-Doruk AMBER-
Levent'in başarısız hastane girişiminden sonra birkaç gün araştırma yaptım. Önce hastaneye 'Kitapçı Kızı' görmeye gittim. Hastanenin bahçesinde kadrajıma takıldı. İşte orda. Hastanenin bahçesinde elinde bardak -tahminim kahveden yana- banklardan birine oturmuş melül melül yerdeki taşları izliyordu. Fazla dalmış.
Başta kollarım önümde bağlı ağaca yaslanmış 'Kitapçı Kızı' izliyordum fakat sonra çimlere geçip uzandım. Aramızda beş metre var yok ama beni farketmemişti. Ne düşündüğünü öğrenmek isterdim ama şimdilik güneşten kısılmış gözlerine ve çatılmış kaşlarına bakmayı tercih ettim.
O gün orada bir saate yakın durduktan sonra Kenan'ın evine gitmiştim. Bahçenin bir köşesine cam kırıkları, ahşap parçaları, kırılmış vazolar vs. yığmışlar. Ateş'i de elemanlarla gönderdiğim iyi olmuştu, en azından güvendiğim biri vardı başlarında. Onu riske edecek hiçbir şey yapmazdım ama bişey olacağı da yoktu zaten. Ece'yi kardeşi gibi görürdü ve ne olursa yapacağını söyleyip bana destek çıkmıştı. Çalışma odasını karıştırırken masanın üzerindeki anahtarlığı da yürütmüş çakal. Bir Ateş'in el attığı işe bak birde Levent'in.
Kapıyı açıp içeri girdim. Evi toparlamışlar anlaşılan içerisi gayet temizdi. Dakikalarca evi arayıp durdum. Tuvaletlere kadar her yere bakmıştım ama Buğra köpeğine ait hiçbir iz yoktu. Kenan yıllardır oğlunu görmediğini söylüyordu ama Buğra itinin paraya ihtiyacı vardı ve babamsından başka parayı temin edebileceği kimsesi yoktu. Oğlumu görmüyorum ayağına alttan alttan yardım ediyordur kesin.
Nereye kadar kaçabileceksin bakalım.
Üç gün boyunca Kenan'ın evi, şirketi, kaldığı hastane, banka hesapları ne varsa onlarla uğraşmıştım. Banka hesapları zorlamıştı ama iki güne elime geçerdi dökümanı. Elime iyi malzeme geçmişti aslında. Kenan'ın hastalığı işime yaramıştı açıkçası. Yazııık(!) evine yapılan saldırıdan sonra kalbi dayanmamış.
Üç günün sonunda tekrar hastaneye gittim. Arabamı hastane bahçesine park ettikten sonra her zamanki banka doğru ilerledim.
Aldığım haberlere göre, Levent kızın kafasını yarmış ve kızda bayılmış. Bir gecelik müşahadeden sonra uyanmış ve babasıyla konuşmuş. Akşamında eve gitmiş ve ertesi gün ikindi civarı hastaneye geri gelmiş. Ondan sonra ne tekrar eve gitmiş ne de tekrar babasıyla konuşmuş. Gündüzleri aynı bankta geceleri ise odanın kapısının önündeki demir hastane sandalyelerinde uyuyormuş.
Aralarındaki mevzu ne tam olarak bilmiyorum ama ben babamı o halde asla yalnız bırakmazdım. Bişey ister ve duyamam diye uyumazdım bile.
Babam.
Erkek adamı ağlattıkları gün çokta eski değil aslında. Zaman çabuk geçiyor ama yarası bir türlü kapanmıyor. Dört koca yıl ya da dört küçücük sene. Kahramanımı kaybedeli tam dört yıl oldu. Doğru ya bu ayda kaybetmiştim babamı.
Gününü hatırlamıyorum. İstemiyorum. Hatırlamak istemiyorum.
Toparlanmam benden de ailemden de çok şey götürmüştü. Acıyı, yakan sızıyı bir türlü atamamıştım üzerimden ve puslu bir duman elimdeki her şeyi tek tek almaya çalışıyordu. Çokta zorlanmadı aslında çoğu şeyi kendi ellerimle verdim ona. Kendimi bırakarak almasına yardımcı oldum bir nevi. Kendimi toparlamaya çalıştığımda ise o dumanın pusu Ece'nin ellerinden tutuyordu bu sefer. Onu kaybetmeyeceğim. Akıllandım. Babamdan sonra kaybettiklerimin çoğu maddi şeylerdi. Yüklü miktar paralar, hisse oranları, arsalar ama bu kaybettiğim şeyler arasına Ece'yi dahil etmeyecektim. Edersem işte o zaman kendimi affetmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNMEZ
RomanceBelki birinin hikayesi iyi olsaydı toparlayabilirlerdi ama ya ikiside yıpranmış, yıllarca kullanılmış ve yırtılmaya yüz tutmuş kazaklar gibiyse.. İşte bu kötü. Kardeşinin doğumunda annesini kaybetmiş, babasının toparlayamamasıyla yalnızlığa mahkum v...