7.Bölüm

100 29 67
                                    

Omzumda taşıdığım kolu ve peşimden sürüklediğim vücudu, çıktığım her basamakta daha da ağırlaşıyordu sanki. Ya da sadece kendimi kandırıyordum. Ağırlaşan onun omuzu değil, kalbimdeki acıydı belki de. Bana anlattıkları hala aklımdan çıkmıyordu.

"Ağlama, daha hikayenin sonunu anlatmadım."

Merdivenlerin son basamaklarınıda atlattıktan sonra nefes nefese kalmıştım. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım fakat aldığım nefes beni rahatlatmak yerine daha da sinirlendirdi. Çünkü burnuma yine keskin içki kokusu geliyordu.

Odamın önüne geldiğimizde odamın kapısı kapalıydı. Emre'yi yavaşça yere bıraktım, kendinde olmayan vücudu dengesini kaybedip duvara yaslandı. Hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm ve zar zor kapıyı açmayı başardım.

Arkamı döndüm ve öylece kaldım. Ben ne yapıyordum? Sevdiğim çocuk sarhoştu, evimdeydi ve ben onunla ilgileniyordum. Şu ana kadar bunu normal bir şeymiş gibi karşıladığımı fark ettim. Oysaki bu, olağan dışıydı.

Yavaş adımlarla yanına gittim ve önüne oturup bağdaş kurdum. Uyuyordu... Uyuşmuş zihni, ruhunun derinliklerinde kaybolmuştu. Yüzünde mimiksiz bir ifade, düşüncelerinin içinde yüzüyordu. Acaba ne geçiyordu aklından?

Keskin yüz hatları, sanki dokunsam parmaklarımı jilet gibi kesecekmiş gibi görünüyordu. Yavaşça elimi kaldırdım ve nazikçe suratına dokundum.

Fiziksel olarak zarar vermiyordu bana dokunmak, ama kalbime jiletle kesik atıyordu. Kalbim çizildikçe yapma, dokunma üzülen yine sen olacaksın desede kendime hakim olamadım ve ellerimi çekemedim, yapamadım. Aramızda santimler vardı, nefesi suratımdaydı fakat ruhu yanımda değildi. Ruhu, isyan etmekle, yas tutmakla meşguldu.

Alnına düşen saçını kulağının arkasına götürdüm. Gözlerini araladı. Beni görmesinden korktuğum için hiç düşünmeden vücudumu geri çektim. Ela gözleri ışığın loşluğu yüzünden siyah gibi görünüyordu.
Uykulu bir sesle konuşmaya başladı. "Yanıyorum."
Tek yanan sen olsan...

Artık duymak istemiyordum, Selin'e karşı olan sevgisini dinlemek istemiyordum. Onu görmemek için gözlerimi ellerime doğru çevirdim. "Emre, konuşma."

Derin bir nefes alıp iç çekti, "Sırtım, yanıyorum."
Gözlerimi ellerimden Emre'ye çevirdiğimde sırtını duvara değil kalorifere yasladığını fark ettim. Onu yere koyduğumda tişörtü yukarıya doğru sıyrılmış ve sırtı cayır cayır yanmaya başlamıştı.

Hızlıca oturduğu yerden onu kaldırdım ve odama sürükledim. Panikle onu yatağıma oturttuktan sonra üzerindeki tişörtü çıkardım. Sırtı, kıpkırmızıydı...

Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirdim? Dakikalarca öylece oturup orada onu izledim ama sırtının yandığını görmemiştim. Ellerimi sırtına dokunmak için uzattım, "Ahh..."

Canının acıması, hiç düşünemeyeceğim kadar benimde canımı acıtıyordu. Saniyeler sonra Emre tekrar omuzlarımdaydı. Dikkatlice, sırtına dokunmadan onu banyoya götürdüm ve küvetin ucuna oturttum.

Musluğu açıp, duş başlığını elime aldım. Yavaşça duş başlığından dökülen soğuk suyu, yanık sırtından aşağı akıttım. Emre inlemeye devam ediyordu.

Akan suyun ona iyi gelceğinden emin olmasam, anında yaptığım şeyi bırakırdım. Canını acıtmak isteyeceğim son şeydi çünkü. Ama emindim, yapılması gereken buydu. Yanıklara en iyi gelen şey buydu. Yani, en azından yüzeysel yanıklara...

Bir süre sonra inlemeyi bıraktı ve sadece sustuk. Sessizlik onu rahatsız etmiş olacaktı ki sarhoş haliyle konuşmaya başladı yine,"Nerden bildin?"

Sessizliğin SesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin