Orphanage ф

406 65 8
                                    

Jungkook ф

Duyduğum bomba sesiyle bir kez daha yerimden sıçramış ve gözlerime yeni yaşlar eklemiştim. Çok korkuyordum.. beni bulup öldürmelerinden veya bu ormanın derinliklerinde o yetimhaneyi bulamayıp kaybolmaktan korkuyordum.

Artık bir ailem yoktu. Beni koruyabilecek bir ailem... fakat kendimi koruyabileceğim bir gücüm vardı. İnsanların bedenlerini esir alabiliyordum. Savaş çıkmadan bir iki hafta önce annem bana bu sırrı söylemiş ve gücü nasıl kullanacağımı yarım yamalakta olsa öğretmişti. Ama en büyük sorun bu gücümü kullanıp nasıl buradan geçeceğimdi...

Biraz daha ilerledikten sonra küçük çalılardan ve büyük ağaç gövdelerinden yapılmış bir kulübe görmüştüm. Yetimhane olamazdı. Bu yüzden aklıma gelen ilk şey Kuzey Korelilerin gizlenmek için kullandıkları kulübe olduğuydu.

Hemen bir ağacın arkasına saklanıp ne olduğunu izlemeye başladım. Siyah yüzlü ve kıştan korunmak için ağzı atkıyla sarılı olan bir asker kulübeden çıkıp bir yerlere gidiyordu. Ben de onu takip edip ne yaptığına baktım. Bakmaz olaydım. Adam pantolonunu indirmiş tuvaletini yapıyordu.

Aklıma gelen fikirle hızlı adımlarla adamın arkasına geçmiş ve içimden söylediğim cümlelerle elimi omzuna koymuştum. Onun bedenine girerek buradan kaçıp kolaylıkla yetimhaneyi bulabilirdim. Yanında silahı olmadığı için rahattım. Fakat ters giden bir şeyler vardı. Annemin öğrettiği şeyleri yapmama rağmen hala onun bedeninde değildim.

Adam ise hemen pantalonunun düğmesi kapatıp beni yere yatırmıştı. Yüzümde hissettiğim yumruklarla gözlerim yavaşça kapanıyordu ve ben hala bir şey yapamıyordum. Bedenim güçsüz düşmüştü.

"Önemli olan söylediğin sözler değil,hissetmendir." Kafamın içinde yankılanan annemin sözleriyle birazda olsa kendime gelmiştim. Birisinin bedenine girmem için ilk önce hissetmem gerekiyordu.

Gözlerimi sımsıkı kapatıp kollarımı üstümdeki bedene sarmış ve hissetmeye çalışmıştım. Aynı zamanda içimden annemin ezberlettiği sözleri geçiriyordum.
Geçen her saniye beni karanlığa sürüklesede elimden geleni yapıp direniyordum.

Birden yüzümdeki yumruklar yerine bir boşluktaymışım gibi hissetmeye başlamıştım. Çok garipti.. gözlerimi açarsam sanki ölecektim.

Sonunda cesaretimi toplayıp gözlerimi yavaşça aralamıştım. Gördüğüm ağaçlar ve titrememi sağlayan soğuk hava dalgası kurtulduğumun kanıtıydı. Ayaklanıp bir kez etrafıma bakınmış ardından gözlerimi ellerime ve bacaklarıma dikmiştim. Lanet olsun!

Başarmıştım...

Birisinin bedenine girebilmiştim.

Hız kesmeden kulübeden aldığım silahla ilerlemeye devam ettim. Arada bir kaç tane askerle göz göze geliyordum. Hepsi bana selam verip hemen gözümün önünden kayboluyorlardı. Bu duruma gülmeden edememiştim.

Ф

Şatoya benzeyen bir bina göz hizama girdiğinde anlamsızca çığlık atıp yerimde dans etmeye başlamıştım. Bu zamana kadar hep üzüntüden ağladığım doğruydu.Fakat şimdi dans edip mutluluktan akan gözyaşlarımı serbest bırakıyordum.

Koşar adımlarla yetimhanenin kapısını çalmış ve biraz geri çekilip beklemeye başlamıştım.

Bir kaç saniye sonra kapı biraz aralanmış ve bana korkuyla bakan gözleri görmüştüm. Kahverengi saçları ve geniş omuzları vardı. Boyu ise benim boyumdan az da olsa kısaydı.

"L-lütfen beni öldürme.." söylediği cümleyle gülümsemiş ve ne demek istediğini anlamaya çalışmıştım. Gözleri bedenimde gezinmeye başladığında ise bende üzerimdekilere bakmıştım. Hay aksi! Girdiğim bedenden çıkmayı unuttuğum için çocuk korkmuştu.

"Korkma ben asker değilim." Annemin öğrettiği gibi söylediğim cümleyle bedenden ayrılmış ve yere düştüğüm için doğrulmuştum. Ellerimi birbirine sürterken çocuğun bana şaşkınca baktığına emindim. Ben ise yerde yatan ölü bedene bakıyordum. Girdiğim bedenden çıktığımda o kişi ölmüş oluyordu.

"B-bayan Yu-un!" Aniden bağırmasıyla yerimden sıçramış bakışlarımı kapıya koşarak gelen bayana çevirmiştim. Düzenlice yaptığı bukleli topuzu ve üstüne olan koyu mor elbise onu ciddi birisi gibi gösteriyordu.

"Oh.. Jungkook." Adımı bilmesiyle biraz ürkmüş olsamda bunu umursamadan yerdeki bedeni göstermiştim.

"Şey içine girdiğim için öldü." Dedim fısıldar gibi. O da ne olduğunu anlamış olacakki birisini çağırmıştı.

"Jimin! Buraya gel." Sarı saçlı beden bakış açıma girdiğinde gerginliğimi gizlemekte zorlanıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.

"Şu bedeni arka bahçeye taşı ve göm." Adının Yun olduğunu öğrendiğim bayan sakince Jimin'e emir vermiş ve suratındaki hafif gülümsemeyle tekrardan bana dönmüştü.

"Hadi içeri geçelim." Elini omzuma koymuş ve beni içeri doğru sürüklemeye başlamıştı. Ben ise Jimin'in kolaylıkla kaldırdığı bedene bakıyordum hala. Cidden o kadar ağır bedeni nasıl elinde hafif bir çanta tutuyormuş gibi taşıyordu?

"Jin,sen Jungkook için mutfaktan bir bardak su getir." Kapıyı açan çocuğun isminide böylelikle öğrenmiştim. Omuzları ve saçları çok güzeldi.

Salona geçtiğimizde ise gözüme ilk çarpan kişi tekli koltukta kitap okuyan beden olmuştu. Taktığı gözlük onu seksi kılmıştı. Anlaşılan yetimhanedeki en zeki kişi oydu.

Yan tarafa baktığımda ise elinde tuttuğu çubukla masadaki taşa bir şeyler söylediğini görmüştüm. Büyü mü yapmaya çalışıyordu o?

Başımı iki yana sallayıp gülümsediğimde asık suratıyla köşede oturan çocuğu fark etmem bir olmuştu. Kahverengi ve düz saçları hoşuma gitmişti. Fakat çok sessiz birisine benziyordu.

"Çocuklar Jungkook'a hoşgeldin diyin."
Üçü de gözlerini bana dikmiş ve aynı anda 'hoşgeldin' demişlerdi.

Ardından sessiz diye adlandırdığım çocuğun yanına oturup Bayan Yun'un birisine seslenmesiyle irkilmiştim.

"Yoongi Jungkook'la tanışmaya gel!" O sırada kapı sesi duyulmuştu. Yaklaşan adım sesleri nedense ellerimin terlemesine sebep olmuştu.

Yanımdaki çocuk ise kulağıma eğilip bir şeyler fısıldadı.

"Senin buraya geleceğini daha savaş başlamadan önce biliyordum." Dediği şey beni korkutsada özel güçleri olduğu aklıma gelince bunu normal bir durum olarak adlandırmıştım.

Kocaman açtığım gözler elinde bir bardak su tutan Jin'e kaydığından hemen eski halimi alıp gülümsemiş ve suyu içmiştim.
Bardağı ona geri vereceğim sırada siyah saçlı,küçük gözlü ve beyaz teniyle salonu aydınlatan çocuğu fark etmiştim. Bana baktığı için anında göz göze gelmiştik.

"Demek o meşhur Jungkook sensin!" Bana yaklaşmış elini uzatmıştı. Uzattığı elinin üstüne zorlukla titreyen elimi koymuş ve sıkmıştım. Tam elimi geri çekiceğim sırada buna izin vermemiş ve beni koltuktan kaldırmıştı. Ardından dudaklarını kulağıma yakınlaştırarak tüylerimin diken diken olmasına sebep olan şeyleri söylemişti.

"Korktuğunu saklamaya çalışmana gerek yok Jungkook. Zihnini rahatlıkla okuyabiliyorum."

Başladığım bu yeni kitaptan nedense çok umutluyum. İnş düşündüğüm gibide olur. Normalde böyle bir kitap yazmıycaktım ama bulduğum bu konuyla kendime hakim olamadım.

Boy✖️Boy 🖤⚡️

Strange Forces Orphanage ф yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin