*DÜZENLENDİ.*
******
Yüzlerce krallığın, binlerce klanın bulunduğu kıta da Yeşil Taş köyünde daracık bir odada minicik ellere ve ayaklara sahip, daha gözleri tam açılmamış ufacık bir bebek dünyaya gelir. Fakat bu habere kimse sevinmez. O daracık odanın dışında ki kalabalık bu gerçekleşen mucizeyi bir gram umursamamış hatta olmamış gibi davranmıştır. Çünkü çok yakında hatta hemen diplerinde bir savaş onları bekliyordur.
Köy liderinin gür sesi geniş alanda yankılanırken çevresine toplanmış insan topluluğu biraz korku biraz da merak ile konuşan adamı dinliyordur. Köy lideri geniş omuzlu, uzun boylu ve çok olmasa da kalıplı olduğu belli olan, koyu tondaki göz bebeklerine ev sahipliği yapan birisidir. Karakteri ve fiziksel yapısı ile köyün lideri olmaya en uygun kişilerden birisidir.
"Bu gün sizlere tek bir şey söyleyeceğim herkes silahlarını hazırlasın. Kadınlar ve çocuklar köyden uzaklaşmaya hazırlansın, biz olacaklar için hazırız fakat ne pahasına olursa olsun çocuklarımızı korumalıyız."
Bu sözlerin ardından köyden isyankar bir çığlık yükselmiştir. Öyle ki bu çığlık herkesin korkmasına yetmiş orada bulunan tüm bakışların sesin geldiği yöne çevrilmesine neden olmuştur. Kalabalığın ortalarında duran koyu kahve saçlı, cılız ve irisleri yorgunca etrafa bakan bir genç dolu gözleriyle etrafında ki bedenlere bakıyordur.
"Lanet olsun neden bunlar bizim başımıza geliyor! Neden-.."
Avazı çıktığı kadar bağıran gencin sesi aniden kesilir ve bedeninden ayrılmış kafası hızla yere düşer. Hemen ardından bedeni yere serilen gencin kafası yuvarlanarak kalabalığın ön tarafına doğru ilerler ve bir süre sonra durur. Herkes bu ani ölümle yutkunur her ne kadar ölümün onları bekleyen tek şey olduğunu bilseler de.
Birkaç Gün Sonra
Gecenin karanlığında gözleri ay gibi parlayan bir kadın sık ağaçların arasından çıkarak çevresi otlarla kaplı nehre yaklaşmak için gözlerini kırpıştırarak ağaçların köklerine takılmamaya çalışır. Sol gözünden aşağıya bir damla yaş süzülürken yüzüne vuran rüzgar damlanın çenesine ulaşamadan kurumasına neden olur. Kafasına örttüğü eskimiş pelerininin şapkası her ne kadar soğuktan korunmasına yardımcı olmasa da -peçesini biraz daha burnunun üstüne çeker- gizlenmesine bir nebze de olsa yardım ediyordur. Her adımında üstüne ay ışığı yansıyan nehir kenarına biraz daha yaklaşıyordur. Elinde ki sepette her şeyden bir haber annesini son kez gördüğünün bilincinde olmadan sakince uyuyan minik bebeğin yüzüne son kez bakar genç kadın. Oğlunun alnına son kez minik bir öpücük kondurup sepeti nehre bırakmıştır. Yüreği her ne kadar acıyla yansa da tanrıya oğlunu koruması için dua ederek oradan hızlıca uzaklaşmaya başlamıştır.
"Oğlum biz seni koruyamayız umarım sağ salim bir yerlere ulaşırsın. Tanrım ben ölmeye hazırım yeter ki çocuğum yaşasın onu sana emanet etmeden bu hayattan ayrılmak istemiyorum ona kendisine iyi bakacak bir aile ver tek isteğim budur."
Oğlunun eğer yaşamak için bir şansı varsa o da bu yoldan başkası değildir. Çünkü bir yerlerde bir savaş çıktığı an düşman kimseye acımaz ve kaosu beraberinde getirir.
Sabaha Karşı Yeşil Taş Köyünde
Yeşil taş köyünde yaşayan tek bir canlı bile kalmamıştır nehre bırakılan çocuk dışında. Köyün ortasında ve kenarlarında bir sürü insanın ölü bedeni vardır. Rüzgar gecenin aksine şimdi sakince ve belki biraz da hüzünle eserek cesetlerin soğumaya yüz tutmuş, hatta soğumuş bedenlerini yalayarak yoluna devam ediyor etrafa keskin aynı zamanda yoğun bir kan kokusu yayıyordu. Çevrede ki etçil canlıları o bölgeye çekerken yakın zamanda o bedenlerden de geriye pek bir şey kalmayacaktı.
O sırada Yaşam ve Ölüm Nehri yakınlarında iki yorgun ve acıyla kaplı ruh rüzgarın birbirine ulaştırdığı sesleriyle kısık tonda konuşuyordu. Nehrin, dingin bir şekilde akan suyunun üstünde taşıdığı bir sepet iki bedenin de dikkatini çekse de pek önemsemezler.
"Karıcığım 100 yılı aşkın bir süredir seyahat ediyoruz. Artık kendini suçlama çocuğumuzun ölümü senin suçun değil. Bunu sende biliyorsun."
Sözlerinin bittiği anda nehirden bir ağlama sesi gelir. Uyandığı anda annesini yanında bulamayan bebek o anki korkuyla yüksek tonda, irislerinden yaşlar süzülürken annesine sesini duyurabilecekmiş gibi sesini yükseltir. Gözler anında suyun üstünde ki sepete dönerken hareketleri birden canlanan kadın iblis hemen çocuğun sesinin geldiği sepeti alır. Göz bebeklerinde 100 yılda geçse derin bir acı ve ölen oğluna duyduğu özlem vardır. Daha sesini duyduğu ilk anda sahiplendiği bedenin yeni yeni çıkmaya başlamış saç tellerini kafasının gerisine doğru atar. İşlediği günahların karşılığını bu küçük bedenle ödetmeyi düşünürken kısık ama baskılayıcı bir tonla şu sözleri söyler.
"Ne olursa olsun seni yaşatacağım! Seni bu dünyadan olmayan bir canlıya çevirmem gerekse bile yaşatacağım. Kimse senin karşında duramayacak kadar güçleneceksin! Bu benim günahlarımın karşılığıdır! Bundan sonra senin adın Shu Rain."
Kadın konuşmasını bitirdiğinde birkaç saniye kocasına bakar ve anlaşmış gibi ikisi de aynı anda arkasını dönerek hızlıca geldikleri yere dönmeye başlarlar. Geride bıraktıkları eşyalar ikisininde umurunda değilken geleceklerine yavaş yavaş hazırlanmak için planlar oluşturmaya başlarlar.
///////
NOT:Kitabı önceden okuduysanız yeniden başlamanızı öneririm. Pek değişen kısmı olmasa da eklenen yerler vardır. İyi okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Soy ( Bir Süreliğine Durduruldu )
FantasyKayıp bir genç bilinmeyen bir intikam Genç kendisini tanırken nelerle karşılaşacak belki ruhu sonsuza kadar kaybolacak belki intikam yolunda ölecek belki de kendi ölümünü arayacak Bilinmeyen bir soya sahip bilinmeyen bir sona sahip genç kaderin e...