Mind ф

306 54 6
                                    

"Korktuğunu saklamaya çalışmana gerek yok Jungkook. Zihnini rahatlıkla okuyabiliyorum."

~

Zorla gülümsemiş ve elimi bırakması için büyük bir uğraş vermiştim. Zaten terli olan ellerim daha çok vıcık vıcık oluyordu. Tuttuğum nefesim ise beni öldürebilirdi.

"Yoongi bu kadar küstahlık yeter!" Bayan Yun'un otoriter sesi sayesinde elimi geri kazanabilmiştim. Tahmin ettiğime göre Yoongi'nin özel gücü zihin okuyabilmeydi. Ve lanet olsun ki beni en çok korkutan şey de buydu.

"Jungkook iyi misin?" Turuncu saçlı çocuk elinde tuttuğu büyü sopasını cebine sıkıştırıp yanıma doğru gelmeye başlamıştı.

"E-evet iyiyim. Neden sordun ki?"

"Yüzün hiç iyi gözükmüyor da ondan." Ellerini yüzümde oluşan yaraya dokundurduğunda ufak çaplı bir çığlık atmıştım. Yoongi ise bu halime gülmüştü. Salak!

"Sensin o salak!" Yoongi birden bağırdığında yerimden sıçrayıp elimi kalbimin üstüne koymuştum. Beynimin içine edeyim. Çocuk zihin okuyabiliyor,ben burda ona saydırıyorum!

Bayan Yun Yoongi'ye kızgın bir bakıl atmış ve yanıma gelmek için hareketlenmişti. O da elini sihirbaz çocuk gibi suratımda gezdirdiğinde yanına kitap okuyan kişiyi çağırmıştı.

"Namjoon Jungkook'un sana ihtiyacı var gibi gözüküyor." Sakince kitabını kapatmış gözlüğünü elleri yardımıyla çıkarıp cebine sıkıştırmıştı. Ardından ellerini suratıma değdirmeden yüz hizama getirmişti.

"Bitti." Ellerini indirmiş ve kitabını alıp salondan ayrılmıştı. Bu kadar sakin bir yapıda olmasını garipsememek elimde değilmiş gibiydi. Cidden nasıl bu kadar değişik insanın arasında sakin kalabiliyordu?

"Bayan Yun yemek hazır." Mutfaktan önlüğüyle çıkan Jin mutlulukla konuştuğunda gülümsemiştim. Çünkü az sonra açlıktan geberebilirdim.

"Burda olanlar sofraya otursanlar. Ama sakın yemeğe başlamayın! Bugün herkesin sofrada olmasını istiyorum." Bayan Yun tam arksını dönüp gideceği sırada tekrardan bir şeyler söylemişti.

"Bu arada Jin Namjoon,Yoongi ve Jimin'i çağırmayı unutma." Birden elimden tutmuş ve beni sürüklemeye başlamıştı. İnce koridorda sağa sola savrularak çekilirken gözüm duvardaki büyük ve göz kamaştıran tabloya kaymıştı.

Siyah beyaz olan resimde Bayan Yun gösterişli bir koltukta oturmuş kameraya her zamanki gibi sert bakışlar atıyordu. Yoongi ve Jimin ise hemen koltuğun arkasında ayakta duruyorlardı. Namjoon kalın kitabı yere koyup okuyormuş gibi yerde bağdaş kurmuştu. Taehyung somurtan suratıyla sandalyenin yanında durmuş Jin ise Hoseok ile sarılmış kameraya bakıyordu.

Tuhaf bir aile tablosu gibiydi.

"Jungkook bunları giy ve ardından yemek için mutfağa gel. Senin için Jin en iyi yaptığı yemeği pişirdi." Bayan Yun'un sesini işitmemle transtan çıkmış ve kafamı iki yana sallayarak uzattığı kıyafetleri incelemiştim. Şık bir takim elbiseye benziyordu. Her bir detayı siyahtı ve bu çok hoşuma gitmişti.

Bayan Yun bana gülümserken odadan çıkmış ve topuklu ayakkabılarını yere sertçe vurarak uzaklaşmıştı.

Ben de hiç zaman kaybetmeden üzerimdeki kirli kıyafetlerden kurtulup takım elbiseyi özenle giymiştim. Hemen önümde duran boy aynasındanda kendimi incelemeyi unutmamıştım tabi.

Aynada gördüğüm kişi eski,güçsüz çocuğu andırmıyordu. Daha çok bilgili ve otoriter gibi gözüküyordum. Bir takım elbisenin insanın dış görünüşünü bu kadar değiltireceğini hiç düşünmezdim.

Son kez yakamıda düzeltip odadan çıkmak için kapıya doğru ilerlemiş ve aklımdan bir saniye bile çıkmayan siyah saçlı çocuğu unutmaya çalışmıştım. Zihin okuyabildiği için düşünmem bile yasak olmuştu artık.

Kapının önüne geldiğimde elimi kapı koluna götürüp aşağıya doğru ittirmiştim. Dışarı adım atacağım sırada yan odanın kapısının açılmasıyla aniden duraksamış ve çıkan kişiye çarpmıştım. Lanet olsun! Lanet olsun!

Bu o çocuktu.

"Biraz dikkat etsene velet!" Ateş saçan gözlerini bana diktiğinde ellerimi enseme götürmüştüm. Neden bu kadar salakça davranıyordum?

"Salaksın da ondan!" Hemen içimden kendi kendime konuşma olayını kesmeliydim!

"Bence böyle daha iyi." Hadi ama! Beni korkutuyordu.

"Bence de korkmalısın." İçimden geçirdiğim her şeye cevap verirken yavaşça bana doğru gelmeye başlamıştı. Ben ise doğal olarak ondan kaçmak için adımlarımı geriye doğru atıyordum.

En sonunda sırtım soğuk duvarla buluşmuş kaçacak yerim kalmadığını anlamama sebep olmuştu.

"Seni baştan uyarıyorum velet! Sakın bana bulaşma! Gözümün önünde olmanı bile istemiyorum. Bu yüzden ayağını denk al!"
Ne zannediyordu bu kendini? Küçük gözleri beyaz teniyle uyumlu ve çok güzel gözükebilirdi fakat bu beni onun hakkında kötü düşünmememe izin veremezdi.

"N-neden böyle davranıyorsun?" Sorduğum soruyla kolumdaki ellerini gevşetmiş ve yüzünü birazda olsa benden uzaklaştırmıştı. Burnundan alıp verdiği nefes beni korkutsada cesaretli görünmeye çalışıyordum fakat ben ne yaparsam yapayım onun gözünde ailesi öldürülmüş zavallı bir çocuktum.

"Bunu bilmene gerek yok." Dediği şeyle kollarımı özgürlüğe kavuşturmuş ve yanımdan uzaklaşmaya başlamıştı. Söyledikleri sadece daha çok kafamı karıştırmıştı.

Dar koridorda yürümeye devam ederken birden yerinde durmuş ve arkasını dönmüştü. Ben ise rahatlamış olan bedenimi tekrardan kasmaya başlamıştım. Bana neler oluyordu böyle?

"Bu arada.. gözlerim ve beyaz tenimin ne kadar güzel gözüktüğünün bende farkındayım. İltifatın için teşekkür ederim." Söylediği şeyle anında elimle alnıma bir tokat atmıştım. Beni bu denli etkilemesi ve aklımı okuyabilmesi sinirimi bozuyordu.

"Etkilemek mi?" Gülerek sorduğu soruyla bir kez daha kendime tokat attım!

Sikeyim!

Ф

Sizce kitap nasıl ilerliyor?

Strange Forces Orphanage ф yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin