Fark Etmeden..

111 12 0
                                    

İnsan hayatı hep seçimlerle dolu. Sabah uyandığımızdan akşam yatana kadar geçen süre hep seçim. Hangisini giysem, ne yesem, ne yapsam? Ama bazı seçimler var ki hayatın akışını tamamen değiştirir. Yol ayrımı denir buna. Ya sağdan gideriz ya soldan. Ve seçimimizden memnun değilsek, diğer seçeneği hep merak ederiz. Öfkeyle, acıyla ve yalnızlık içinde verilen kararların sonucudur bu.

Şimdi düşünüyorum da, acaba o seçimi yapmasaydım? Kendime ve yaşadıklarıma biraz zaman tanısaydım? Hayatıma kendi istediğim yönde devam etmek için cesaret gösterseydim? Önce olan biteni kabullenip, hazmetseydim ve kafam dinginken karar verseydim ne yapmam gerektiğine? Hiçbiri değilse bile, annemin ve dostlarımın uyarılarına kulak verseydim? Gözlerime ve kalbime acının perdesi inmişken, kendime zarar verebilecek durumdayken ne yapmak üzere olduğumu söyleyenleri dinleseydim? Ahh kafa ahh!


Bazen kendinizi yırtarcasına zorlasanız da, hayatın sizi götürdüğü yön tam tersi istikamet olabiliyor. Bunu artık çok iyi biliyorum ve hiçbir şeyi zorlamıyor, kendimi O'nun rüzgarına bırakıyorum, nereye götürürse.

Her buluşmamızda tek bir kırmızı gül ve bir paket Napolitenle geliyor. Eğlenceli saatler geçiriyoruz.

- Nerede oturalım? Diye soruyor bir buluşmamızda.

- Ne zaman ?

Anlamıyorum ne demek istediğini

- Evlenince, diyor kalakalıyorum

- Bilmem...

Teklifini kabul etmiş oluyorum fark etmeden.

Hayatıma nasıl hızla ve zorla girdiyse, aynı şekilde evlilik yoluna doğru götürüyor beni. İşini sağlama almak için ilk iş, babamı yakalıyor yolun ortasında ve beni istediğini söylüyor. Normal şartlarda çok ters tepki vermesi gereken babam, bu ani davranışın şaşkınlığıyla olacak, "yol ortasında kız mı istenir, ailen yok mu senin?" diyerek resmen bir isteme olayını başlatmış oluyor...

Üç dört gün köşe kapmaca oynuyorum babamla, küçücük evde ne kadar saklanabileceksem. O kahvaltı masasına gelmeden hemen bir şeyler yiyip odaya kaçıyor, akşamlarıysa o gelmeden yatıyorum. Kaçtığımı anlamış olmalı ki, bir sabah beklediğimden erken giriyor mutfağa ve ben ağzımda olmazsa olmazım peynir ekmek zeytin üçlüsüyle kalakalıyorum babamın karşısında. Lokmayı ağzımdan ne çıkarabiliyorum, ne yutabiliyorum. Çiğneyemiyorum ki. Boğulma riskine girerek tek hamlede yutup üstüne rahatça mideme inmesi için bir yudum tavşankanı çayımdan içiyorum. Yüzüne bakıyorum fark ettirmeden, ifadesini çözemiyorum. Sonra dalga mı geçiyor, ciddi mi konuşuyor anlayamadığım bir ses tonuyla:

- Hanımefendi, hanımefendi ne oluyor bakalım? Diye soruyor annem çayını doldururken. Masadaki herkes olayı bildiği için tetikte bekliyor.

- Ne gibi baba?

Sesimdeki masum tonu duyan, dünyadan bihaber zavallı der benim için.

- Bakıyorum da yollarda isteniyorsunuz artık.

- Nasıl yani baba?

Israrla numara çekmeye devam ediyorum.

- Dün adamın biri yolda yanıma gelip, sana talip olduğunu söyledi.

- Yok daha neler baba? Kimmiş? Ne cesaretle geldi yanına?

- Ne bileyim kim? Ben de al annenle babanı eve gel dedim.

- Ne yani şimdi tanımadığın adamı eve mi çağırdın baba? Gelecekler mi yani?

Suratıma bakıyor, yalan söylediğimi bal gibi biliyor ama yine de şüpheleri var sanırım.

- Valla ben gelin dedim, ama sen olmaz dersen arar söylersin gelmeyin diye.

Ahaa, görüştüğümü anlamış. Ne cevap versem de paçamı kurtarıp kendimi sağlama alsam? Cevap vermemi beklemeden telefon etme bahanesiyle kalkıyor masadan. O'nun kalkmasını fırsat bilip ben de yatak odasına kaçıyorum tabana kuvvet.

Umuda TutunmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin