Çanını yediklerim tam gaz devam ediyoruz😌
💁🏼♂️Vote sayısı çok önemli o yüzden okuyan herkes lütfen vote(oy) verebilir mi?❤️ Rekor kıralım😌
💁🏼♂️Veee yorumlarınız benim için aşırı kıymetli bu bölüme yorum yazan herkese cevap vereceğim,
Sizi çok seviyorum,
İyi okumalar😌Bölüm-9
SIRLARO gece kendimi en çaresiz hissettiğim anlardandı. Herkes vardı ama aslında kimse yoktu. Elimden hiçbir şey gelmemişti, bana ihtiyacı olduğu anda yanında olamamıştım. Sanki aramızda aramızda şeffaf ama bir o kadar sağlam bir duvar vardı. Düşüşünü görüyordum ama hiçbir şey yapmıyordum.
Şu hayattaki en büyük acı çaresizlikti. İnsanı kıvrandırır durur ama bir türlü öldürmezdi. Ama ben o gece binlerce lez öldüm.
***
En son kendimi yolun ortasında diz çökmüş haykırırken hatırlıyordum.Daha sonra bayılmıştım yani doktorların dediği bu şekildeydi ama ben o gece bayılmamıştım o gece ben yanıp kül oldum. Şimdi ise küllerimden doğacağım vakit gelmişti.
Bora o gece telaşlı bir şekilde çıktığımı görünce tabi ki sözümü dinleyip yurda gitmemiş,peşimden gelmişti,
Şu an hastanede sağlam bir şekilde yatırıyorsam onun sayesinde olmuştu. Bora gittikçe hayatımın bir parçası olmaya başlamıştı ama kaybettiğim zaman üzüleceğim bir parça değildi şimdilik,
Gözlerimi açtığım anda hiç değişmeyen gülümsemesi ile bana bakıyordu. Bu çocuk sürekli güler miydi böyle ?
Bir şey demeden bende gülümsedim.Sağımı,solumu şöyle bir taradıktan sonra gözlem odasında olduğumu fark ettim. Büyük ihtimal 1-2 saat sonra çıkacaktım ama şu an daha büyük bir problem vardı. İdil'in mesaj atmasından 12 saat geçmişti ama benim onunla ilgili tek bir bilgim yoktu. Kolumdaki serumu söküp hemen çıkmak istedim.
Nasıldı?
Neredeydi?
Ne yapıyordu?
Kafamın içerisinde bunlar gibi onlarca soru belirmişti ve daha kötüsü bu soruların hepsini cevapsızdı. Tepemde dikilen Bora'ya sadece "İdil?" demiştim.
Ne demek istediğimi direkt anlamıştı sanki tüm olan bitenleri biliyormuş gibi.
Tüm sakinliği ile cevap verdi:
"Anlatacağım ama önce şuradan bir çıkalım."
Cümlesini bitirir bitirmez kolumdaki serumu çekip çıkardım ve ayağa kalktım. İlk kalktığım zaman biraz sendelemiş olsamda hiçbir şeyim yoktu.
Zaten hastaneleri sevmezdim. Özellikle kokularını. Tüm hastaneler "ölüm" kokardı. Hastalık,üzüntü,keder arayacağınız tüm kötü duygular hastanedeydi,sanki mikrop yuvası değil de ölüm yuvası gibiydi.
**
Benim ayağa kalkmamla birlikte Bora durdurmaya çalışmıştı ama engellemiştim.Ayrıca anlatacak neyi vardı? O gece bana gelen mesajın kimden geldiğini dahi bilmiyordu.Hızlı adımlarla hastane koridorlarında yürürken kıyafetlerimin değiştiği yeni anlamıştım. Kendi üstümü öyle dikkatli incelemiştim ki Bora ben bir şey sormadan anlatmaya başladı.
"Üstün çok ıslaktı,bende seni buraya bıraktıktan sonra odandan bir şeyler getirdim."
Cümleyi o kadar kendinden emin bir şekilde bitirdi,onaylamaktan başka bir şey yapamadım.
"Peki,üzerimi kim değiştirdi?" benim içim önemli bir soruydu.
"Ben değiştirdim kalın kafa, o kıyafetlerle sudan adama benziyordun iyice hasta olmaman için yaptım,ıslak kıyafetlerini de sabahtan kuru temizlemeye verdim.Görüyorum ki hata yapmışım özür dilerim."
Sorum canını yakmıştı. Bir an kendimi öyle düşününce rahatsız olmuştum ama bu rahatsızlık kısa sürdü. Odaklanmam gereken daha önemli bir konu vardı ve ben bununla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Hastanenin dışına çıktığımız an dünkü kasvetli hava yerini bir anda bahara bırakmıştı sanki.
Kışın ortasında duran güneş bir şeylere meydan okuyor gibiydi. Bu hava bir şeylerin habercisi de olabilirdi. İnsanın bir şeyler yapması hiçbir şey yapmamasından kat be kat iyi diye düşünüyordum,
Elimden bir şey gelmese bile hissetmeli ve istediğimi çağırmıştım.
İnsan bir şeyi ne kadar çok derinden hissederse o kadar hızlı geri dönül alırdı. Şimdi de öyleydi. İdil'i derinden hissediyordum ve bugün bir şeyler olacaktı. Olacakları iyiye yoruyordum çünkü hava güzeldi. Ve olay bu kadar basitti. Hava güzel olduğu için güzel şeyler olacaktı.
Ben nereye gittiğimi bilmeden ister istemez dolmuş duraklarına doğru yürümüştüm.
Bora daha fazla sessizliğe dayanamayıp sessizliği bozdu:
"Her şeyi anlatacağım ama bana güvenmelisin."
Güven? Kimseye güvenmezdim ki ben. Kendime bile. Ne zaman bir insana güvenmeye kalksam her zaman sonu hayal kırıklığı oluyordu. Bu sonunu bildiğim filmi süreli izleyip farklı sonuç beklemek gibi saçma bir durumdu. O yüzden kimseye güvenmezdim ben. Sadece inanmak isterdim.
Boranın cümlesindeki bir diğer gariplik ise "Her şeyi anlatacağım"dı. Aynı cümleyi İdil'de kurmuştu ve bunu söyledikten sonra bir daha haber alamamıştım ve Bora'nın bu kadar rahat olması beni aşırı rahatsız etmişti.
Sesimi sertleştirip;
"Anlat hadi ne biliyorsan."
Yüzünü çok dikkatli bir şekilde inceliyordum.Gerilmişti. Davranışlarını yavaş yavaş sökmeye başlamıştım. Gerildiği zamanlarda gözünü kapatıp nefes alıyordu. Aynısı okul yolunda telefonla konuşurken de yapmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.
"Öncelikle şunu bil. İdil güvende."
cümlesini bitirir bitirmez araya girdim,
"Nereden biliyorsun?"
"Araya girme ve konuşmamın bitmesini bekle. İdil'i çocukluktan beri tanıyorum"
Tam ağzını açıp soru soracak gibi oldum ama bunu fark edip kaşlarını hafif çarptıktan sonra devam etti.
"Çocukluktan tanışıyoruz çünkü aynı yetimhanede büyüdük. Bunu bu şekilde öğrenmeni istemezdim ama böyle olması gerekiyormuş. İdil iyi aslında o gece mesajı bana atması gerekiyordu. Korkudan yanlış kişiye yanlış mesajı atmıştı. Mesajda yazan "beni bulduğun yere gel" senin onu bulduğun yer değildi. Benim onu sürekli bulduğum,sürekli arkasını toplamak zorunda kaldığım, her defasında onu uyardığım halde o çukurda bulduğum yerdi.
İdil ile olan arkadaşlığımızı sana anlatmak istemedim. Bunun iki sebebi vardı,birincisi artık arkadaş değiliz benim gözümde ve ikincisi o dipsiz bir kuyuydu sense o kuyunun suyu oldun. Ben sadece o kuyudan o suyu kurtaracak kova olmak istiyordum ama başaramadım.
İdil bir veba İlkay, sen vebaya yakalanmadın ama yakalanmak üzeresin,eğer yakalanırsan bunun kurtuluşu yok."
Her kurduğu cümle sonrası ayrı bir şok yaşıyordum,her kelimesi beyazlığa bir damla siyah olarak düşüyordu ve konuşmasını bitirdiğinde o beyazlık artık simsiyahtı. Net olarak anladığım iki durum vardı Bora ve İdil'in yetimhaneden tanışıyor olması,diğeri ise Bora'nın İdil'i bir veba kadar kötü tanımlaması idi. Bir insan bu kadar eski tanıdığı birisine bu benzetmeyi yapacak kadar me yaşatmıştı? Bilmediğim ne vardı? Sormak istedim ama alacağım cevabın büyüklüğünden korkuyordum. Şimdi tanıdığım iki kişide tamamen yalandan mı ibaretti? Karşıma maskeleri ile çıkmışlardı ama ben o maskeden habersizdim. Ta ki Bora bir şeyler anlatadıya kadar.
***
Yürürken bir anda durdum,söyledikleri ağır gelmişti. Bu sefer koluma girip beni teselli edecek kişi Boraydı. Yüzüme bakmıyordu çünkü cümlelerinin bemi ne hala getirdiğini nasıl bir yıkıma uğrattığını görmek istemiyordu. Soracağım soruları duymak istemiyordu. Bir süre durduktan sonra beni yürümeye zorladı ve aynı anda konuşmaya başladı.
"Şimdi seni İdil'in yanına götürüyorum,tüm bu olanların sebebini birebir ondan öğreneceksin. Ben sana uyarımı yaptım ve yıllardır tanıdığım insana neler söylediğimi de kendi kulaklarında duydun, kendini ona göre hazırla."
İçimden bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. Son kurduğu cümle "kendini ona göre hazırla" bir fırtınaya doğru gittiğimin habercisiydi ve bu fırtına yıllardır sürüyordu,bir o kadar güçlüydü.
Yol boyunca hiçbir şey konuşmadan öylece yürüdük. Yürüdükçe yollar daha tadınık gelmeye başlamıştı. Bizim yurda epeyce yaklaşmıştık,
Ne ara bu kadar yol yürüdük onu bile anlamamıştım. Sanki hastane-yurt arasındaki geçen zaman beklediğimden silinmişti,Bora'nın anlattıkları hariç kafamda hiçbir şey yoktu. Fakat iş daha da ilginç bir hal almaya başladı. Beni İdil'e götüreceğini söyledi ama kendi yurdumuzun dibine kadar gelmiştik. Yürümemiz iyice yavaşladı,en sonunda durup soran gözlerle Bora'ya bakmaya başladım,
Cevap aradığımı beklediği için konuşmaya başladı:
"İdil alışveriş merkezinin içinde bizi bekliyor. Şimdiye beraber yanına gideceğiz ve her şeyden neyi kast ettiğimi anlayacaksın."
Artık merak etmeyi bırakmıştım,merakımın yetini öfke almaya başladı. Bir an önce ne olacaksa olsun moduna girmiştim. Boşvermişlik hissi, ruhumu okşuyordu adeta. Ben,içeride beni neyin beklediğini bilmeden kapıya doğru yürürken Bora son bir şeyler söylemek ister gibiydi,sürekli elleriyle gözlerini kapatıyor ve hesap yapıyor gibiydi. Dışarıdan baktığım da vücudunun her noktasının bir yay gibi gerildiğinin farkındaydım sanki olacaklardan korkuyor gibiydi,rahatlama istiyordu. Ben ise artık cevaplar bulmak istiyordum. Önce İdil hakkındaki cevapları alacaktım,sonra sıra Bora'ya gelecekti.
İnsanların beni haksız çıkarmasını istedikçe onlar beni ısrarla haklı çıkarıyordu.
Güvenmek istiyordum, ama güvenim kuru bir dalın kırılması gibi kırılmıştı,
İnanmak istiyordum,ama inancımı en yakınını kaybetmiş bir insan misalı kaybetmiştim,
Ve sevmek istiyordum ama kalbim mühürlenmişti.
****
Kapının önümde durdu ve elleriyle iki omzumu tutup gözlerimin içine bakıp,
konuşmaya başladı:
"Sevgi siyah bir perdedir ve insanı kör eder. O sevgi denen siyah perdeyi kaldırmana gerek yok ama rengini değiştirmezsin ancak perdeyi değiştirebilirsin. Ama her perde sırası geldiği zaman sahneden ayrılır ve her sevgi bir zayıflıktır bunu sakın unutma."
Cümlesini bitirdiği anda fırtınaya ne kadar yaklaştığımı iyice anladım. Beni İdil konusunda sürekli uyarıyordu. Bana sürekli uzak durmam gerektiğini hissettiriyordu. Ona olan sevgimin gözlerimi kör edeceğini düşünüyordu zaten kör olduğunu bilmeden. Benim tekrar görmemi sağlayacak tek şey güvendi. Onu da daha başlamadan kaybetmişim gibi gözüküyordu.
Alışveriş merkezindeki kafeye girdiğimiz zaman İdik köşede oturmuş bizi bekliyordu. Saçlarını at kuyruğu şeklinde arkadan toplamış, sade siyah bir kazak ve
aynı sadelikte bir pantolon giymişti.
Yaklaştıkça biraz tedirgin olsamda duruşu beni rahatlatıyordu. Her zaman kendinden emindi. Bora'nın anlattıklarına bakılırsa yüzü soluk,gözleri şiş olmalıydı en azından benim gözümde öyle tasfir etmiştim. Tam tersiydi. Zırhı o kadar sağlamdı ki içini şu an göremiyordum.
Bora son kez yüzüne bakıp,kafasıyla onayladı.
Yanına gidiyorduk ve istemsiz bir şekilde terledim. Karşısında duran iki sandalyeye oturduk. Sanki İdil'e karşı cephe almışız gibi duruyordu ve bu durumdan rahatsız olmuştum.
Bora'ya göz işareti yapıp kaymasını istedim, zaten şu an bunu sorgulayacak ortam da yoktu.
Gözlerinin içine baktım ve yine o derinliği hissedip aniden içimin ısındığına hissettim,kahverengi yakıcı gözleri birazdan olacakları anlatır gibiydi. Oturduğu koltuktan öne doğru eğilip,ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Yaklaşınca içim daralır gibi oldu çok derin bir nefes alma ihtiyacı duydum.
Beklediğim an gelmişti, tüm sırları anlatmaya hazırlanıyordu, gözlerini gözlerime kenetledi.
Bora İdil'den gözlerini hiç ayırmadı,sertti. Anlat ve bu iş burada bitsin der gibiydi. Zamanın uzadıkça durumlarım değişebileceğinden korkuyordu.
İdil Oldukça sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
"Hayatında ne kadar yüksel bir uçurumdan düştün bilmiyorum ama şimdi anlatacaklarımdan sonra büyük ihtimal bir daha uçuruma çıkma fırsatı dahi bulamayacaksın. Beni tanımıyorsun çünkü beni tanırsan benden kaçacağını biliyorum. Beni tanımanı hiç istemedim.
Eğer beni tam anlamıyla hissedersen karanlık içinde kalırsın İlkay. O karanlık seni sonu olmayan bir sorgulamaya iter. Benimle ilgili kafanda her zaman bir parça her zaman eksikti çünkü ben o parçayı senden hep sakladım. Şimdi son parçayı yerine koyup bütün resmi gösterme vakti. O resme nereden bakarsın bilmiyorum ama o resimdeki gerçek beni gör,
Hayat kadını olan beni..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biçimsiz Hayat
Teen FictionLise hayatında uğradığı ihanet sonucunda herkese kendi kapatıp, kimseye güvenmeyeceğine dair and içmiş bir genç, Üniversite hayatında bu sözünün arkasında duramaz ve karşısına çıkan genç kıza aşık olur. Peki bu genç kızın aslında hayat kadını olduğu...