2. Bölüm

13.8K 147 12
                                    

Arabanın içinde ne o konuşuyordu ne de ben. Olan biteni anlayamıyordum. Nereden çıkmıştı bu çekici ve tehlikeli. Nasıl da bir anda beni oradan çekip almıştı. Orkun'un beni rahatsız ettiğini nasıl böyle anlayıp direk beni korumuştu. O ortalığa çıkan adamlar da kimdi öyle. Şuanda nereye gidiyorduk. Bunların hepsi başlı başına sorun değil gibi, en büyük sorun babamdı. Benim ne düşündüğümü bilmeden veya bana sormadan adamlara verdiği cevap o kadar fazlaydı ki. Buradan uzaklaşmam gerekiyordu en iyisi sırlarımı ve beni saklayan şehre ve büyük annemin yanına gitmekti bir süreliğine. Tüm bu olanlardan sonra , çok fazla içtiğim içkinin etkisiyle de başım o kadar ağrıyordu ki gözlerime de vurmaya başlamıştı bu ağrı. Elimi şakaklarıma attım hafif ovalarken gözlerimi kapadım. Bugün tüm bu yaşanılanlar çok fazlaydı bana derken araba durdu ve gözlerimi açtım. Gözlerimi yanımdaki tehlikeliye çevirdim. Bana bakmadan "burada bekle geliyorum " dedi ve kapıyı kapattı. Bu da neydi böyle. Ben daha cevap veremeden arabadan indi. Sinirlenmiştim bu duruma iyice. Kanımda yeteri kadar adrenalin vardı zaten. Açtım kapıyı indim aşağıya. Kafamı çevirdim ve etrafa bakındım. Bir pizza restoranın otoparkındaydık. Ne yapıyordu burada acaba? Tehlikeliyi anlamak güçtü, tavrı o kadar emrivakiydi ki şuanda içinde bulunduğum duruma bakacak olursam onu anlamak için uğraşmayacaktım. Üstümdeki kıyafet beni her ne kadar zorlayacak olsada yola koyulmaya karar verdiğim sırada bileğimden bir el yakaladı beni.
- Ne yapıyorsun sen? Sana araba da beklemen gerektiğini söyledim!
Kafamı çevirerek bileğimden yakalayan elin sahibine baktım. Bu el gözlerinin rengini ayırt edemediğim ama bana kızgınlıkla bakan tehlikeli ve seksi kurtarıcımdan başkası olamazdı. Her ne olursa olsun bana böyle çıkışamaz ve baskı kuramazdı. Ne sanıyordu bu adam kendini! Daima böyle emirler mi yağdırıyordu. İyice tepem atmıştı.
-"Senden emir aldığımı bilmiyordum." Dedim gözlerinin içine sinirli bir tavırla bakarak.
-"Arabaya bin!" Dedi arabaya doğru bileğimden çekerek.
Bileğimi ellerinden kurtarıp hemen buradan gitmek istiyordum. Bileğimi çekmeye çalıştım fakat o kadar güçlüydü ki bileğim avuçlarının içinde kıpırdamadı dahi. Gerçekten sinirlenmiştim! Bu sefer hamle sırası bendeydi adım attım ona doğru ve gözlerinin içine bakarak;
-"Senin emrivakilerle söylediğin hiçbir şeyi yapmayacağım!" işte Asi'liğim tutmuştu ama gözlerinde anlamadığım yumuşaklıkta bir belirti oluştu. Sanki dudaklarının yan tarafı yukarı doğru kıvrıldı ve belli belirsiz bir gülümseme oluştu.
-"Zor bir gün geçirdin. Şuanda başın çok ağrıyor ve açsın. İlerideki eczaneden ağrı kesici almadan önce yemek yemen için sana sebzeli ve tavuklu pizza ile kahve aldım. Pizzayı hemen yiyip ardından soğutmadan kahveyi içip ilaçını içeceksin"
O kadar şaşırmıştım ki! Benim en sevdiğim yiyeceklerden birinin sebzeli tavuklu pizza olduğunu nasıl biliyordu. 'Sadece bir tesadüf' diye düşündüm ama başımın ağrıdığını nasıl anladı. Yemek, kahve ve ilaç. Beni düşünmesi hoşuma gitmişti fakat tavrı yine emrivakiydi. Ben tüm bunları düşünürken bileğimden beni arabaya doğru çekti ve bindirdi. Elinde tuttuğu paketle şoför koltuğuna oturdu. Çok fazla yakışıklıydı bu adam. Heybeti ve dik duruşuyla gerçekten göz alıcıydı ki  direksiyonu kavrayışı araba üzerinde ki hakimiyetiyle herşeyin kendisine ait olduğunu belli ediyordu. Girdiği tüm ortamlarda gözlerin onun üzerinde olduğuna emindim.
Paketten pizzayı çıkarttı açtı ve sadece pizzaya ketçabı sıktı. Diğer sosları kutusuyla yanına koydu ve bana uzattı. Yeni bir tesadüf daha! Nereden bilebilecekti ki benim pizzayı bu şekilde yediğimi.

-"Hepsini bitireceksin!" Kahveyi yerine koydu ve arabayı çalıştırdı. Laftan anlamayan bu adama cevap verme gereksinimi dahi duymadım ve pizzayı yemeye başladım zaten iştahlı biriydim. Hem zevkle yemek yer hem de zevkle yemek yapardım. Gerçekten acıkmıştım ve sinirlensem de haklıydı. Başım çok ağrıyordu ve ilaç içmeliydim. "Sen de yemek ister misin?"
Cevap vermedi ama sanki  hafif  gülümsedi gibi. Bu adamın gülümseyip gülümsemediğini de anlayamıyordum. Ya günün vermiş olduğu stresten dolayı ya da gerçekten gizemli olmasından dolayı. Cevap vermemesine aldırmadan biraz onu seyrettim. Bu gösterişli lüks arabaya dahi hükmedişi çok seksi ve çekiciydi. Hareketleri ağır ama bir o kadar da etkileyiciydi. Girdiği bütün ortamların gözdesi ve hakimi olduğu hareketlerinden o kadar belliydi ki. Tüm bunları düşünürken tamamını bitirdiğim pizzaya bakınca çok acıktığımı anlamam uzun sürmedi. Kahvemi yudumlamaya başladığım sırada arabayı durdurdu ''Burada bekle bir yere kıpırdama. Bu sefer inip gitmeye kalkarsan'' dedi ve kafasını çevirip gitti. Şimdi bu da neyin nesiydi böyle. Fazla kafa yormama gerek yoktu. Altı üstü şu araba yolculuğu boyunca hayatımda bir defa görebileceğim bir insandı.  Kahveden bir yudum almamla beraber kendimi iyi hissetmeye başladım. Tehlikeli ben daha diğer yudumu almadan elinde bir şişe su ve ilaç ile geldi. ''Kahveyi bitir. Sonra ilacını alacaksın. Beraber içme. Kahve ilacı keser'' aman Allahım tıppi bilgiside varmış diye gülümsedim içten içe. Şuan da bu araba da bu çekici ama bir o kadarda ürkütücü adamın yanında olmak gerçekten de doğru değildi fakat değişik bir şekilde güven duyuyorum ona. İlk gördüğüm andan itibaren vücudum karıncanlanmaya başladı. Onu ilk gördüğüm de sanki havada bir kıvılcım oluştu. Onun varlığını hissedebildim. Tüm bunları düşünmeyi bir kenara baktım sonuçta bir daha görmeyeceğim bir adamdı...
Kafamı cama yasladım ve şehri seyretmeye karar verdin. Şehri seyretmeyi seviyordum. Her doğan güneşin bir umut olduğuna inanırım daima. İnsanların her zaman gülmesi gerektiğine ve sağlıkla ilgili sorunumuz yoksa her zaman herşey için bir şans ve bir umut olduğuna inanırım. Yaşamak her zaman herşeye rağmen güzeldir ve ben de yaşamayı seviyorum. Bunları düşündüğüm sırada "Kahveni iç" diye tok ve bir o kadar da sert ses tonuyla yine emir verdi. 'Yaşamyı seviyordum evet ama böylesi bir adamla ne kadar sevilebilinirdi ki yaşam' ... Cevap vermedim aslında vermek istemedim. Sadece göz göze geldik. Göz göze geldiğimiz de o bir an bile aramızda kıvılcım karıncalanma ve soluk alış verişimde değişiklik hissettim. Bunların hepsinin içkiden dolayı olduğunu düşündüm ve kahvemi yudumladım. "Imm, white chocalate mocha. Anlaşılan şanslı günündesin. Neyi seviyorsam onu alıyorsun. Sevmediğim bir şeye denk gelmedim. Bunu nasıl becerdin?" Kendimi tutamadım bu kadarına da artık şaşırıyordum fakat bir şey anlamıyordum. Bana bakmadı bile. Hareketleri, tutumu ve davranışları oldukça sertti ama anlamadığım bir şekil de onu ilk gördüğümde gözlerinde çocuksu bir masumiyet gördüm. Tabi ki güvenle birlekte... -"Sadece tahmin ettim. Anladığım kadarıyla evine dönmek istemiyorsun"
-"Evet gitmek istemiyorum. Telefonunu kullanabilir miyim?" Telefonum çantamda kalmıştı. Oradan hızla uzaklaşırken çantamı almak aklımın ucundan dahi geçmedi.
Yine bakmadan ceketinin cebinden çıkardığı telefonu bana uzattı. Aslında kimsenin maddiyatına bakmam, parayı önemseyende biri olmadım hiç bir zaman her zaman maneviyat ve hayallerim daha önce geldi fakat benim çekici ve ürkütücü hakkında bir ipucu daha edindim. Bana uzattığı telefon dünyada özel üretilen Vertu serisindendi.
Bunu düşünmeyi bir kenara bırakıp can dostumun numarasını tuşladım. Derin bir soluk aldım sesimin titreyeceğine emindim. O benim sırdaşımdı. Herşeyimin sırdaşı... Üçüncü çalıştan sonra telefonu açtı.
-"Alo Derin benim canım Asi."
-"Asi, iyi misin sen? Bu kimin numarası? Neredesin sen? Neler oluyor? Sesin neden öyle kötü geliyor?" Hafif gülümsedim. Her zaman çok soru sorardı benim can dostum. Tekrar ciddiliğime ve o ses tonuma ister istemez büründüm.
-"Her şey maf oldu. Babam Orkun ile olan duruma sıcak baktı malum durumlarını sende biliyorsun. Dayanamadım oradan kaçtım Orkun peşimden geldi derken, şey..." duraksadım Orkun peşimden geldi beni taciz etmeye çalışırken karanlığın içinden biri çıktı beni kurtardı. İşin ilginç yani ben onu ilk gördüğüm an çok başka duygular içine girdim. Hatta onunla sevişmek istedim dudaklarına yapışıp tadına bakmak istedim ve tanımadığım, çekici ve ürkütücü ile şuanda arabadayım desem eğer Derin kalp krizi geçirebilirdi. Onun yerine " sana olanları daha sonra detaylı bir şekilde anlatırım. Eve geçemiyeceğim. Sana gelemem ilk bakacakları yer senin yanın olur. Senin evine yakın olan otele geçeceğim. Şuanda pasaportuma, bir kaç kıyafete ve sabah saatlerinde olan bir uçak biletine ihtiyacım var."
-"Babannenin yanına mı?"
-"Evet, Sen de gelir misin lütfen? Buna ihtiyacım var."
-"Tamam ama hemen gelemem halletmem gereken işlerim var sen git arkandan gelirim."
-"Teşekkür ederim." Dedim minnetle ben onun o da benim için biz birbirimiz için herşeyi yapardık. Beraber o kadar zor ve sırlarla dolu günler atlatmıştık...
-"rica edefim her zaman. Otele geçince beni ara sabah görüşürüz". Telefonu kapadım ve teşekkür edip çekiciye vermek için uzattığım soradabana baktığını gördüm. Gözlerinde yine değişik bir ifade vardı. Şaşırmış gibi. Sanki birşeylerden hoşnut gibiydi.
-"ilacını iç ve bahsettiğin otelin adını söyle"
İlacımı içtim ve otelin adını söyledim. İlacımı içtim ve otelin adını söyledim. Otele gidene kadar ikimizde konuşmadık. Aklımda o kadar fazla soru vardı ki yorgunlukta cabasıydı. Otelin girişi gözüktüğünde gizemli arabayı yavaşlattı ve arabayı gören otel çalışanları arabanın kapısını açmak için hızlandılar 'normalden fazla bir ilgi'. Benim kapımı açmalarına fırsat vermeden kendim açtım ve indim. Bu konularda oldukça hassas bir insandım. Otele şöyle bir göz gezdirdim. Gerçekten devasa bir oteldi bu. Daha önce spor salonunu kullanmaya geldiğimiz de Derin bu otelin tüm dünyada benzerleri olduğunu söylemişti. Sahibi hakkında da birçok şeyden bahsetmişti fakat o an başka şeylerle ilgilendiğimden dolayı aklımda pek çok şey kalmamıştı. Kalanlar sahibinin çapkın, milyarder, yakışıklı ve sinirli oluşuydu. Otelin girişi İngiliz kraliyet sarayı girişini andırıyordu fakat bu daha lüks modern ve şatafatlıydı. Yerden dümdüz uzanan camlar vardı kimi aynalı kimi aynasız, giriş kapısının solunda klasik araba olan Rolls Royce vardı. Klasik arabaları çok severim benim için klasik arabalar bir tutku ve gayri ihtiyari onun yanına ilerledim. Rengi ateş kırmızısıydı bana geçmişi, yaşanılanları ve tarihi hatırlatırdı. Sağ elimin işaret parmağını farın üzerine koyup şoför kapısına kadar sürükledim, içine bakıp gülümsedim. Kafamı kaldırdığım sırada 'şimdilik' kurtarıcımı beni izlerken buldum.

ASi PSiKOLOĞUM!!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin