KARGA ALDI GÖTÜRDÜ

40 8 0
                                    



Burayı uzun süre kendi evim olarak kabul etmekten başka şansım yok.

Babam arabayı kayınvalidemlerin kapısına yanaştırdığında, binadaki herkesin kapının önünde oturduğunu görüyorum. Büyük amcalar, eşleri, gelinler toplanmış, konuşmalar eşliğinde çay içiyorlar. Hepsinin yüzünde ciddi ve üzgün bir ifade var. Sanırım doğduğunda, hayat çizgisine "ağlamak" kelimesi kazınmış olan kayınvalidemse, başındaki eşarbın ucuyla gözlerini kuruluyor. Hala köyden kalma bir geleneği uyguladığı için, aslında kayınpederimin amcaları olan iki yaşlı adama gelinlik yapıyor, eşarbının uç kısmını ağzına örtüp, hiç konuşmuyor. O an canı yansa, imdat istese Onlar yanından gitmeden konuşmaz, konuşamaz çünkü yıllardır bu alışkanlıkla yaşamış.

Arabanın yanaştığını görünce bütün başlar bize dönüyor, konuşmalar kesiliyor, herkes ayağa kalkıyor. Babam hepsiyle tokalaşıyor, bense ellerini öpüyorum utana sıkıla. Tamamen yabancı insanların, yabancı geleneklerin arasına giriyorum.

Kayınlarım koşup çocukları ve eşyaları alıyor. Sonra kayınvalidem gözlerinde deryalarla, hıçkıra hıçkıra sarılıyor bana ama ben bu hıçkırıklara eşlik etmiyorum. Her ne kadar şu an en zor durumda olan ben olsam da, olayların bir an önce bitmesi ve kendimize yeni bir düzen kurabilmemiz için, yakalanmasının daha hayırlı olduğunu düşünüyorum.

Babamla aşağıda vedalaşıyorum. Yukarı çıkıyoruz. Üç oda bir salon evin bir odasını benim için hazırlamışlar. Odada bir çekyat, bir divan, bir de komodin var. Küçük ama yeterli görünüyor. Penceresi yan taraftaki evin bahçesine bakıyor.

Birkaç dakika, neredeyse üst katın penceresine kadar uzanan ağacın arasında gördüğüm kuş yuvasına bakıyorum. İçi boş görünüyor.

Aklıma annemlerin o iki kişilik küçücük balkonuna yuva yapan kumru geliyor. Annemin gözü gibi baktığı gül ağacının dibine kurmuştu yuvasını ve her gün koyduğum bulgurları yanımda yiyordu benden kaçmadan. İki yumurta yapmıştı sonra ve ben bütün boş zamanımı o yumurtaların çatlamasını bekleyerek geçirmiştim. Beklediğim şeyin gerçekleştiğini gördüğüm gün, bir mucizeye şahit olmuşum gibi hissetmiştim kendimi. İki minik can. Biri tombalak, biri çok cılız. Her şeyin küçüğü nasıl da seviliyor. İki üç gün sonra cılız olan ölmüştü. Ebeveyn kumru, gelip gedip yavrusuna bakmıştı defalarca, inanamamıştı belli ki. Fark etmiştim karşı evin çatısından bizim balkonu gözlediğini. Öyle dokunmuştu ki bana o hali, çok ağlamıştım. Ve ben gözyaşları içinde hareketsiz yatan minik kuşla, tersine çok sağlıklı olan tombalak kardeşi arasında göz mekiği dokurken, nereden çıktığını anlayamadığım bir karga, cansız beden orda dururken, gözlerimin önünde tombalak kardeşi şimşek hızıyla kapıp götürmüştü. Delirmiştim. Neler hissettiğimin tarifi yok, anlatamam. Ben de ölü olanı alıp gül ağacının dibine, yuvasının yanına gömmüştüm, gözyaşlarımla sulayarak. Orada ne kadar durduğumun farkında değilken, aynı karganın diğerini almak için geri geldiğini görmüştüm. Büyük bir sopa dururdu balkonumuzda. Annem çamaşır ipini onunla gerer ve çamaşırları balkondan sallandırırdı çabuk kurusunlar diye. O sopayı kapmıştım ve savurmuştum var gücümle, vurmak için. İsabet ettirememiştim bir türlü. Pes ettiğinden midir yoksa diğerinin orda olmadığını fark ettiğinden midir gitmişti ve bir daha geri gelmemişti katil karga.

Diğer çatıdan bizi izleyen yumurtaların sahibi ise, günlerce orada beklemiş, koyduğum bulgurları yemeye gelmemişti. Ve bir gün her zaman durduğu yerden kaybolup gitmişti.

Şimdi pencereden boş bakışlarla boş yuvaya bakarken, ne zaman hatırlasam yüreğimi burkan bu yıllar öncesinin anısı, artık bana hiçbir şey hissettirmiyor ve ben arkamı dönüp, artık benim olan odaya yerleşmeye başlıyorum.

Umuda TutunmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin