Daniel neşeli bir şekilde Adriano ile panayır alanında geziyordu. Adriano gördüğü her renkli kostümlerle bezenmiş çizgi film karakterine el sallarken dayısı ile az önce kazandıkları mavi uyku tulumlu ayıcığını elinden bırakmıyordu. Rengarenk ışıkları ile dönen atlıkarınca en çok sevdiğiydi ve daha şimdiden üç kere binmiş ve dördüncü için Daniel’e masum gözlerle bakarak direniyordu.
“Atlıkarınca!”
“Adriano lütfen ama, şimdi dönüp durmaktan kusacaksın ve annen bana kızacak.”
“Atlıkarınca!”
“Olmaz dedim.”
“Atlıkarınca!”
“Pekala küçük bey. Biraz top atalım ve ondan sonra tekrar binersin olur mu?”
Adriano masumca başını sallarken bakışları halen daha renkli ışıklarını saçarak melodic bir ritmi yankılayan atlıkarıncanın üzerindeydi.
Daniel geldikleri oyuncağın önünde durarak cebindeki jetonlardan çıkardı ve bir tane atarak çalıştırdı. Toplar sırasıyla geliyor ve Daniel atması için Adriano’yu cesaretlendirmeye çalışıyordu ancak küçük çocuğun bütün ilgisi atlıkarıncadaydı. Daniel sıkıntıyla iç çekerek Adriano’nun ilgisini çekebilmek için topları kendi atmaya başladı. Bir sure sonra öyle çok kendini kaptırmıştı ki Adriano’nun elini bıraktığını farketmedi bile.
Adriano ışıklar saçarak neşeli melodisini etrafa saçan atlı karıncaya tekrar binmeyi öyle çok istiyordu ki topları neşe ile atan dayısına bakarak onu daha sonra orada bulabileceğini düşündü ve hızla atlıkarıncayı daha yakından izleyebilmek için ilerledi.
Adriano’nun yanında ki boşluğuyla irkilen Daniel bir anda yanından uzaklaşan Adriano’yu farketti. Uzanıp tam onu yakalayacakken yürüyerek geçenlerin arasından hızla süzülen küçük çocuk bir anda gözden yok olduğunda Daniel ne yapacağını bilemez bir vaziyette etrafında bir tur dönerek hızla sağa sola koşuşturarak Adriano’nun ismini haykırmaya başladı. Panik dalgası bütün bedenini sararken sanki saatler durmuş, düşünme yetisi kaybolmuş gibiydi. İlk defa kendisini çaresiz ve ne yapacağını bilemez hissediyordu. Panik içerisinde güvenlikten birilerini ararken sanki saniyeler saatlere dönüşmüş gibiydi.
“Bayım, bayım, iyi misiniz?”
Daniel uğuldayan kulaklarına ilişen kibar ve hafif aksanlı ses ile irkilerek omuzundan ona dokunan bayan ile karşı karşıya geldi.
“Yeğenim, küçük yeğenim yok! Tanrım ben şimdi ne yapacağım? Bir anda kayboldu gözümün önünden...”
“Durun. Sakin olun, paniklemeyin. İyi düşünün şimdi. Sizce burada ona en cezbedici gelebilecek yer neresi?”
“Atlıkarınca! Tabi ya... Atlıkarıncaya bayılır. Daha şimdiden üç kere bindi ve dördüncüsü için yalvarıyordu.”
“Tamam işte önce oraya bakalım ve ben de o arada güvenliğe haber veriyim.”
“Anne! Anne ne oldu bir şey mi var?”
Yanlarına yaklaşan on üç yaşlarındaki kız çocuğu elinde büyük bir bardak traşlanmış nane soslu buz ile onları inceliyordu.
“Hayatım bu beyin küçük yeğeni kaybolmuş. Atlıkarıncaya bakmaya gideceğiz ve o arada güvenliğe haber vermeliyiz. Benimle gel sana ihtiyacımız olabilir.”
“Peki anne. Kaç yaşında?”
Daniel soruyu duyduğunda ona bir kurtarıcı gibi gelen bu insanlara minnettardı.
“iki buçuk üç yaşlarında, yeşil gözlü, koyu renk saçlı. İsmi Adriano.”
“Peki o zaman, dağılalım ve siz şu yönden ben de bu yönden döniyim ve bakalım ortada tek başına dolanan bir ufak yaramaz var mı. Sena Nil sen de güvenliğe haber ver.”
“Peki annecim.”
Küçük kız güvenliğe haber vermek için ilerlerken Daniel onun imdadına koşan genç kadının talimatlarını harfiyen takip etmeye başladı. Her ikisi de ayrı yönlerden ilerleyerek ortada buluştuklarında ikisinin de yüzünde endişe vardı. Ufak Adriano ortada gözükmemişti. Daniel panik içerisinde bakarken Sena Nil elinden tuttuğu küçük Adriano ile karşılarında beliriverdi. Adriano’yu gören Daniel büyük bir sevinçle kucaklarken bir yandan da minnetlerini sunarak teşekkürler yağdırıyordu küçük kıza.
“Ah Tanrım... Nerede buldun onu?”
Bu sırada küçük Adriano Daniel’ın adını sayıklayarak boynuna doladığı minik kollarını sım sıkı sıkıyordu.
“Tam güvenliğe gidecekken atlıkarınca kuyruğunda gördüm onu ve ismini sorduğumda Adriano deyince anne-babası ortada olmayan Adriano’nun sizin yeğeniniz olabileceğini düşündüm. Tarifinize birebir uyuyordu.”
“Sen çok akıllı bir genç kızsın. Sana ne kadar teşekkür etsem az. Bu gün beni ölümden kurtardın diyebilirim. Size de çok teşekkür ederim hanımefendi. Siz olmasanız ben panikle sağa sola koşuşturup güvenliği döverdim herhâlde.”
Genç kadınla gülerlerken Danile telaştan ismini sormayı unuttuğunu farketti. Küçük kızın adını duymuştu ve çok enteresan bir tınısı olduğunu hatırladı.
“Bu arada ben Daniel. Telaşla tanışmayı unuttuk.”
“Evet, doğru söylüyorsunuz. Ben de @NeslihanAyvaz ve kızım Sena Nil.”
“İsimleriniz çok enteresan. Nerelisiniz?”
“Türküz. çalıştığım firma bir yıllığına buraya yolladı ve kızımın doğum gününü kutlamak içinde panayıra gelelim dedik.”
“A demek 3 Haziran doğumlu. Ne tesadüf benim annem de aynı tarihte doğmuş.”
“Öyle mi ne güzel. Anneniz nerede şimdi?” diye sordu Sena Nil.
“Maalesef o artık hayatta değil.”
“Çok özür dilerim. Patavatsızlık etmek istememiştim.”
Daniel buna hiç gerek olmadığını söyleyip iyi dileklerde bulunurken küçük Adriano dayısının yakasından çekiştirerek ona bakmasını sağladı:
“Atlıkarınca!”
Bunun üzerine @NeslihanAyvaz, Sena Nil ve Daniel kocaman bir kahkaha attılar ve Sena Nil’e onlara şaşkın gözlerle bakan Adriano’yu emanet ederek atlıkarıncaya bir üç tur daha bindirdiler. Günün sonunda birlikte aldıkları küçük pastayı üfleyerek Sena Nil’in doğum gününü kutladılar. Küçük Adriano her zamanki gibi pastaya konan mumu kendi üflemek için Sena Nil ile yarışırken @Neslihan Ayvaz ve Daniel bir ağızdan onu kutladılar:
“İYİKİ DOĞDUN SENA NİL. İYİ Kİ VARSIN...”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSİZ KAYIT DIŞI
Genel KurguHİSSİZ OKURLARI İLE ÖZEL PAYLAŞIMLAR İÇİN HİKAYE DIŞI KAHRAMANLAR VE OKURLARIN BULUŞTUĞU KÜÇÜK ANEKTODLARIN PAYLAŞILDIĞI EĞLENCE BÖLÜMLERİ İÇEREN HİSSİZ HİKAYECİKLERİ. BURADA YER ALABİLMEK İÇİN YAZAR OLMAMAK ÖN KOŞULDUR:))