1. Bölüm

109 4 0
                                    

Her sabah zıkkım gibi çalan telefon alarmımı susturmak için yine ufak ve başarısız bir girişimden sonra uykunun ve tabii ki rüyanın en tatlı, minnoş yerinde gözümü açmak zorunda kaldım. Yere düşmese devam edebilirim ama işte düşünce görmeden almak biraz zor oluyor. Kafamı azıcık aşağıya sallandırıp telefonu alayım derken bir acı elimi kavradı.
     -Isırma lan adi. Ben besliyorum seni hayvan.
     Kendisi evin sahibesi olur. Ölmesin, yaşatalım sevap kazanalım diye aldık, besledik, büyüttük, nankörün şahı çıktı. Yemek yetiştiremiyorum artık, biraz daha yese dana yerine beş kişi buna gireriz. Sekiz kilo öküz. Ve bu hanımefendinin adı Binnaz. Başörtüsü bağlayıp mahalleye salcam, kısır günlerine katılsın diye.
     Ailenin tek ve gözde kızı, anne ve babasının biricik prensesiyim, dersem tabii ki de olmaz. İki göz odada kız kardeşiyle yaşamaya çalışan biraz masum, biraz deli dolu, biraz asi ve birazdan öte moron bir kadınım işte. Evin diğer kişisi Aslı hanım evin ikinci sahibesi ve prensesi. Kendisi liseli bir ergen olmakla birlikte aman saçım aman kaşım diye dolanmaktan beynini geliştirmeye vakit ayıramayan şımarık bir velet. Şimdi gidip prensesimizi bir prens edasıyla öperek uyandıracağım ki şatosundan okuluna at arabasıyla yayan gitsin.
     - Kalk kız uyan, okula geç kalacaksın. Mırın kırın etmeden kalk, yastıkla boğarım seni.
     Gece yatmaz gündüz kalkmaz prensesin saçları öyle bir dolanmış ki, Samara görse kendisiyle gurur duyar. Her sabah aynı teraneyi yaşamak boynumuzun borcu gibi. Gece 2'lere kadar uyumayıp telefonla oynaşır, sonra sabah hebe höbe eder, kalkamaz. Sonuç olarak çekerin ayağından atarım yataktan.
Koşuşturmalı ve hep yetiştirmeli bir hayatım var. İstanbul'un en güzide yerlerinden olan Fikirtepe'nin -şimdilerin Yenitepesi(!)- eski yoldaşlarındanım. Arşınladığım yollar artık beni görünce dile geliyor. Her bir yerini inşaat tozları sarsa da, geceleri elinde tespihi ve bıçağıyla emoları dolaşsa da, kuytu köşelerde kilit zorlayan apaçileri olsa da seviyorum bu köhne yeri. Dikilen gökdelenler henüz elitlik mertebesine ulaştıramadı bizi ama olsun hala bekliyoruz. Reklamlardan etkilenip de Beyoğlu havasında bir yerde oturacağını zanneden yeni komşularımız da sever inşallah buraları. Kolunda bit kadar çantası, leğen kadar telefonuyla kapıdan çıkar çıkmaz "A be alırım o donunu aşaaa heee. Yırtarım şalvarını sürtük" diyen ablalarımızla karşılaşan tikicanlara da üzülmüyor değilim hani.
Murat Sineması'nın hemen arkasındaki sokakta oturan ben, bir avuç kalan mahalle esnafına selamlarımı gönderdikten sonra tutarım Kadıköy'ün yolunu. Hasanpaşa'dan bir börek de aldım mı miss...
     Çocukluğumun, gençliğimin bana verdikleri ve aldıklarıyla tam tamına 28 yılımı geçirdim bu caddelerde. Her sabah aynı kaldırımdan yürür, aynı yerden kahvaltımı alır ve işin yolunu tutarım. Gündüzleri halk eğitimde resim öğretmenliği yapmakla beraber, geceleri de ek olarak bir pubta çalışıyorum. Yılların emektarı Şevket amcanın yanında gecelerin keşmekeşi içinde zamanı savuruyorum.
     Annemle babam hayatımızdan kopalı henüz 5 seneyi doldurmuşken, bir anda üzerime yığılan sorumlulukla kaç 5 diye düşünmeden edemiyorum. Kaybedilenlerin üzüntüsüne mi yanarsın yoksa bir anda defterden silinen akrabalara mı? İki kız, tabiri caizse göt gibi ortada kaldıktan sonra hayatı hızlandırılmış kurs mahiyetinde öğrenmiş oldum.
      O sıralar kazandığım okulu devlet yardımıyla bitirmenin büyük mutluluğu ve şükrüyle hemen kendime iş buldum. Okurken malak gibi yayılamadık maalesef ki. Hem kardeşim hem okulu hem benim masraflarım derken gelen yardıma yetemediğimizden bir sürü yerde amelelik yaptım.
     Öğrencisin, yalnızsın, ihtiyaç sahibisin ya, nelerle karşılaşırsan artık. O zaman öğrenmeye başladım, küçücük haritamda ne kadar şerefsizin yaşadığını.
     Azmin sonu galibiyettir deyip okulu bitirdiğimde hemen halk eğitimde öğretmenliğe başladım. Şanslıyım çünkü buranın en genç öğretmeni oldum. Hem kardeşim olacak potansiyelsizliğin yakınımda olması cabası. Benim okuduğum okulu kazanmış olması azıcık onun başarısı, hakkını yemiyorum hadi.
     Bir zamanların meşhur Kadıköy Kız Lisesi'nde son sınıfta okumakla beraber, kafasının yarısı da okul ve çevresindeki yakışıklıları (!) ayıklamakla meşgul. Zamane gençlerini anlamak inanılmaz emek istiyor ve bende o kadar boşluk yok.
     Hergün biraz daha yaşlanmaya yüz tutan bedenimin dayanılmaz enerjisiyle kendimi atıyorum insan çöplüğünün içine ve yine başlıyor, hengamenin arasında kaybetmeye devam ettiğim zaman.

Kızılcık ŞerbetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin