CİNAYETE BEŞ KALA

95 9 0
                                    



Büyük bir sitenin binalarından birinin en alt katında, dışarıdan girişi olan, üç odalı dükkanımız çok güzel. Bana kendi işimizi yapacağız deyip de, babamdan borç aldığım parayla burayı açtığına inanmamıştım açıkçası. Evden toplayıp götürdüğü bardak, çanak, kilim, kaşık ve daha birçok eşyayı ne yaptığı hakkında da bir fikrim yoktu. Dükkan açılana kadar bana göstermeyi reddetti. Ve cezaevinden çıkışının üzerinden bir ay geçmeden, gene oradan tanıdığı arkadaşıyla ortak olarak açmaya karar verdikleri bu damacana su dükkanı, yeni geçim kaynağımız olacak. Kötü düşündüğüm için kendimden utanıyorum ama bir yandan da haklı buluyorum kendimi. Güvenimi sarsacak o kadar çok şey yaptı ki, söylediği hiçbir şeye inanasım gelmiyor.

Çocuklar cirit atıyorlar boş alanlarda. Hemen girişte, ev olarak kullanılsaydı salon olabilecek büyüklükteki odayı ofis yapmışlar. Masası sandalyesi güzel görünüyor. Masanın hemen önündeki sehpanın üzerindeki kül tablalarını tanıyorum ama verdiğimi hatırlamıyorum. Gülümseyerek, çaktırmadan yürüttüğünü düşünüyorum ama kızamıyorum. Mutfağa geçiyorum. Bulaşıklar var lavabonun içinde. Gelmesini beklerken yıkıyorum çabucak. Sipariş aldığı suyu götürmeye gitti. Elemana verecek kadar kazanmıyorlar henüz. Hatta eve bile yeterli gelmediği için hala kayınpederim yardımcı oluyor. Ama çalışmasındaki azmi görünce yaptığı her şeyi geride bırakmaya karar veriyorum.

İçeriden çocuklarla konuşması duyuluyor. Yanına gidiyorum, beline sarılıp:

- Allah işini rast getirsin inşallah, diyorum.

İlk defa gururla baktığını görüyorum yüzüme:

- Amin, diyor alnıma öpücüğünü bırakırken.

Kendimi gene nazar etmekten korkuyorum ama huzurluyum, keyfim yerinde. Günler geçiyor, işlerde bir artış olmuyor ama O ne kadar bozuk geliyorsa eve, ben de o kadar neşeli ve umutlu davranıyorum. İlk günler eve getirdiği bozuk paraları bir araya getirip, evin ihtiyaçlarını hesaplarken gülmelerimiz, su taşımaktan şişen ayaklarına sirkeli sular hazırlamam ama çok ısrar etmesine rağmen abartma deyip yıkamamam, o yorgunlukla bile sevişmeye her an hazır olması, çocuklarla yavaş yavaş birbirlerine alışmaya başlamaları mutlu olmama yetiyor. Ama gerçeklerin de farkındayım. Rahat bir hayata, lüks arabalarda dolaşmaya, kaliteli giyinmeye alışık olan biri için, omzunda yük taşımanın kendisini nasıl hissettirdiğini ve aslında gergin olduğunu belli etmemek için uğraştığını da fark edebiliyorum ama bu haliyle gurur duyduğumu söylerken tüm içtenliğimi kullanıyorum. Asla para canlısı biri olmadığımı, pahalıyı değil yakışanı almayı, gözümün istediğini değil, sağlığımın ihtiyacı olanı yemeyi, arabayla değil otobüsle gezmeyi tercih eden biri olduğumu çok iyi bilmesine rağmen, kendi isteklerini benim üzerimden ima etmeyi bırakmıyor.

- Bir arabamız olsaydı a.q, şimdi şurda olsaydık a.q, sana şunu alabilseydim a.q, sizi şuraya götürebilseydim a.q. Aslında bunları benim için istemiyor ama kendini kandırma işini bu şekilde yapıyor.

Elimden ne gelirse yapmama rağmen gittikçe asabileşiyor, ve bu tavırlarını en çok çocukların üzerinde gösteriyor. Çocukların gözünde hala yabancılığını koruyan babaları, bir akşam fazla şamata yaptıkları için, ikisini de karşısında hazır ola geçiriyor ve sırayla birbirlerine tokatlattırıyor. Abisine vurmak istemeyen küçüğüm, direndiği için babasından yiyor abisine atması gereken tokadı. Abisi korkusundan vuruyor kardeşine ama o kadar hafif bir tokat ki, babasını tatmin edemediği için o da kaçamıyor akıbetinden. Önce şaka yapıyor sandığım olayda, çocuklarımın yüzündeki şamar izlerini görünce deliriyorum:

Umuda TutunmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin