13|Yavru kuş uçuyor

206 29 111
                                    

Seungri, her zaman dengesiz biri olmuştu. Bir gün deli gibi mutluyken, ertesi gün depresyona girebilirdi. Bir gün sevdiği şeyi, ertesi gün sevmeyebilirdi mesela. Tıpkı Jiyong'a bir gün öncesinde sarılıp teşekkür ederken, ertesi gün ondan kaçıp kalbini kırdığı gibi.

Jiyong, çocuğu tam olarak tanımıyordu. Hareketlerine anlam verememesi de bu yüzdendi.

Evden çıktığında arkasından gitmek istese de bir güç onu durdurmuştu. Arkadaşı, Daesung bir süre sonra çıkmış ama Seungri'siz geri dönmüştü.

Hava kararmaya başlamış ama Seungri hala dönmemişti. Jiyong bu süre zarfında, saçma da olsa geri döneceğini düşünmüştü. Sonuçta arkadaşları da buradaydı. Onları yalnız bırakmazdı değil mi?  Düşünmüştü ama bir canavarla aynı yerde kalmak istemediği fikrini de aklından atamıyordu.

"Youngbae!" Daesung çığlık atıp, içeriye yeni giren arkadaşının üzerine atladı.

"Ne oldu?" Youngbae çocuğu itmeye çalışsa da başarılı olamamıştı. Daesung, kuala misali boynuna sarılmıştı.

"Seungri." demişti, sarılmaya devam ederken.

"Ne olmuş, Seungri'ye?" salonun içinde gözlerini gezdirmiş, bahsi geçen kişiyi göremeyince kaşlarını çatmıştı.

"Nerede?" Daesung'u kendinden ayırdığında dolu gözleriyle karşılaşmıştı. Burada dönen şeyler hoşuna gitmiyordu.

"Çıkıp gitti." demişti arkadan bir ses.

"Nasıl gitti? Nereye gitti?" Daesung'u hafifçe yana kaydırmış ve adamlarla göz göze gelmişti.

"Bilmiyoruz." Jiyong boş bakışlar atarken Seunghyun tekrar konuştu.

"Bilmiyoruz da ne demek!?" Youngbae'nin sesi sonlara doğru yükseldi.

"Daesung," dedi uyarıcı bir ses tonuyla arkadaşına doğru dönerken.

"Hemen anlat." Daesung akan yaşları elinin tersiyle itmiş, burnunu da çekip konuşmaya başlamıştı. Olanları kısaca anlatmış, anlatırken ağlamasını durduramamıştı. Arkadaşının ne kadar deli olduğunu biliyordu çünkü. Neler yapacağını kestiremiyordu. Bu yüzden de çok korkuyordu.

Youngbae hırıltılı bir nefes almış, duyduklarını sindirmeye çalışmıştı. Bu saatte dışarıda olmasından çok, evden çıkış biçimi onu korkutmuştu. Çünkü o da en az Daesung kadar arkadaşının deli olduğunu biliyordu. 

"Aradınız mı?" dedi kendinden beklemediği bir ses tonuyla. Normalde sinirden her yeri birbirine katması gerekiyordu ama yapmamıştı. Çünkü şu an sinirden çok endişe duygusu hakimdi.

"Telefonunu almamış." Daesung cebinden çıkardığı telefonu havada salladı.

"Youngbae!" Daesung kapıya doğru yürüyen arkadaşına seslendi ama Youngbae onu umursamadan ilerlemeye devam etti.

Birden sevmediği yüzü önünde görünce yerinden sıçradı. Adamın ona hoşuna gitmeyen bir şekilde bakıyor olması -Jiyong hakkında hiçbir şey hoşuna gitmiyordu.- sinirlerini geriyordu. Sanki biraz önce korkan o değilmiş gibi, bozuntuya vermeden bakışların adama çevirdi.

"Çekil önümden." Youngbae öne doğru bir adım attı ama önünde biten Jiyong yüzünden devamını getiremedi.

"Nereye gideceksin?"

"Arkadaşımı arayacağım." Youngbae, bu sefer yana doğru bir adım attı ama Jiyong'un yüzü yine burnunun dibindeydi. Gözlerini devirdi.

"Sorumun cevabı bu değildi." Jiyong'un bir kaşı havalanmış alayla konuşmuştu. Şu durumda bile alaylı konuşması, Youngbae'yi sinirlendirdi. Gözlerini kapatıp sinirini yatıştırmayı denedi. Açtığında ise yüzündeki sırıtış ile ona bakan Jiyong ile karşılaştı. Sinirinin arttığını hissediyordu. 

Monster :: NyongtoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin