Jungkook ф
Bayan Yun'un isteği üzerine tekrardan sofrada toplanmış ve beraber yemek yemek için hazırlık yapmaya başlamıştık. Jin mutfağı her zaman ki gibi güzel kokularla süslerken bende ona yardım için masaya tabakları yerleştiriyordum. Diğerleri ise her zaman ki gibi mutfağın bir köşesinde takılıyorlardı.
"Yemek nerdeyse hazır Tae ve Jimin nerde? Bayan Yun'dan önce burda olmaları gerekiyor." Jin elindeki yemek kaşığını bırakıp bana baktığında bilmiyormuş anlamında dudak büzdüm. Büyük ihtimalle Jimin kas çalışıyor Tae ise odada defterine yazı yazıyordu.
Son tabağıda masaya koyup Tae'ye bakmak için odaya doğru ilerledim. Kapının önüne geldiğimde ise kapıyı yumrukladım ama ses yoktu. Yüzümü buruşturarak kapıyı araladım ve boş bir odayla karşı karşıya kaldım. Tam o sırada arkamda hissettiğim nefes tüylerimin diken diken olmasını sağlamıştı.
"Jimin ve Taehyung nerde?" İşittiğim soluk ses kalbimin deli gibi atmasına sebep olurken bir yandan da beni mayıştırıyordu.
"B-bilmiyorum." Dedim ve suratıma bile bakmadan mutfağa doğru ilerledi. Sinir!
Bende onun arkasından mutfağa gittim ve telaşlı bir şekilde mutfakta koşturanlara baktım. Kendimi kötü hissetmiştim. Normal olmayan bir şeyler vardı.
"Neyiniz var?" Diye sordum ellerimi iki yana açarak. Yoongi ise sadece bana boş bol bakınmıştı o an.
"Eğer ikisi yine o yere gitmişlerse Bayan Yun çok kızar. İlkinde zor affetmişti." Hoseok elindeki sopayı başına vurup bir yandanda mutfakta dönüp duruyordu.
"Ne yeri?" Hiç bir şeyden haberim yoktu.
"Sonra anlatırız Jungkook. İlk başta Bayan Yun'un haberi olmadan bulmamız gerekiyor." Namjoon kitabını masaya bırakıp gözlüğünü çıkardı ve hepimizin suratına baktı.
"Ben Bayan Yun'u oyalarım." Dedi Hoseok. Ardından Namjoon "bende seninle gelirim Hoseok." Dedi.
Jin ise az sonra kalp krizi geçirecekmiş gibi etrafa bakınıp bir yandanda yaptığı yemekleri kontrol ediyordu.
"Ben mutfaktan ayrılamam." Dedi titreyen sesiyle. Korktuğu ortadaydı.
"O zaman onları aramaya kim gidecek?" Diye sordu Namjoon Yoongi'yle bana bakarak. Hayır,hayır! İkimiz olmaz!
"Yoongi o mağranın yerini bi tek en iyi sen biliyorsun. Yanına Jungkook'u al ve git." Dedi Namjoon.
"Jungkook mu? Yalnız da gidebilirim." Ellerini göğüsünde birleştirip gözlerini devirmişti. Her haliyle sinirlerimi bozmayı beceriyordu.
"Taehyung ile en iyi anlaşan Jungkook. Siz ikinizin ona kötü davrandığını biliyorum. En azından Jungkook'u gördüğünde rahatlar."
"Hiç iyi bahane üretemiyorsun Namjoon."
"Uzatmada gidin artık."
"Peki." Yoongi sert tonda söylediği son kelimeyle kolumdan tutup beni dış kapıya kadar sürükledi ve ayakkabılarımı giymem için merdivenlere otutturdu.
Hazır olduğumuzda Tae ve Jimin'i aramaya çıktık. Uzun zamandır güneşi hissetmemiştim. Bayan Yun dışarı çıkmamıza izin vermiyordu. Eğer çıkarsak bizi askerlerin öldüreceğimi söyleyip korkunç hikayeler anlatıyordu. Tabi Yoongi bundan korkmuyordu ama ben deli gibi tırsıyordum. Eğer o şu an yanımda olmasaydı altıma bile yapabilirdim.
Önümden yürüyen Yoongi birden durdu ve arkasına dönerek beni süzmeye başladı. 'Ne yapıyor şimdi bu salak?' Diye geçirdim içimden. Artık zihnimi okuyamadığı için mutluydum. Gözlerini korkudan titreyen bacaklarıma indirdiğinde dudağında hafif kıvrılmayı fark etmiştim.
Lanet olsun!
Çok güzeldi."Bakıyorumda Bayan Yun'un anlattığı hikayelerden etkilenmişsin." Evet,doğruydu. Etkilenmiştim.
"H-hayır etk-kilenmedim!" Söylediğim yalana bile kendim inanmazken onun inanmasını beklemiyordum tabikide.
"İnanmamı mı bekliyorsun?" Kaşlarını yukarıya kaldırarak sordu.
"Hayır beklemiyoru-" (silah sesi duyulur) "beklemiyoruğuğuğumm!!!!" Koşar adımlarla Yoongi'nin yanına gidip küçük bir çocuk gibi ona sarılmıştım.
"Korkak! Ses daha diğer dağdan geldi. Bizi görmeleri imkansız." Beni ittirip gülmeye başladı. Bok suratlı ne gülüyon?
"Tamam yeter! Gidelim şu yere artık." Paltoma iyice sarınıp trip atınca ciddiyetini geri takındı ve önüne dönüp yürümeye devam etti.
Beş,on dakika sonunda mağaraya benzeyen bir yere gelmiştik. Hava çok soğuktu ve rüzgar paltomu benden çalmaya çalışıyormuş gibi esiyordu. Saçlarım ise gözlerime batıp rahatsız olmama sebep oluyordu.
"Mağara yukarıda. Tırmanmamız gerekiyor." Yoongi eliyle çıkamız gerek kayaları gösterdi.
"Tırmanamam!" Kabul,korkağın tekiyim.
"Bebeklik yapma!" Sinirlendiği her halinden belli oluyordu.
"Kayıp düşmekten korkuyorum." Sesim
korkudan titremeye başlamıştı."Off! Sırtıma bin!" Anında kaşlarımı çattım. Sapık şey!
"Bakma öyle. Yemem seni merak etme." Hafif gülümseyip arkasını döndü ve sırtına yerleşmem için beklemeye başladı. Zaman kaybetmeden titreyen bacaklarımı beline doladım ve kollarım yardımıyla ona daha çok sokuldum.
Bu durum kalbimin deli gibi atmasına sebep olurken Yoongi'nin gülümsemesini arttırıyordu. Suratını görmesende bunu fark edemeyecek kadar aptal değildim.
Kokusu burun deliklerimi gıdıklarken yavaş yavaş kayalıklardan çıkmaya başlamıştık. Her adımını attığında içimde kayıp düşme ihtimalide artıyordu. Ama nedense güvende olduğumu hissediyordum.
Son kayalığıda geçtiğimizde mağaranın önüne geldik ve bizi şok eden görüntüyle karşı karşıya kaldık.
Tae,Jimin'in omzuna yaslanmış uyuyordu. Jimin ise onu korumak istercesine kollarına bedenine sarıp batan güneşi izliyordu.
Çok tatlıydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Strange Forces Orphanage ф yoonkook
Fanfiction1950 yıllarında gerçekleşen Kore savaşında ailesini kaybeden 18 yaşındaki Jungkook'un tek umudu annesinin ona vermiş olduğu bir sır ve elinde tuttuğu kağıdın üzerindeki adresti. "Tuhaf Güçler Yetimhanesi"