İçim ölüyor ama ben hala ölemiyorum!

3.6K 43 3
                                    

Sare hemen uykuya dalmıştı ama ben bir türlü uyuyamadım saat gece yarısını geçmeye başlamıştı ve benim göz kapaklarımın yeni yeni kapandığı sıra kollarımın arasındaki meleğimin bağırtısı beni korkuttu. Hemen Sare'nin yüzüne çevirdim bakışlarımı. Terden yüzüne yapışmış saçlarını farkettim önce. Sonra da korktuğunu belli eden yüz ifadesini. Kabus görüyordu. Bir şeyler mırıldanıyordu ama ben kelimelerini bir türlü seçemedim. Hemen yüzünü avuçlayıp:

"Sare uyan kabus görüyorsun. Uyan hadi. Uyan.." Sürekli bu cümleleri tekrarlayıp, sonunda Afife'mi uyandırabilmiştim.

Korku dolu gözlerle beni inceliyordu. Nefes nefese kalmıştı ve benden kaçıyordu. Kendimi tanıtan cümlelerle ona yaklaştım ve:

"Korkma meleğim hepsi bir rüyaydı. Bak burdasın benim yanımda. Kabus gördün sadece. Kabusunda her ne gördüysen hiçbiri burada değil tamam mı? Hadi sakinleş." Diyerek sarıldım ve saçlarını okşadım.

Nefes alış-verişlerini düzeltmeden bir şey konuşmadı. Kendini iyice rahatlattıktan sonra yüzünü benim göğsüme yerleştirdi:

"Çok korkttum. Bu seferki hepsinden farklı bir kabustu. Çok korktum Kenan. Ba-babamı gördüm. Ba-bana tecavüz ediyordu. Sonra birden babamın arkasında başka adamlar da beliriyordu. Çırılçıplaktım. Hepsi beni izliyordu. Kenan bu.. bu gerçek değil dimi geçmişimde olmadi dimi bu. Sadece bir kabus rüya dimi hatırlayamıyorum hiçbir şey bana tecavüz eden babam olamaz dimi Kenan" diyerek siddetli bir şekilde ağlamaya başlayınca onu göğsüme daha da bastırıp:

"Şşş. Sakinleş olmadı öyle birşey tamam mı? Sakinleş. Sadece bir kabustu." Diyebildim. Ona doğruları anlatamazdım.

"Bu kabus digerlerinden cok karışıktı, hiçbir anlam veremiyorum. Bir olaydan diğer bir olaya atılıyordu. Mesela bir adam... Yüzünü göremediğim bir adam beni başka adamların önüne atıyordu..."

"O şerefsiz benim!" diye mırıldandım, daha çok kendimin duyabileceği bir sesle. Ama bunu Sare duymuş olacak ki kafasını birden kaldırıp, yüzüme baktı. Gözlerini kırpıştırarak:

"Anlat! Anlat, herşeyi bana! Bilmek istiyorum. Kimin, kimlerin bana ne yaptığını bilmek istiyorum! Anlat! Anlat!" Diye bağırmaya başladı. O kadar çaresiz söylüyor ki "Anlat!" kelimesini. Sesinin titremesine, kısılmasına engel olamıyor. Onu böyle gördükçe de benim içim acıyor.

Keşke söküp, alabilsem sendeki acıları. Alıp, kendi içime gizleyebilsem hepsini. Bu yaşadıklarının suçlusu ben olduğumu hatırladığım zaman içim ölüyor ama ben hala ölemiyorum be Afife'm.
Böyle idam değil de hapis gibi, silahtaki tek mermi gibi, patladı patlayacak. Ses gibi değil, sessizlik gibi, ateş değil, ateşi elinle söndürmek gibi. Ölmek değil de ciğeri sökülene kadar sürünmek gibi. Benim de senin de canını yakan tek şey. Acı o Afife'm.

İçimden geçirdiğim bu sözleri ona söyleyemeden gözlerinin çoktan kapandığını fark ettim. Daha rahat etmesi için biraz daha geriye yaslandım ve onu iyice kendime çektim. Bende kendi gözlerimin kapanmasını beklerken, hücrelerine kadar hasret hissettiğim kadına uzun uzun baktım. Hızla atan kalbimi ona göstermek, iliklerime kadar onu hissetmek istiyordum. Uyanmasın diye dokunamamak, uyanması için ise can atmak bu olsa gerek. Sana dair herşeye araftayım ben Afife'm. Bir yanım sen, diğer yarım ise biz...

Sabah uyandığımda saat 10'a geliyordu. Gözlerimi, kollarımın arasında uyuyan güzelliğe çevirdim. Dün söylediğim kelimeyi Allah'tan duymamıştı. Yoksa şu an bu huzurun içinde olamazdım. Uyandırmadan önce ufak bir öpücük kondurdum şakağına:

"Hadi uyan güzelim." Dedim ama uyandıramadım. "Hadi ama Sare kalk. Saat 10' u geçiyor ve kliniğe gitmemiz lazım biliyorsun, Aysu Hanım bizi bekliyor. Geç kalmayalım."

Neyse ki artık uyanmıştın. O güzel gözlerin afallamış şekilde bana bakıyordu. Kahverenginin tek sonsuzluğu senin gözlerinin içindeydi sanki. İşte şimdi tarifi olmayan huzurla karşı karşıyayım.

"Neden öyle bakıyorsun? " dedim.

"Gitmek istemiyorum. Bunu kaldırabilecek durumda değilim. Oraya gidip olanları anlatırken... yine aynı şeyleri hissetmek istemiyorum. O zamanlar yanımda sen yoktun, o yüzden Aysu Hanım'a muhtaçtım ben. Şimdi içimi sen rahatlatıyorsun, onun başaramadığını başarıyorsun. Çok garip ama senin yanında güvende hissediyorum ve bu bana yetiyor Kenan. Kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyorum, inan bana."

Ah be güzelim Aysu Hanıma hala muhtaçsın sen. Hele herşeyi öğrendiğin zaman tek sığınabileceğin insan o olacak.

"Seni zorlamak istemiyorum ama gitmek zorundayız. Her ne kadar ona ihtiyacın yokmuş gibi hissetsende senin hala Aysu Hanıma ihtiyacın var bebeğim. Hadi hazırlanda çıkalım bir an önce."

''Peki. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun.'' dedi. 

Onu her ne kadar oraya götürmek istemesem de, götürmek zorundaydım. 

''Randevu saatine daha var istersen kahvaltıyı dışarıda yapalım. İkimiz içinde iyi olur ne dersin?''

''Sen bilirsin. Bana kalırsa benim bugün hiç dışarı çıkasım yok. Senin zorunla çıkıyorum.''

''Sare lütfen böyle söyleyip, üzme beni. Senin için bir şeyler çabalıyorum burada görmüyor musun? ''

''Benim iyiliğim için bir şeyler çabalıyorsan eğer beni dinle! Oraya gitmek istemiyorum anlamıyor musun? Orada nasıl şeylere maruz kaldığımızı bilmiyorsun. Ben dün gece olanları anlatırsam ne olur biliyor musun? Yatmak zorunda kalırım. Bugün beni klinikten çıkarmazlar. Sen tek başına geri dönmek zorunda kalırsın ve tedavim tamamlanana kadar beni kimseyle görüştürmezler.  Bu yüzden korkuyorum. Oraya gitmek istemiyorum Kenan. Ne olur anla beni!''

Onun bu acınası durumunu gördükçe içim parçalanıyor. Kendimi daha fazla suçluyorum. Her şeyin suçlusu benim demek istiyorum. Ağlayacak kadar gücüm, susacak kadar sabrım kalmadı artık...

''Tamam. Sen nasıl istersen o olsun. Kendini nasıl iyi hissedeceksen onu yapalım.'' dedim. 

Cevap bile vermeden hazırlanmak için giyinme odasına geçti. Bir süre arkasından bakakaldım. Ona baktıkça içimin acıdığını hissediyorum. Onu bu yaşama itenin ben olduğumu hatırladıkça, kendimden iğreniyorum. Bu acı, pişmanlık yüzünden kaç kere öldüğümü hatırlamıyorum. Bazılarınız bilmez yaşarken de ölünür...

Arabaya bindiğimizde sessizlik hakimdi. Bunu bozan bendim tabiki:

''Güzel bir çay bahçesine gidelim ister misin? Temiz bir hava iyi gelicektir ikimizede."

"Fark etmez karnımı güzelce doğurabileceğim, sessiz sakin bir yer olsun bana yeter." Dedi bitkince.

"Tamam o zaman şöyle yapalım, kahvaltılık birkaç şey alalım sonra da güzel bir mesire alanında kahvaltımızı yapalım." Dedim. Sesini bile çıkarmadı. Ne dersem sessizce kabulleniyordu.

Çaylarımızı içerken uzun bir süre hayalini kurduğum teklifi Sare'ye söylemek için kendimi hazırladım ve:

"Sare... Şe..Sey ben... Artık benim evimde yaşamanı istiyorum."

Oh be sonunda söylemiştim. İliklerine kadar hasret duyduğum kadıni evimde bana kadınlık yaparken hayal ettim sürekli. O kadar güzel bir histiki onun hayalini kurmak, yaşamak kim bilir ne kadar mutlu eder beni.

Gözlerimi her sabah yanında açmayı, o güzel kokunu her saniye içime çekmeyi, geceleri uykumuz kaçtığında aynı tavana bakmayı, her günü her saati beraber yaşamayı, cebimizde ayni evin anahtarını taşımayı, beraber yaşlanmayı, sonsuza dek gözlerinin içinde gülmeyi o kadar çok hayal ettim ki!

Sensizliği düşünemiyorum.. Gözlerin olmadan, tehdit etmelerin olmadan, içimi ısıtan sesin olmadan.. Ben yaşayamam Afife'm..

GEÇMİŞTEN GELEN (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin