"Burada buluşacağımızı bilmiyordum..." Michael, omzuna dolanan sıcak parmaklarla irkildi ve hemen arkasına döndü, sesin sahibini tanıyordu zaten. Ama düşündüğü ilk şey, onun neden burada oluşuydu. Çünkü Michael ne zaman kendini boşlukta hissetse ailesini kaybettiği yere, denize gelirdi. Dalga sesleri annesinin çığlıkları ve babasının öğütleriyle çınlıyordu. Kaldığı yurdun müdüresi ona ailesinin denizde kaybolduğunu söylemişti, doğruluğu tartışılırdı fakat Michael'ın buna inanmaktan başka çaresi yoktu. Elinde inanacağı başka bir senaryo yoktu.
"Ah, Luke, aslında ben buluşacağımızı bile sanmıyordum." Luke yavaşça Michael'ın oturduğu büyük taşların birine oturup onun gibi denizi izlemeye başladı.
"Neden buradasın?" Michael Luke'a seslendi ama Luke ona dönmeden çenesini buruşturdu.
"Sadece buradan geçiyordum, siyah saçlarını uzaktan tanıdım." Michael Luke'un bu dediğine sadece güldü ve tekrar, güneş ışıklarının mükemmel bir açıyla düştüğü deniz yüzeyine baktı. "...ama senin neden burada olduğunu çözemedim."
Michael ona yalan söylemekten vazgeçti.
"Anne ve babamı ziyarete geldim." Bu cevap Luke'u şaşırttı ve hızla Michael'a döndü. "Nasıl?"
Michael omuz silkti. "Annem ve babamı denizde kaybettim. Bakınca huzur veren bu serin su benim aileme kucak açtı ve aslına bakarsan benim gördüğüm o kadar da huzur verici bir görüntü değil." Michael Luke'a baktı ve onunda kendisine baktığını gördü. Taşlardan kayarak biraz daha sarışın çocuğa yaklaştı ve kafasını onun omzuna yaslarken gözleri doluyordu. "...ben onları özledim, hiç görmedim fakat, ah, özledim işte."
Luke kaskatı kesilmiş bir şekilde donuk gözleriyle Michael'a bakıyordu. Michael'ın önemli işinin bu olduğunu bilmiyordu ve kendini çok fazla kötü hissetti. "Michael ben..." Sustu. Ne diyebilirdi ki?
"Bir şey söylemene gerek yok, alıştım fakat bazen durumlar çığrından çıkabiliyor. Zaten sana da yalan söyledim, benim evim yok, Luke. Ben yetiştirme yurdunda kalıyorum, 18'den önce oradan ayrılamam." Luke hızlı kollarıyla çabucak Michael'ı sardı, hiç bırakmayacak ve sonsuza dek koruyacak gibi. Bu sarılışta bir çok duygu besleniyordu. Sevgi, şefkat, bağlılık, koruma içgüdüsü... Luke ona tüm bu güzel duyguları verebilecekmiş gibi sarılıyordu.
"Ben çok üzgünüm, Michael." Burnunu çekti. "Senin kadar güçlü bir insan görmedim ben. Senin kadar güçlü ve senin kadar güzel bir insan... Çok güzelsin; kalbinle de, duygularınla da, ruhunla da. Seni seviyorum, tamam mı? Bunu asla unutma." Michael hıçkırdı ve daha sıkı sarıldı.
"Biliyorum, bu yüzden ne kadar teşekkür etsem az oluyor. Luke sen bir meleksin, seni seviyorum. Seni çok seviyorum."
Luke sessiz kalıp bir süre sarılmayı sürdürdü ve sonra hafifçe geri çekilerek suratlarını aynı hizada tuttu. Gözlerini yüzünde gezdirince, bu çocuğun tüm yüz hatlarını ezberlemek isterken buldu kendini. Belki de bunu ilk kez düşünüyordu fakat Luke, Michael'dan hoşlanıyordu. Yeşil gözleri onu boğuyor, sesi huzur veriyordu. Onun tanımlanamayacak kadar güzel olduğunu düşünüyordu, tıpkı şu anda yaptığı gibi. Mavi gözlerinin son durağı Michael'ın şişkin dudaklarıydı ve çok geçmeden kendisini onun suratına ittirdi. Dudakları yumuşak bir hisle sertçe buluşurken, aradaki tek serinlik Luke'un dudağındaki metaldi.
Fakat tüm bunlardan önce Luke'un dudaklarından sadece iki kelime dökülmüştü: "seni seviyorum."
_____________________________________
Abi güzel yazamıyorum
pls fck me hrd bfre u go
