İçimden geçirdiğim bu sözleri ona söyleyemeden gözlerinin çoktan kapandığını fark ettim. Daha rahat etmesi için biraz daha geriye yaslandım ve onu iyice kendime çektim. Bende kendi gözlerimin kapanmasını beklerken, hücrelerine kadar hasret hissettiğim kadına uzun uzun baktım. Hızla atan kalbimi ona göstermek, iliklerime kadar onu hissetmek istiyordum. Uyanmasın diye dokunamamak, uyanması için ise can atmak bu olsa gerek. Sana dair herşeye araftayım ben Afife'm. Bir yanım sen, diğer yarım ise biz...
Sabah uyandığımda saat 10'a geliyordu. Gözlerimi, kollarımın arasında uyuyan güzelliğe çevirdim. Dün söylediğim kelimeyi Allah'tan duymamıştı. Yoksa şu an bu huzurun içinde olamazdım. Uyandırmadan önce ufak bir öpücük kondurdum şakağına:
"Hadi uyan güzelim." Dedim ama uyandıramadım. "Hadi ama Sare kalk. Saat 10' u geçiyor ve kliniğe gitmemiz lazım biliyorsun, Aysu Hanım bizi bekliyor. Geç kalmayalım."
Neyse ki artık uyanmıştın. O güzel gözlerin afallamış şekilde bana bakıyordu. Kahverenginin tek sonsuzluğu senin gözlerinin içindeydi sanki. İşte şimdi tarifi olmayan huzurla karşı karşıyayım.
"Neden öyle bakıyorsun? " dedim.
"Gitmek istemiyorum. Bunu kaldırabilecek durumda değilim. Oraya gidip olanları anlatırken... yine aynı şeyleri hissetmek istemiyorum. O zamanlar yanımda sen yoktun, o yüzden Aysu Hanım'a muhtaçtım ben. Şimdi içimi sen rahatlatıyorsun, onun başaramadığını başarıyorsun. Çok garip ama senin yanında güvende hissediyorum ve bu bana yetiyor Kenan. Kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyorum, inan bana."
Ah be güzelim Aysu Hanıma hala muhtaçsın sen. Hele herşeyi öğrendiğin zaman tek sığınabileceğin insan o olacak.
"Seni zorlamak istemiyorum ama gitmek zorundayız. Her ne kadar ona ihtiyacın yokmuş gibi hissetsende senin hala Aysu Hanıma ihtiyacın var bebeğim. Hadi hazırlanda çıkalım bir an önce."
''Peki. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun.'' dedi.
Onu her ne kadar oraya götürmek istemesem de, götürmek zorundaydım.
''Randevu saatine daha var istersen kahvaltıyı dışarıda yapalım. İkimiz içinde iyi olur ne dersin?''
''Sen bilirsin. Bana kalırsa benim bugün hiç dışarı çıkasım yok. Senin zorunla çıkıyorum.''
''Sare lütfen böyle söyleyip, üzme beni. Senin için bir şeyler çabalıyorum burada görmüyor musun? ''
''Benim iyiliğim için bir şeyler çabalıyorsan eğer beni dinle! Oraya gitmek istemiyorum anlamıyor musun? Orada nasıl şeylere maruz kaldığımızı bilmiyorsun. Ben dün gece olanları anlatırsam ne olur biliyor musun? Yatmak zorunda kalırım. Bugün beni klinikten çıkarmazlar. Sen tek başına geri dönmek zorunda kalırsın ve tedavim tamamlanana kadar beni kimseyle görüştürmezler. Bu yüzden korkuyorum. Oraya gitmek istemiyorum Kenan. Ne olur anla beni!''
Onun bu acınası durumunu gördükçe içim parçalanıyor. Kendimi daha fazla suçluyorum. Her şeyin suçlusu benim demek istiyorum. Ağlayacak kadar gücüm, susacak kadar sabrım kalmadı artık...
''Tamam. Sen nasıl istersen o olsun. Kendini nasıl iyi hissedeceksen onu yapalım.'' dedim.
Cevap bile vermeden hazırlanmak için giyinme odasına geçti. Bir süre arkasından bakakaldım. Ona baktıkça içimin acıdığını hissediyorum. Onu bu yaşama itenin ben olduğumu hatırladıkça, kendimden iğreniyorum. Bu acı, pişmanlık yüzünden kaç kere öldüğümü hatırlamıyorum. Bazılarınız bilmez yaşarken de ölünür...
Arabaya bindiğimizde sessizlik hakimdi. Bunu bozan bendim tabiki:
''Güzel bir çay bahçesine gidelim ister misin? Temiz bir hava iyi gelicektir ikimizede."
"Fark etmez karnımı güzelce doğurabileceğim, sessiz sakin bir yer olsun bana yeter." Dedi bitkince.
"Tamam o zaman şöyle yapalım, kahvaltılık birkaç şey alalım sonra da güzel bir mesire alanında kahvaltımızı yapalım." Dedim. Sesini bile çıkarmadı. Ne dersem sessizce kabulleniyordu.
Çaylarımızı içerken uzun bir süre hayalini kurduğum teklifi Sare'ye söylemek için kendimi hazırladım ve:
"Sare... Şe..Sey ben... Artık benim evimde yaşamanı istiyorum."
Oh be sonunda söylemiştim. İliklerine kadar hasret duyduğum kadıni evimde bana kadınlık yaparken hayal ettim sürekli. O kadar güzel bir histiki onun hayalini kurmak, yaşamak kim bilir ne kadar mutlu eder beni.
Gözlerimi her sabah yanında açmayı, o güzel kokunu her saniye içime çekmeyi, geceleri uykumuz kaçtığında aynı tavana bakmayı, her günü her saati beraber yaşamayı, cebimizde ayni evin anahtarını taşımayı, beraber yaşlanmayı, sonsuza dek gözlerinin içinde gülmeyi o kadar çok hayal ettim ki!
Sensizliği düşünemiyorum.. Gözlerin olmadan, tehdit etmelerin olmadan, içimi ısıtan sesin olmadan.. Ben yaşayamam Afife'm..
Söylediğim şeye şaşırmış olmalı ki birden gözleri büyüdü ve nefes bile almadan, gözlerini kırpmadan beni inceliyordu. Acaba biraz acele kararlar mı veriyordum? Öğrendikleri karşısında benimle bir hayat kurmayacağını, bir geleceğimizin olamayacağını biliyorum ama imkansızları yaşamak değil midir sevmek? Yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek? Aylardır peşinden koştuğum şeye kavuştum belki de. Peki neden bu kadar kendimi kasıyorum? Olacaklardan mı korkuyorum?
Napmaya çalışıyorum ki ben? Aklım çok karışıkken ona bu tekliflerle gelmem çok saçma. Önce kendi kafamda her şeyi toparlamalı ondan sonra büyük kararlar vermeliyim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞTEN GELEN (+18)
Ficção AdolescenteSürekli geçmişe bakan bir kuş var içimizde. Mazimize yuva yapmış. Uçamıyor, kaçamıyor, kanatları yok... ... "Seni hayatıma sokarak yeterince zaman verdim, yalanını sürdürmek yerine bana her şeyi anlatabilirdin. Ama biliyor musun? İyi ki bana geçmiş...