7.Bölüm (Görevi Kabul Etmiyorum!)

40 3 0
                                    

Araf konuşmasını bitirdikten sonra ayağı kalktım ve tüm dikkatleri üzerime topladım. Yönümü Çetin Bey'e çevirdim ve  "...."

...
"Görevi kabul etmiyorum!" dedikten sonra çantamı alıp çıkış kapısına yöneldim.

Ben kapıya yöneldiğim sırada Çetin Bey ayağa kalktı:
"Ne demek kabul etmiyorum?" dedi.

"Ne anladıysanız o. Bu görevi kabul etmiyorum."

"Görevi kabul etmiyorum diye bir şey yok burada. Sana Puma'nın kızı dedikleri için bakıyorum da bayağı bir burnun havaya kalkmış."

"Benim burnumun havaya kalktığı filan yok. Ben bu heyete ülkeme hizmet etmek için girdim. Bu Ülkeden başka hiçbir şey için çalışmam." dedim ve arkamı döndüm.

Çantamı koluma takıp dış kapıya yol aldım. Büyük kapıyı açtıktan sonra her zaman arabaların bulunduğu mahzene doğru yürümeye başladım. Arkamdan birinin geldiğini hissettiğimde arkama döndüm. Aslı peşimden geliyordu. Önüme dönüp yaklaştığım mahzenin otomatik kapısını kumanda ile açtım ve her zamanki arabamın yanına gittim.

Kapıyı açıp arabaya bindim ve arabayı çalıştırdım. Arabayı çalıştırdığım sırada yan yolcu kapısı açıldı ve Aslı koltuğu kaldırıp diğer kızın arka tarafa geçmesini sağladı. Daha fazla onlara bakmadım ve önüme döndüm. Bir iki dakika sonra Aslı da arabaya bindi ve kapıyı kapattı.

Arabayı çalıştırdım ve mahzenden çıktım. Telefonumu elime aldım ve haritadan nerede olduğumuza baktım. Beşiktaş'ta olduğumuzu anladığımda konuma "Çırağan Palace Kempinski Hotel" yazdım ve yola çıktım.

"Oo, bakıyorum da her zamanki gibi iPhone telefondan vazgeçmiyorsun. Bir de en son çıkanlardan." dedi. Yüzüne bakıp sadece tebessüm ettim.

Telefonumu klima çıkış yerine konulan ve telefonlar için olan araca yerleştirdim. Dikiz aynasından arka tarafa baktığımda bir aracın daha arkamızda olduğunu fark ettim. Benim bir yere baktığımı fark eden Aslı'da arkaya baktı.

"Bu Batu'nun arabası." dedi ve önüne döndü. Ben de önüme döndüm ve navigasyona bakarak ne kadar yolumuzun kaldığına baktım. Varmamıza 4 saat vardı. Bu kadar yolu gitmek bana ölüm gibi gelecek. Yolun daha çekilebilir olması için müzik açtım. Klimanın 20 cm üzerindeki, dokunmatik ekranlı müzik çalardan kendi dosyamı açtım. Liste Korece, İngilizce ve Hintçe şarkılar olarak karışıktı*.

İlk şarkı bana her zaman biraz duygu değişimi yaşatıyor. Kardeşimi özlüyorum. Ama şu an -belli etmesem de - mutluyum çünkü Aslı yanımda. Bana bazen bir kardeş, bazen bir abla ve bazen de bir anne oluyordu. O yüzden çok önemli değil.

~~ HAKİM (ÜÇÜNCÜ KİŞİ) BAKIŞ AÇISINDAN ~~

İki saatin ardından şehir içine anca yaklaşmışlardı. Ne kadar evler, insanlar ve arabalar fazlalaşsa da hâlâ tam olarak şehir içine girememiştiler. Yarım saatlik yol daha gittiklerinde Eylül birden kafasının içinde sesler duymaya başladı.

"Bırakın beni! Size yalvarırım, yapmayın! Bırakın beni!"

Sesler kafasının içinde öyle yankılanıyordu ki bir an direksiyon hakimiyetini kaybetti ve yoldan çıkıp bir trafik levhasına çarptı.

Arabanın içindekiler bu ani sarsılmadan kötü etkilenmişlerdi. Aslı başını ön cama sert bir şekilde vurmuştu ve kanıyordu. Alin ise arabanın birden öne savrulması ve daha sonra arkaya gitmesi ile boynunu koltuk başlığına çok sert bir şekilde vurmuştu.

Herkes kendi canının acısını düşünse de şu an en kötü durumda olan kişi Eylül idi. Hem kafasında ki sesler durmuyordu hem de omuzunu kapıya vurmuştu ve kolu yerinden çıkmıştı. Acıyla bir elini omzuna götürdü.

"Yardım edin! Ne olursun yardım edin! Baba, kurtar beni buradan! Baba bana bunları yapma!"

Sesler arttıkça artıyordu. Başını eğerek, ellerini kulaklarına bastırdı ama bu hareketi bir fayda etmedi. Beyninde aynı sözler yankılanıyordu. Kafasındaki seslerin kesilmesi dursun bir yana, zaman geçtikçe daha da yükseliyordu.

Aslı ve Alin, Eylül'ün halini gördükleri anda ne yapacaklarını bilemediler. O sırada yanlarına Batu'nun da arabası park etti. Erkekler hemen arabadan indiler ve -kızların- yanına gittiler.

Eylül kapıyı zorladı ve açtığı gibi kendini dışarıya attı. Sesler gittikçe yükseliyordu. Ve de omzundaki ağrı, durumu daha da zorlaştırıyordu. Herkes Eylül'ün etrafına toplanmıştı. O ise ellerini kafasının iki tarafından kulaklarına var gücü ile bastırıyordu. Ellerini daha da bastırmaya çalıştı. Ellerini bastırarak kafatasını patlatmak istedi.

Beynindeki sesler bir türlü susmuyordu. En sonunda bağırmaya başladı. Bağırabildiği kadar bağırdı ama hala sesler durmadı. O karmaşada Alin'in yüksek çıkan sesi duyuldu.

"Kulağından kan geliyor."

Herkes bir anda Eylül'ün kulaklarına odaklandı. Genç kız son kez kuvvetli bir çığlık attı ve yavaş yavaş ellerini kulaklarından çekti ardından kafasını kaldırdı. Bayılmadan önce kafasını kaldırdığında karşısında ilk ve son gördüğü yüz Batu'nun yüzü idi. Bedeni daha fazla dayanamadı ve son olarak gözlerini bir kez kırpıştırdı ve uzun bir süreliğine gözlerini kapattı.

Eylül bayıldıktan sonra Emir vakit kaybetmeden onu kucağına aldı ve Batu'nun arabasına bindi. O bindikten sonra Araf'ta şoför koltuğuna oturdu ve yola koyuldular.

Hastahaneye vardıklarında Emir hemen arabadan indi ve Eylül'ü kucağına alarak Acil kapısından içeriye girdi.

"Yardım edin! Biri buraya baksın!" diye bağırdı. Acilde ki  doktorlardan ikisi ve arkalarında sedye ile iki hemşire koşarak geldiler. Emir, Eylül'ü hemen sedyeye yatırdı ve biraz geri çekildi.

Doktorlar sedyeyi 'Kırmızı' alana götürdüler ve hemen müdahale etmeye başladılar. "Durum nedir?" diye sordu genç kızın başındaki doktor. Elindeki -kalem gibi- fenerle gözlerini açarak bakıyordu.

"Araba sürüyordu. Arka arabadaydık ve birden araba yol kenarındaki levhaların birine çarptı. Yanına gittiğimizde tek eliyle sol omzunu tutuyordu. İki üç dakika sonra omzunu bıraktı ve iki eliyle kulaklarına bastırarak, kafasını sıkıştırıyordu. Beş dakika sonra çığlık atmaya başladı ve iki üç dakika sonra kulaklarından kan geldi. Daha sonra da bayıldı?"

Emir bir solukta olayı anlattığında doktor kafasını salladı ve hemşiresine "Hemen bir Beyin Tomografisi çekilsin. Boyun MR'ı ve sol omuz röntgeni çekilmesini istiyorum. HEMEN!"

Doktor ve hemşireler sedyeyi hızlı hızlı ilerletmeye başladılar. Müdahale etmek için girdikleri odaya Emir ve Araf giremedi ve bekleme koltuklarına oturdular. Beş dakika sonra önde Aslı koşarak, arkada Alin biraz hızlı ve tempolu adımlarla ve en arkada Batu sakin ve yavaş adımlarla geliyorlardı. Aslı hemen Emir'in yanına geldi ve "Ne oldu? Eylül nerede?"

"Müdahale ediyorlar. Bir beş dakika önce içeriye alındı." dedi ve kafasını arkasındaki duvara yasladı. Gözlerini kapattı ve biraz dinlenmeyi diledi.

~~~~~
"Emrinizi yerine getirdim, efendim!"

"Çok iyi. İkinci aşama için hazırlıklara başlayın."

Genç adam emrinde olduğu kişinin yüzüne baktığında, karşısında ki kadının yüzünde yayılan acımasız gülümsemesini gördü.

"Peki, efendim" diyerek odadan çıktı. Bu kadar sene uğraşlarının sonucunu yeni yeni almaya başlamışlardı. Ve bu başarı genç adamın efendisini çok mutlu ediyordu. Bir insanın hayatını mahvetmek, özellikle bu kişi Eylül olunca, ona çok büyük bir haz veriyordu.

Genç kız karşısında bulunan 5 farklı ekrandan olanları izliyordu. Ve oldukça mutluydu.

"İyi günlerin buraya kadardı EYLÜL DURU EREZ. Artık benim ağıma düştün. Bundan sonra seni kimse kurtaramaz." dedi ve arkasına yaslanarak kahkasını attı.

"İŞTE ŞİMDİ HER ŞEY BAŞLIYOR!"

~~~~~

*https://open.spotify.com/user/21ih7empim6lityktm2vaexya/playlist/61nIOZvL4onWzqsKDzt5fs?si=mHWm8WbwTIutYUycC5lQ4g

DUEL (CLONES)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin