Michael o akşam Luke'un çalıştığı pastaneye girerken ne düşündüğünü bilmiyordu. İlk başlarda hiç bir çekinmesi olmadan konuştuğu ve hatta sürekli taciz de bulunduğu bu çocuğa, yüzüne bakınca bile yanaklarının pembeleşmesine sebep olacak şekilde aşık olmuştu. Bu duygu çok tanıdık gelmiyordu, gayet farklıydı. Çünkü sevginin hafif uyuşukluğu ve acının en belirgin tonu vücudunda yer edinmiş gibiydi.
Tüm bu düşüncelerini doğrulayan şey ise pastaneye girdiği ilk adımda, kapının üzerindeki çanın sesiyle mavi gözlerin onu bulmasıydı. Sonra ise şöyle düşündü; cinsel yönelimimle gurur duymalıyım, tanrım.
"Hoşgeldin Mike!" Luke'un mayhoş sesini böylesine neşeli duyduğunda şaşırmıştı çünkü Luke genelde ciddiydi.
"Merhaba." Dedi ve kapının önünde dikilmeye devam etti, Michael. Luke ona bakarken dişleri pembe dudakları arasından belirdi ve güldüğünü duyduğunda bu dünyadan olmadığını düşündü. "İstersen bir masaya geçip otur, birazdan yanında olurum."
Michael kafasını hızla sallayarak yutkundu ve geçen gün oturduğu masaya doğru adımladı. Luke insanlara hizmet etmeye devam ederken gözü sürekli onu izleyen yeşil gözleri buluyordu ve fark ettirmemeye çalışarak gülümsüyordu.
"Pardon, ben çilekli tart istemiştim ama bu çilekli cheesecake." Luke önünde durduğu masadaki kadının sesiyle kendine geldi. "Efendim?"
"Diyorum ki çilekli tart istedim, cheesecake değil." Luke kadının önüne bıraktığı tabağa baktı. "Oh, üzgünüm efendim. Hemen değiştiriyorum, merak etmeyin." Tabağı alarak tatlıyı değiştirmeye gitti. Tüm bunları uzak bir masadan izleyen Michael, Luke'un bu haline kıkırdamakla yetindi.
Yaklaşık 15 dakika içinde tüm pastane boşalmıştı ve Luke saatin 10 olduğunu görünce rahatlıkla 'açık' yazısını 'kapalı'ya çevirdi. Üzerindeki önlüğü çıkarmadan Michael'ın yanına geldi.
"Fazla yorucu görünüyordu, randevuyu iptal mi etsek? Çünkü yorulmuş olabilirsin, tanrım, tek başına onca insana yetişmek kolay değil." Luke sandalyeyi çekti ve oturdu. "Sorun etme, o kadar da yorgun değilim ve hey, bu randevuyu asla iptal edemezsin! Bunun için hazırlık yaptım!"
Michael şaşkınlıkla ona baktı. "N-Ne?"
Luke gülümsedi ve Michael onun gülüşünde kaybolmak istedi. Çünkü gülüşünü kelebek görseydi ömrü uzayabilirdi. "Burada bekle."
"Ama-" Luke onu duymadı ve hızla arka tarafa gitti. Michael yerinde kalıp ofladı ve dışarıya kafasını çevirdi. Yağmur başlamıştı ve insanlar oradan oraya kaçıyordu, bu telaş Michael'a komik geldi çünkü Michael yağmura aşık bir insanken diğer insanların böyle kaçmaya çalışması onu güldürüyordu. Kafasındaki bereyi çıkarıp masaya koydu ve sıcaklayan ortamdan dolayı montunu da çıkardı. İçeriden gelen tabak sesleriyle dikkati o tarafa yönelmişti. "Luke?"
"Sorun yok, orada kal!" Luke'un dedikleriyle omuz silkti ve gözlerini yeniden dışarıya çevirdi. Gece yarısına yaklaşıyordu ve dışarıdaki insanlar yağmurun etken olmasıyla sokakları terk ediyordu. Ellerindeki sıcak çikolata fincanıyla dışarıdaki yağmuru izlemek onları yatıştırıyor olabilirdi ama asıl yatıştırıcı olan şeyin yağmurun altında ıslanmak olduğunu bilmiyorlardı. Yağmur bir çeşit yıkanma yöntemi gibiydi, günahlardan arındırıp göklere yükselten türden. Michael böyle düşünüyordu. Tüm bu düşündüklerini gözardı eden şey pastanenin ışıklarının kapanmasıydı ve kocaman dükkandaki tek ışık kaynağı, duvardaki yazının beyaz led ışığıydı. Ortamı fazla aydınlatmak yerine loş bir hava veriyordu.
"İyi ki doğdun Michael, iyiki doğdun, iyiki doğdun, ıhm mutlu yıllar sana?" Michael, Luke'un şarkı söyleyerek yanına ilerlediğini -ve elindeki pastayla önüne bakma çabalarını- görünce şaşkındı fakat kahkaha atma isteği göğsünü tetikliyordu. Bu yüzden kendini dizginleyerek boğazından yükselen kıkırtıyı serbest bıraktı.
"Tanrım, Luke... Ne yaptın sen?" Michael ellerini yüzüne kapatarak utancını gizlemek istiyordu fakat bunu yaparsa aptal ergen kızlar gibi görüneceğini bildiğinden yapmayı reddetti.
"Hey, bir pastanede çalışıyorum ve elbette ki pasta yapmayı öğrendim. Güzel olmuş mu? Bak üstünde fındık taneleri var, umarım hoşuna gider. Ayrıca bol fındık içeren bir pasta oldu çünkü fındığa bayılırım, yapmaya başlarken aklımda sen vardın fakat yapmaya devam ettikçe fındıklar beni cezbetti ve bam, kendimi düşünmeye başladım. Hayır bunun için özür dilemeyece-" Michael Luke'un açıklamaya çalıştığı şeyi kesinlikle ilk kelimesinde anlamıştı ve şimdi giderek mahçuplaşan sesi onun bu konuşmayı batıracağına işaretti. Bu yüzden Michael yerinden kalkıp hızla sarışın çocuğa sarıldı. Yüzünü onun omzuna gömerken fazlasıyla huzurlu hissediyordu, özellikle burnu Luke'un Hindistan Cevizli şampuanının kokusuyla dolarken. Gözleri dolmuştu ve kendini tutmanın bir anlamı olmadığını bildiğinden gözyaşlarını engellemeye çalışmadı. Dudakları Luke'un köprücük kemiğine değerken gözyaşları omuzunu ıslatmaya başlamıştı bile.
"Teşekkür ederim, buna hiç bir şekilde gerek yoktu, biliyorsun değil mi? Mesajla kutlaman bile beni dünyanın en mutlu insanı yapmıştı, tanrım, şuan ölüyorum." Luke kollarını Michael'ın beline dolarken gözlerini kapattığını fark etmemişti.
"Sorun sendin ve ben bu sorunu çözmeye çalışıyorum, bu yüzden tüm bunlara gerek var, ağlak bebeğim."
_____________________________________
Ben aslında bölümü böyle kurgulamamıştım fakat yazmaya başlayınca, klavyede gezinen parmaklarıma engel olamadım işte. Yazdığım en tatlı bölümlerden biriydi, allahım saNA GELİYORUÖMM