım gene kendimi. Afra ısrarla gitarı bana veriyordu. Ben de ısrarla geri çeviriyordum. En sonunda dayanamayıp aldım. Aklıma ilk gelen parça Teoman'ın Aşk Kırıntıları adlı parçasıydı. Kalın bir ses lazım diye düşünürken Gökhan şarkıya başladı. 'Yakşatırsana yavaş yavaş kendini bana. Al içine tekrar derinine sakla kat kasırgana. Yalan söyleme, bak gözlerime bitmiş olamaz. Yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı birazz.' Ve burdan sonra susunca ben devam etmeye başladım. 'Aşk kırıntısıyla doymaktansa, tek başıma aç kalırım bu hayatta. Paylaşacak bir şey artık yoksa,  bir erkekle bir kadın arasındaa.' Ve şarkıyı beraber söyleyip bitirince bir alkış koptu. Diğer grupdan dışarda olanlar da varmış ve onlar da dinlemiş. Ben de diyorum bu kadar sesi nasıl çıkarttılar. Bir özelliğim var ki iyi mi kötü mü bilemedim. Kendimi şarkıya kaptırıyorum. Fazlasıyla hem de. Mesela diğer grubu farketmemişim bile. Bu arada Gökhan da baya iyiymiş. Ciddi anlamda güzel sesi. Büyük ihtimal şu an herkes aynı fikirde. Çünkü hâlâ alkışlıyorlar. ' Teşekkürlerr.'diye yanıt verdim biraz utangaç bir sesle. Aslında şarkı söylemekten,  gitar çalmaktan falan utanmam ama bunlar da durmadan alkışlıyorlar! Kafamı döndürünce İrem'in bir bana bir de Gökhan'a gülümseyerek bakıyordu. Gitarı Afra'ya geri vererek bağdaş kurup oturdum. Bu sefer ortaya başka bir konu atılmıştı. Bizim çifte kumrular kalkmış,  sekiz kişi falan dinlenmeye gitmişti. Gökhan ve arkadaşları ile bizim grup kalmıştı. Gökhan'a Kaan sesinin güzel olduğunu söyledi. 'Zamanında müzik kursuna gitmiştim. Sesim hep güzeldi yani öyle derlerdi ama eğitim alınca daha da geliştirdim' dedi Gökhan. 'Deniz sen ayrı bir dünya,  varlık,  insansın.' diyen İrem'e şaşkın bir şekilde baktım. Kızın şortunu ıslanmıştım ve o bana iltifat ediyordu. 'A teşekkür ederim,  eminim sen de öylesindir!' diyince sadece piyano çaldığını, sesinin kargayı aratmayacak kadar kötü olduğunu söyledi. Ben de gülümseme ile geçiştirdim. Saat ilerliyordu. Bizim sohpetimiz de aynı doğrultuda artıyordu. Konuştukça İrem'in ne kadar sevimli biri olduğunu farkettim. Şeker ve cana yakın bir kızdı. Gökhan ise eğlenceli biriydi. Grupları iyiydi. Biz kadar olamasalar da iyiydi. Saat ikiye geliyordu. İrem içerden yiyecek bir şeyler getirdi. Beraber yemeye başladık. 'Deniz üniversiteyi nerde okumak istiyorsun?  Ya da bölüm?' diye bir soru geldi İrem'den. ' Mimarlık istiyorum. Ve İstanbul'da. Sen? ' dedim gülerek. ' Ben eczacılık okumayı planlıyorum. İstanbul'da aynı şekilde. Zaten Gökhan'la gidicez. O da mühendislik istiyor. Beraber okur gideriz.' diyerek kolunu Gökhan'ın omzuna attı. Desene yolumuz daha çok kesişecek. Bizim gruba sorduktan ve biraz daha neden seçtiğini vb şeyleri anlattıktan sonra sonra yorucu bir güne hazırlanmak için odalarımıza geçtik. Suda sabun gibi ediyordu zaman. Saat dörde geliyordu. Ne konuşmuştuk bilemesem de yorgunluktan kapanan gözlerime engel olamadım. Yarın bizi bekleyen heyecanlara hazır olmalıydım...

Mavinin Sen TonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin