SUÇA ORTAKLIK DEĞİL DE NE?

78 11 0
                                    



SABAH garip bir müzik sesiyle uyanıyorum. Belli ki güneş bile iyice uyanamamış ki, ortalık tam aydınlanmamış. Sesin nereden geldiğini anlamak için, gözlerimi açmadan kulak veriyorum şaşkın şaşkın. Bir anda yanımda bir hareketlenme oluyor, koşarak ceketinin cebine uzanıyor ve bir telefon çıkarıyor.

- Buyur abim. Tamam hemen geliyorum.

- Ne oldu ya? Nereye bu saatte?

- Delirmiş yine, çıkmam lazım. Unuttum dün söylemeyi. Bu telefon artık bende. Numarasını yazayım sana, ararsın istediğin zaman.

- Seninle konuşacaklarım vardı.

- Söyle şimdi.

- Şimdi ne söyleyeyim? Ayaküstü olmaz, gelince konuşuruz.

- Söylesene lan, deli etme adamı.

- Bi git yaa, gelince konuşuruz.

- İyi tamam. Öyle hızlı hareket ediyor ki , uyku dolu gözlerimle takip edemiyorum ve tekrar yatağa gömülüyorum.

Uykuyla uyanıklık arasında geçen kısa bir süre sonra, odada birinin varlığını hissederek doğruluyorum.

- Korkma benim. Kaybettiği bir şey varmış, onu bulamamış, beni çağırdı. Tam yola çıktım, gelme buldum dedi puşt.

Bir yandan konuşurken bir yandan da yatağa, yanıma giriyor. Kolunu belime dolayıp kendine çekiyor sıkıca.

- Seni çok seviyorum.

- Söylesene neredeydin kaç gündür?

- Söyledim ya, Antalya daydık.

- İnanmıyorum, doğru söyle.

- Saçma saçma konuşma be. Başka ne olacak?

- Ne bileyim ben. Sen söyle başka ne var?

- Sen şehir dışına çıksan annemleri aradın, Halil Abi onca yolu niye gelsin? Ne var? Doğru söle bak fena olacak hee.

- Ne çakalsın sen yaa. Nezaretteydik.

Pişkin pişkin sırıtması deli ediyor beni. Soruyorum kızgınlıkla:

- Neden?

- Ya Fatih'in iş ortağı var, Vedat. Adamın fabrikasında bir kurşunlama olayı olmuş. Fatih'i almışlar. O sıra birlikte takılıyorduk ya, beni de aldılar. Ama bir şey çıkmadı, bıraktılar.

- Kesin siz yaptınız.

- Manyak mı sın sen be. Ne işimiz olur?

- Valla bilmem. Çıkar elbet kokusu. Hiç mi fark etmiyorsun ya, gizli hiçbir işin olmuyor, bana mutlaka geliyor. Allah işte. Her zaman doğrudan yana.

- Ne yani ben yanlış mıyım? Diyor gülerek.

- Sen yanlış değilsin, yaptıkların yanlış. Tanıdığım en iyi insanlardan birisin ama saf mısın, salak mısın, işte orada kararsızım.

Ben de eşlik ediyorum gülmesine.

- Kızım benim kalbim temiz, kalbim.

- Kalbin temiz de ağzın pis.

Kahkaha atıyorum. Keyfi iyiyken istediğim gibi konuşabiliyorum. Ve keyif de alıyorum ne yalan söyleyeyim.

- Ne soracaktım ben sana yaa.? Hah. Seni zaten aramıyorlar mıydı? Nasıl bıraktılar?

- Ne bileyim ben.

- Sakın seni değil de Arif'i yakaladıkları için olmasın?

Bir anda yattığı yerden doğrulup, oturma pozisyonu alıyor.

- Sen nereden biliyorsun?

- Ehliyetini gördüm. Arif kim?

- Kahveden bir arkadaş. Ama haberi yok. İki Arif geziyoruz.

- Ya Arif'in kimlikle ilgili bir işi olursa? Ne bileyim herhangi bir şey? Ya ortaya çıkarsa? Korkmuyor musun? Bak gel beni dinle, teslim ol. Belki de ceza bile almayacaksın, boşu boşuna kendini yakıyorsun. Daha da çok bizi.

- Sen karışma, diyor bağırarak. Mahkeme bitene kadar tutarlar beni.

- Bak, yakalanırsan, bırak eski işleri, sırf şu sahte kimlikten bile benzetirler seni. Sonra gelip de bana öyleydi böyleydi deme. Ha bir şey daha. Hani şu senin nargile var ya. Geçen içiyordun. Bir daha öyle bir şeyi evime sok, valla gebertirim seni.

Öncesinde sessiz kalıyor, sonra gülerek:

- Sen bu ara çok mu film izledin? Manyak mısın be? Saçma sapan konuşuyorsun.

- Sana dedim. Bir daha ne göreceğim, ne duyacağım fena bozuşuruz ona göre.

Sesinin tonu bir anda değişiyor:

- Sen birileriyle mi konuşuyorsun?

- Ne gibi?

- Ne bileyim, her şeyden nasıl haberin oluyor?

- Ha ben aptalım, illa biri anlatacak öyle mi? Git işine.

- Varsa öyle bir şey öğrenirim ben merak etme ve öyle bir şey duyarsam, bu dünyayı senin başına yıkmazsam şerefsizim.

- Kolaydı öyle.

Gözleri dönüyor, yakamdan tutup, kendine çekiyor, burnu neredeyse burnuma değiyor:

- Öldürürüm seni!

Ve ben gözlerimi bile kırpmadan, aynı bakışlarla karşılık veriyorum, öldüren bakışlarına.

Umuda TutunmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin