4. Bölüm

39 2 0
                                    

- Günaydın hanımlar. Bugün nasılsınız bakalım? Servet abla diyet yalan oldu galiba yine.
     -Yok be yavrum, atıştırıyorum sadece.
Her sabah değişen insan yüzlerinin akıp gittiği saatlik derslerde 7'den 70'e bir sürü insan tanıyorum. Yaşlısı, genci, renklere ve kalemlere meraklı bir dünya insan katılıyor hayatıma. Mesela Servet abla... Benden sadece 7 yaş büyük olmasına rağmen tutamadığı boğazı ile en şirin en tatlı öğrencilerim arasında neredeyse başı tutuyor. Elindeki yetenek de bir o kadar muhteşem. Zamanında imkan verilmiş olsaydı şu an benimle aynı masada oturabilirdi kuşkusuz.
     Diğer bir öğrencim ve göz bebeğim ise Nazlı... Nazlıcan'ım... Bedenindeki engeli aşarak ufuktaki hayallerine kocaman sarılan temiz kalpli ve gül yüzlü bir kız o. Ailesinin her daim arkasında durmasını takdir etmemek elde değil. +1 kromozomu ile hepimizin meleği Nazlıcan, resim dışında müzik ve tiyatroya da gidiyor.
     Her derste ilk bir saati anlatım ve uygulamayla doldurur, diğer bir saati ise tamamen onların hayal güçlerine ayırırım. Belirlediğimiz konu üzerinden içlerindeki coşkuyu kağıda aktarmalarını hayranlıkla seyreder, yeteneklerini keşfetmenin huzurunu yaşarım.
     Telefonumdan ayarladığım müziklerle de kulak ziyafeti çeker, onları seyredururum. Eski 45'likler her zaman favorim olmuştur. Taş plakların o canlı sesine mest olmayan yoktur herhalde. Entrumana değil de sanatçının sesine doyduğumuz o güzelim şarkılar eşliğinde keyifle renklendiririz kağıtları.
      Bugünki favori şarkımız ise Nilüfer'den Göreceksin Kendini.
      Dersten sonra çıktığım öğle arasında Stilistlik Öğretmeni Meltem'le bahçede yemeğe oturduk. Havanın kirli ama sıcak güneşi altında bir yandan karnımızı doyururken bir yandan da sohbete koyulduk. Kısa küt saçlarıyla güzel ve alımlı bir kadın olmakla birlikte iki çocuk sahibi genç bir anne aynı zamanda. Genç yaşta evlenip genç anne olmanın mutluluğunu her daim yüzüme vurarak bir an önce evlilik yoluna girmemi bekliyor.
      - Evet Meltemciğim, eğer bulursam bir kısmet, basacağım nikahı söz.
      - Gözün kaldırım taşlarından başka bir yere değerse bulursun. Azıcık etrafına bak yavrum ya.
      - Bakıyorum ve Mehmet amcayı görüyorum, dedim arkasındaki hizaya bakarak. Kantinci Mehmet amcaya gülümseyerek 2 çay da işaret ettim.
      - He sen dalga geç benimle. Çocuğunla aranda 40 yaş fark olur, düğününe bastonla gidersin. Ben de, demiştim, derim.
      - Biraz daha abart Meltem, az oldu bu.
      Evlilik ve çocuk muhabbeti gittikçe uzarken, ufukta gördüğüm Hakan'a can simidi gibi sarılarak el salladım. İngilizce Öğretmenliği yapan Hakan, görev yaptığı devlet okulunda uğradığı iftiradan sonra açığa alınınca gurur yapıp geri dönmeyi reddetmiş. Burada öğretmenlik yapmaya devam ediyor.
       -Nasılsınız kızlar?
       -İyiyiz, Defne'nin itinayla nasıl evde kaldığını konuşuyorduk, diyen Meltem'e verdiğim sıkıntılı nefesten sonra Hakan'a döndüm.
       -Hakan, benimle evlensene? Anlaşmalı evlilik yapalım, Meltem de kurtulsun biz de.
       -Ben niye kendimi ateşe atıyorum. Evde kalan sensin, Meltem'in diline düşen de sensin. Bana ne bulaşıyorsunız.
       Sırtımdan bıçaklanmanın verdiği acı ile ciddiyetimi takınarak, "Sanıyor musun ki, o sözler sana da söylenmeyecek. Meltem seni baş göz etmenin hayallerini kurmaya başladı bile. Allah sana da sabır versin ne diyeyim" dedim.
      Meltem'in yandan bilmiş gülüşü, sıra sende sinyalini veriyordu adeta. Hakan'ın da evlilik niyazında aldığı nasihatlerden sonra tuvalete gitme bahanesiyle yanlarından ayrılarak kalan vaktimi de harcadım ve derse döndüm.
Hızla akıp giden saatlere sığdırdığım gülüşmeler, nasihatler, destekler ve kucaklaşmaların ardından mesaiyi bitirdim. Kapıdan çıkmak üzereyken bana seslenen Meltem'e sıkıntıyla döndüm.
-Mesai bitti, seni tanımıyorum Meltem.
-Müdür seni çağırıyor canımın içi, dedi ve kahkahalar eşliğinde kapıdan çıkıp gitti.
-Çok komik aman.
Yüzümdeki tebessümle müdürün odasına yönelirken son günlerde herhangi bir şikayette bulundum mu diye aklımı yokladım. Haksızlığa gelemeyen ben küçük bir açık bulunca hemen şikayet dilekçesi doldurup müdürün odasına bırakıyorum. Arada aklıma gelen yeni fikirler, engelliler için yapılabilecek düzenlemeler için de yazdığım kağıtlar dağ oldu, gitti. Bu huyumdan belediye de nasibini alıyor tabii ki.
Kapıyı çalıp kafamı ucundan odaya soktum ve en kibar halimle, "Beni mi çağırdınız acaba, Tansu müdürüm" dedim.
-Gel bakalım öğretmen hanım. Şöyle karşımdaki koltuğa alalım seni.
Öğrencilerin el emeği ürünleriyle yapılacak olan bahar şenliği hakkında yaptığımız yarım saatlik konuşmadan memnuniyetle ayrıldım. Yeni fikirlere ve desteklere ihtiyaç olduğundan benim gibi bir deli işlerine yarıyor elbette ki. Kafamda belirli olan birkaç fikir dışında yenileri için de kafa yorma vakti geldi.
Binadan ayrılarak bir kahve içmek için Rex Sineması'nın sokağına doğru yol almaya başladım. Barlar sokağının bir üst sokağında bulunan kafelerden birinde oturduö ve sütlü, şekersiz filtre kahve siparişini verdim.
Soğuk havadan nefret eden ben güneşe sırtımı vererek ajandamı ve telefonumu çıkarttım. Hem öğrenciler hem de kendim için bulabildiğim yarışmaları not etmeye çalıştım. Savunma derslerim perşembe ve cuma günleri olduğundan bugün oldukça boşluğum vardı. Pazartesi sendromuna yakalananlar kulübüne elbette ki ben de dahilim ama en azından bugün akşam mesaisine kadar bolca vaktim oluyor.
Not almak, kitap okumak, eskiz yapmak gibi küçük aktivitelerden sonra kararmaya yüz tutmuş havanın loş ışığında attım kendimi tekrardan yollara. Çok yol kat etmeden vardığım dükkanın önünde duran Şevket amcaya selamımı verip geçtim içeriye. Kapıyı açar amaz kulağıma dolan müziğin yüksekliği ilk başlarda zarlarımı zorlasa da zamanla alışıyorum. Hatta bazen öyle dalıp gidiyorum ki işe müzik falan duymuyor kulaklarım. Barla tuvalet arasındaki küçük odada üstümü değiştiriyorum. Aslında depo olarak kullanılıyor ama benim ihtiyaç duymam sayesinde biraz derleyip toparladıktan sonra soyunma kabini işlevini de görmeye başladı. Şevket amca sağolsun, çalışanlarına it gibi davrananların yanında melek adeta. Hem düşünceli hem koruyucu hem de dert dinleyici. Gözleri kusur görmez, insanın önce mutlu olması gerektiğini savunur. Zaten mutlu olunca her şey daha güzel gider, der.
Benim dışımda akşam vardiyasında Elif, Zeki ve Kayhan adında üç çalışan daha var. Elif kızımız henüz öğrenci. Hem çalışmak hem de kendi imkanlarıyla okumak zorunda kalmış, dirençli bir kız. Ayyaş babasının naralarına boyun eğmeden inatla okul kazamayı başarmış ve bu arzusu yolunda uykusuz kalarak okuluna asılmış başarılı bir öğrenci. İnşallah başımıza İnşaat Mühendisi olacak.
Zeki bey, namının hakkını veren orta yaş sınıfına dahil olmuş, eski İstanbul beyefendilerini aratmayacak nitelikte naif ve kibar bir insan ama rol icabı tabii ki de. Kibarlığı ve yadsınamaz yakışıklılığı birçok hayrana sebep oluyor ama o halinden memnun. Umarsız tavırlarına bazen hayran olmuyor değilim ben de. Tatlı diliyle numarasını alamadığı bir kız henüz görmedim.
Barmenimiz Kayhan ise işinin ehli, sıradışı tatlarıyla meşhur biri. Sipariş konusunda kararsız kalanların can kurtarıcısı. Menüye koyduğumuz 'Şaşırt Beni' ile harika tatlara imza atan egosu tavan bir arkadaşımız. Siparişi veren kişiye birkaç saniye baktıktan sonra hemen şovunu yapar ve o ilk yudumda müşterinin yüzünün aldığı şekli inceler. Memnuniyet %99,9... Ben böyle bir beceri ve ustalık görmedim.
Üzerimi değiştirdikten sonra önlüğümü takarak Kayhan'ın yanına geçtim. Servise başlamadan önce hergün yeni bir buluşunu bana göstereceğini bildiğimden günün sürprizi için kendimi hazırladım. Kayhan da ben de mümkün mertebe içki içmeyiz. Tatların damakta bıraktığı lezzete odaklanır, en iyisini bulmaya çalışırız.
Benden bir kafa daha uzun ve haliyle yapılı olduğundan yanında ufak tefek kalıyorum. Egzotik kokusu, kirli denilebilecek sakalı ve zamanın modası dağınık saçlarıyla mekanımızın diğer hayran kitlesini oluşturuyor. Zeki'nin aksine hovardalığa pek yanaşmıyor.
Ellerimi heyecanla çarparak, "Evet hocam, bugün hangi sırrı çözüyoruz" dedim.
Ellerini tezgaha dayayarak uzun boyunu aşağıya eğdi ve kulağıma yanaştı. Fısıltıya yakın sesiyle, "Amazon ormanlarının ferahlığında yürüyüşe çıkalım mı?" dedi.

Kızılcık ŞerbetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin