1. BÖLÜM - "Güzel sesli yakışıklı çocuk"

60 6 5
                                    

Merhaba arkadaşlar. Konuşma kısmını fazla uzun tutmayacağım çünkü hemen okumaya başlamanızı istiyorum. Umarım beğenirsiniz. Okuduktan sonra yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın. Şimdiden teşekkürler. Bu arada medyadaki "güzel sesli yakışıklı çocuğumuz", Deniz.

----------------------------------------------------------------------------------------------

"Elfida, bir belalı başımsın
Elfida, beni fark etme sakın
Omzumda iz bırakma, yüküm dünyaya yakın
Elfida, hep aklımda kalacaksın."

Ne ben karşımda, elinde gitarı, şarkı söyleyen bu çocuğu tanıyordum ne de o beni. Sadece sesinden fazla etkilenmiştim o kadar. Ses tonu cenneti müjdeliyordu sanki insana. Bu muhteşem ses tonunun yanında Yunan tanrılarını aratmayan bir yüzü vardı. Kara kaşlı kara gözlü derlerdi ya hani, aynen öyleydi. Aslında gözlerinin siyah olmadığı belliydi ancak gecenin karanlığında en az gece kadar siyah gözüküyordu.

İnce, uzun parmaklarıyla bir yandan gitarını çalarken, diğer bir yandan şarkının sözlerini söylüyordu. Hayatımda gördüğüm en muhteşem görüntü oymuş gibi hissettim o an. Uzun zaman sonra yüzümde ilk defa içten bir gülümseme belirdi bu düşünceyle.

Sahi ne kadar olmuştu içten gülmeyeli? Ah tabi ya! Tamı tamına 5 ay. 5 aydır içten gülümsemememiştim kimseye. Ne yazık ki, o anki içten gülümsememi de görmemişti güzel sesli yakışıklı çocuk.

Gitar kutusuna bir miktar para bırakıp uzaklaşmaya başladım oradan. Beyoğlu Caddesi çok kalabalık oluyordu bu saatlerde. Tabi, herkes işten çıkmış tatlı bir telaş içerisinde ailelerine kavuşmak için en kısa yolu kullanmaya çalışıyordu. Ben pek kullanmazdım bu yolu, genellikle nerede ara sokaklar var oradan giderdim eve. Ancak bu defa içime bir şey oturmuş, sanki bana o yoldan -Beyoğlu Caddesinden- gitmem için baskı yapmıştı. Eh, iyi de olmuştu biraz. En azından uzun zaman sonra gerçek bir gülümseme konmuştu dudaklarıma.

Sonunda evimin sokağına girdiğimde, o kalabalıktan kurtulduğum için derin bir nefes aldım. 5 aydır sevmiyordum kalabalık ortamları. Çünkü 5 ay önce canımın parçaları gitmişti benden. Annem ve babam gitmişti. Onlar gittiğinden beri herşey anlamsız, sıkıcı gelmeye başlamıştı gözüme. Hakikaten insan sevdiklerini kaybedince anlıyordu, hayat ne kadar anlamsızdı aslında. Hayatı anlamlandıran şeyler en değer verdiklerimizin yanımızda olmasıydı.

Benim en değerlilerimin ikisi gitmişti belki ama hepsi gitmemişti. Teyzem gitmemişti mesela. Kuzenlerim ve eniştem gitmemişti. Onlar için yaşıyordum zaten bende. Onlar için hayatta kalmaya çabalıyordum.

Teyzem onlarda kalmam için çok ısrar etmişti başlarda ancak ben inat edip kendi ayaklarımın üzerinde durmak istediğimi söylemiştim. Ne kadar inatçı olduğumu bildiği için fazla zorlamamıştı. Şimdi Beyoğlu'nda bir evim vardı ve evime yakın olan bir kitap kafede çalışıyordum. Arada bir teyzeme gider onunla ve evdekilerle zaman geçirdim.

Binaya girip merdivenleri çıkmaya başladım. İkinci katta oturuyordum. Kendi katıma geldiğimde anahtarı kapının deliğine yerleştirip kapıyı açtım. İçeriden yemek kokuları geldiğinde yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Teyzem hergün üşenmeden gelip yemeğimi yapıyor sonra da evine gidiyordu. Onunla kalmadığım için aklı bende kalıyordu, biliyordum. Bu yüzdende en azından gelip yemek yapmasına bir şey demiyordum. Zaten evlerimizi birbirine çok yakındı, çabucak gidip geliyordu.

Eve girip üstümü değiştirip bir tabak alıp kendime yemek koydum. Duvara monte edilmiş küçük masama küçük bir sofra hazırladıktan sonra oturup yemeğimi yemeye başladım.

Karnımı doyurduktan sonra sofrayı toparlayıp kahve suyu koydum. Dünden yarım kalan kitabımı masanın üzerine koyduktan sonra kaynayan kahve suyunun altını kapattım. Kahvem hazır olunca onu da masaya koyup sandalyeme oturdum. Bir yandan kahvemi içerken diğer yandan kitabımı okuyordum. İşte gerçek huzur bu olsa gerekti.

YaralıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin